Erzurum’la ilgili yazınca çok sayıda da mesaj alıyoruz…
Kimi yakın zamana ait anekdot gönderiyor, kimi yaşadığı köyün önemli bir hikayesini…
Bunlardan birisi de Karayazı Söylemez köyünden bir okurumuz…
Söylemez’in ne anlama geldiğini, niye böyle bir isimle anıldığını anlatmış…
Biz de olduğu gibi aktaralım…
Söylemez Karayazı’ya bağlı 2 ayrı köydür…
Birisi aşağı söylemez diğeri yukarı…
Bunlardan birisinde medfun olan bir mübarek insan vardır…
Şu an bile, işi, aşı olmayan, çocuk hasreti çeken çok sayıda insan gelip başında dua eder, ruhaniyetine istimdatla Cenab_ı Hakk’tan taleplerini dilerler…
Bu zatın ismi Söylemez Baba’dır…
Az ilerisinde ise, eşi olduğu söylenen Söylemez Hatun türbesi vardır…
Öteden beri anlatılan ve söylemez ismine kaynaklık eden hikaye ise şöyledir:
***
Vaktiyle Osmanlı Padişahı ile İran Şahı birbirlerine hediye yüklü kervanlar gönderirlermiş…
Söylemez köyü de, bu kervanların güzergahları üzerinde bulunuyor…
Kervancılar, buradan geçerlerken mutlaka konaklar, dinlenip, yiyip içtikten sonra yollarına devam ederlermiş…
Bir keresinde, İran Şahı Osmanlı Padişahına kervan yükü olarak şeker göndermiş…
O dönem Osmanlıda şeker kıtlığı çekiliyor…
Kervan Söylemez’e varınca, Söylemez Baba, yanlarına gidip, “yükünüz nedir?” diye sorar…
Onlar da, baskın korkusuyla yükün şeker olduğunu saklayıp “tuz” derler…
Bunun üzerine Söylemez Baba şöyle karşılık verir, “yükünüz tuz değil; ama, tuz olsun”
Kervan İstanbul’a varıp, Padişahın huzuruna çıkınca, hakikaten şekerin tuz olduğunu görürler ve başlarından geçeni olduğu gibi Padişah’a anlatırlar..
Padişah Söylemez Baba’yı merak eder, İstanbul’a getirtir…
Tabii, tuz yüklü kervanı da birlikte gönderir…
Bu defa Söylemez baba yine sorar “yükünüz nedir?”
Kervancılar, “yükümüz tuzdur” deyince, bu kez Söylemez Baba, “doğru yükünüz tuzdur ama şeker olsun” karşılığını verir…
Hakikaten de, Padişah’a vardıklarında yükün şeker haline geldiği görülür…
Padişah acayibe kalır, çok merak eder ve sorar…
“Bunun hikmeti nedir, nasıl yapıyorsun bunu?”
Ne kadar ısrar etse de, Söylemez Baba cevap vermez!
Padişah’ta çok üstüne varmayıp, bir takım ihsanlarda bulunduktan sonra izzet ve hürmet ile tekrar köyüne gönderir…
Bu olay sonrası bu mübarek zatın adı olur Söylemez Baba…
***
Aşağı Söylemez’e gidenler köyün çok bakımlı ve şehir merkezinde dahi bulunmayan konforda yapılardan müteşekkil olduğunu görürler…
Köylüler zengin ve çok da misafirperver insanlar…
Sanki, Söylemez Baba’nın ruhunu incitmekten korkar tarzda geleni gideni ağırlarlar…
Bu durumu köy büyükleri öyle güzel özetliyorlar ki…
“Yüzlerce yıl evvel irtihal eden Söylemez Baba’nın bedeni toprağın altında ama, ruhu köyümüzde yaşar haldedir. Onu üzecek olursak, hayat bize zindan olur!”…
Ne güzel bir anlayış…
Söylemez Baba’nın ruhuna binlerce rahmet olsun inşallah!