Polemik mevzuu ilginçtir; incitmeyen… İğneleyen!
Cemil Meriç güzel izah etmiş…
“Polemik zekaların savaşıymış. Zekalar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı, polemik. Eski bir inancı yok etmek isteyen yeni bir düşüncenin savaşı. Ve her mübariz kendi cephesinde muzaffer.” diyor…
Yazı dünyasındaki şahı Necip Fazıl’dır!
Diline düşmeye gör!
Bunu sadece yazarak yapmıyor…
Fırsatını bulunca taşı gediğine koyuyor…
Örnekleri o kadar çok ki…
İsterseniz en çarpıcı olanından başlayalım…
Zamanın Başbakanı Saraçoğlu Şükrü, İstanbul CHP İl Başkanını Necip Fazıl'a gönderiyor ve;
“Bizim lehimize yazmazsın biliyoruz ama aleyhimize de yazma sana yüz bin lira para ödeyelim” teklifinde bulunuyor… (O zaman İstanbul'daki en lüks dairenin fiyatı otuz bin lira’dır. Ortalama üç daire parası.)
Necip Fazıl bir az düşündükten sonra…
“Ben hanıma çok yalan söyledim. Bugüne kadar size muhalefet ediyorum. Birden bunu kesersem ikna edemem. İnanmayabilir, bunu bana yazılı olarak veremez misiniz?” karşılığını veriyor…
Onlar da denileni yapıp kayda geçiyorlar…
Bir sonraki Büyük Doğu dergisinin kapak fotoğrafı : ''SATILIK ADAM ARIYORLAR'' dır.
***
Polemikte zirve isimlerin ortak özelliklerinden başta geleni ise nefsine tapınmaktır…
Narsizmin karşılamayacağı ölçüde bir kendine aşık olma durumu…
Çarpıcı örnek yine Üstad’dan olsun…
Çalışma odasına giren bir yazar odaya göz attıktan sonra:
“Hayrola Üstad, çalışma odanda hiç kitap yok, siz hiç kitap okumaz mısınız?” sorar…
Cevap akla sezadır!
“Sen hiç süt içen inek gördün mü?”
Necip Fazıl’dan bu fasıla ait bir başka örnek daha…
Mehmet Akif İNAN Üstad'ın evinde kitaplığına bakarken:
Üstad: "Şuna bakın, burada bestekar dururken bestelerle ilgileniyor." demiştir.
Herkesin bildiği o malum hikayeyi de bu fasılda aktarmış olalım…
Bir gün kendisine, bir dostu:
“Üstad, dünyada iki büyük şair var” demiş.
Necip Fazıl beklemeden sormuş:
“Öteki kim?”
***
Bu tipolojinin kahir ekseriyetinde ortak bir başka yön ise, eslemtü bir ruh kavi bir iman sahibi olmaktır.
Şeksiz şüphesiz!
Örnek mi?
“Ağır hasta bir yol arkadaşını gittiği ziyarette titrek bir lisanla “hoş geldin” nidasına verdiği cevap!!!
“Ne titriyorsun. Sen ve ben herkesin Allah lafzını ağzına almaktan korktuğu bir devirde bu işin bayraktarlığını yaptık. Durma, vur kapıyı, gir içeri”
Sözün bittiği yer değil mi?
Ruhu şad olsun!