Efsanelere devam ediyoruz…
Bu defa Olur’dan bir büyüğümüz göndermiş…
73 yaşındaki Hacı Orhan Dalmaz…
Koca Karının Taşı efsanesini…
Öyle güzel anlatmış ki…
Aynen sunalım…
“Olur’da Aspires düzlüğünün yanı başındaki kayalığa “Koca karının taşı” denir.
Uzaktan bakıldığında kayalığın üstündeki bir taş, ihtiyar bir kadını andırmaktadır.
Coğrafi şartların şekillendirdiği bu taş parçasına “Kocakarı” denir ve hakkında şu efsane anlatılır.
Koca karı, 300–400 keçiden oluşan bir sürüye sahiptir.
Kışı kışlakta, yazı da yaylakta geçirmektedir.
O yıl ilkbahar erken gelmiş, ağaçlar çiçek açmış, dağ-taş dâhi yeşermiş.
Koca karının keçileri, hep ikiz doğurmuş, mahsulü çok olmuş.
Bu iyi havalara aldanan koca karı, mart ayında yaylaya çıkmış.
Yaylada mahsulü iki katına çıkmış.
Bundan keyif duyan kocakarı;
“Mart ayıdır salağım
Hopur Hopur oynar oğlağım
El kalınlığı gelir kaymağım” demiş ve oynamaya başlamış.
Ancak hava şartları birdenbire değişmiş ve bir fırtına, bir tipi bastırmış.
Yaylaya yeniden kar yağmış.
Fakat yayladan inme kararı, koca karıyı vahim sonundan kurtaramamış.
Yolda sürüsü ile birlikte donarak taş kesilmiş.
Halk, Koca karının sonunu hazırlayan bu fırtınaya “kocakarı fırtınası” demektedir.
***
Eskilerin yeri geldiğinde söylediği “durun daha koca karı soğukları geçmedi ki, yaz gelmiş olsun” sözü bu efsaneden doğmaktadır…
Ezbere söylenmiş hiçbir söz yok…
Hepsinin arka planında bir yaşanmışlık mutlaka bulunuyor…
İşte, bu da onlardan biri…
Burada güzel olan şey, İlçelerimizdeki hemşerilerimizin hassasiyetleri…
Yaşadıkları belde ile ilgili güzel şeyleri paylaşma gayretleri…
Ne kadar hoş bir duygudur bu…
“Hubbül vatan minel iman” gereği…
“Vatan sevgisi imandandır” hadisi şerifine uygun hareket…
Bu yaklaşım insanın doğasında var…
Bir yere ait hissetme…
Topraktan gelmemizin bir sonucu olsa gerek!
Adeta, bir parçamız gibi hissediyoruz…
Bülbülün hikayesi de buradan mı geliyor acep?…
Hani derler ya…
“Altın kafese koymuşlar, yine vatanım demiş”
Öyle olsa zahir!
Devam edeceğiz!