MENÜ
Erzurum -5°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Neye Niyet, Neye Kısmet
Kadir Sabuncuoğlu
YAZARLAR
30 Nisan 2011 Cumartesi

Neye Niyet, Neye Kısmet

Boşuna dememişler:
‘Neye niyet, neye kısmet.’
Bununla ilgili Ekşi sözlükte şöyle açıklama var:
"Her zaman hayal kırıklığını ifade etmese de beklenenin dışında bir sonuçla karşılaşıldığını vurgulayan deyim."
Geçtiğimiz salı günü bizim durumumuz aynen deyimdeki gibiydi.
İl Genel Meclisinin çiçeği burnundaki Başkanı Bülent Taşkesenlioğlu, basınla buluşacaktı.
Biz de Bülent beye, geleceğimizi söylemiştik.
Ardından MHP İl Başkanı Zekai Kaya ve milletvekili adaylarının Müceldili konağındaki toplantısını izleyecektik.
Canlı yayın ekibimiz 'ucube' diye nitelendirilen İnsanlık Anıtının yıkım/ kesim işi için Kars'taydı.
KARAGÖBEK’TE KAR, TORTUM’DA BAHAR
Gece yarısına doğru, Erzurum'dan Yusufeli'ne doğru giden bir otomobil, Tortum Gölüne uçunca, planlarımız alt üst oldu.
Taşkesenlioğlu’na arkadaşlarla selam gönderip, Erzurum'dan Tortum'a doğru yola çıktık.
Karagöbek Köyü ve Bakımevinin çevresine kar yağmış.
Ama Tortum tarafına ilkbahar çoktan gelmiş.
Uzundere Belediye Başkanı Halis Özsoy'un anayol üzerindeki refüje yüzlerce çam ağacı diktirmiş.
Uzundere'ye giriş kavşağında Turizm danışma bürosu kurulmuş.
Ciftçiler ilkbahar hazırlıkları yapıyor, sera sayısında artış gözleniyor.
Tortum Gölünü sağımıza alarak virajlı yola vuruyoruz.
Trafik kazasıyla ilgili hiçbir belirti yok.
Gölün sonuna geliyoruz sadece Tortum Şelalesi yol ayırımına yaptırılan bir ‘tak’ dikkatimizi çekiyor.
NAİL BABANIN AĞACININ YAKININDAKİ KAZA
Meğer fazla yol almışız.
Yedi göllerin kavşağından geri dönüyor ve yine gölün kenarında, trafik kazasının izlerini arıyoruz.
Sonunda ‘Allah rahmet eylesin’ Hemşin Pastanesinin sahibi Nail ağabeyin (Orhan) tek ağacının bulunduğu yerde birkaç kişiyi görüyoruz.
Selam verip yanlarına gidince otomobilin fren izlerini fark ediyoruz.
Oysa çok dar bir yol değil.
Ama otomobil savruluyor ve 80-100 metreden göle uçuyor. 
‘Fotoğraf ve görüntü’ derken çalışmayı bitirip yeniden Uzundere Devlet Hastanesinin yolunu tutuyoruz.
Hastanenin bahçesinde Sivil Savunmacı Arama Kurtarma Birliği’nin minibüsü ile botu, ambulanslar, polis- jandarmanın otoları var.
İzinli çıkan mahkum arkadaşlarını uğurlarken kazada hayatını kaybeden beş gencin yakınları ve sevenleri gözyaşlarını tutamıyor.
Çalışmaları tamamlıyor ve Uzundere Belediye Başkanı Halis Özsoy'a bir selam veriyor ve Erzurum'a doğru yola çıkıyoruz.
Tortum çayı üzerine yaptırılmakta olan HES'i görünce Ödük Vadisinin durumunu merak ediyoruz.
 
"HİÇ ORADA KAZA OLUR MU?"
Anımsadığım kadarıyla en son Diyarbakır'dan yüklediği rakı dolu bir kamyon göle düşmüştü.
Binlerce şişe rakıdan sadece birkaçı bulunmuştu.
O kazanın altından başka bir hikaye çıktı.
O tarihten bu yana pek önemli kaza meydana gelmemişti.
Bir yerde kaza oldu mu, hemen birkaç meraklı toplanır, başlarlar ‘futbol maçı’ gibi yorum yapmaya:
"Hiç burada kaza olur mu?”
Ama maalesef oluyormuş.
Sırası gelmişken başımdan geçen ilginç bir kazayı sizlerle paylaşmak istiyorum:
1992 yılında bir yaz günü Erzurum’dan görevli bulunduğum Elazığ'a gidecektim.
Can arkadaşım Süreyya Çarbaş, Günaydın Gazetesinin Erzurum temsilcisiydi.
Akşam Süreyya, sonra ‘Allah rahmet etsin’ Tevfik Akan'la vedalaştık.
Ama Süreyya o vedalaşmayı kabul etmedi.
-Sabah yola çıkmadan uğra, dedi.
Süreyya’ya ne diyebilirsin? Bir bildiği vardır.
Sabahleyin erkenden bürosuna uğradım, ‘Eyvallah' dedim.
O da açtı ellerini epeyce dua etti, su dökerek uğurladı.
Dualarla yola çıktım ‘Karlıova, Bingöl’ derken Kovancılar yoluna vardım.
MİNİBÜSLE ÇARPIŞMAKTAN SON ANDA KURTULDUM
Tam rampayı hızla çıkmıştım ki, bir minibüsle kafa kafaya geldim.
O da ağırca karşıdan aynı rampayı tırmanıyor.
Direksiyonu sağa kırarak kurtardım minibüse çarpmaktan.
Ama bu kez yokuş aşağı son sürat sağ taraftaki babaları kırarak iniyorum.
Sonra nasıl oldu, birden otomobille havalandım ve yolun dışına çıktım, sağ taraftaki bir akasya ağacına yaslanarak durdum.
Akasya ağacı olmasa, yüzlerce takla atarak o tepeyi ineceğim.
Ön ve arka camlar patladı, ama şükür motor çalışıyor.
Ancak ortamda bir gariplik var.
Durduğum yerin bir metre kadar önünde iki çoban ve birkaç inek yatıyor.
Şaşkın şaşkın bana bakıyorlar.
Gökyüzünden sanki otomobil düşmüş gibi olmuşlar.
Önce aniden yerlerinden kalktı ve biraz öteye kaçıştılar.
Sonra o inekler, eşek gibi yerde yuvarlanmaya başladı.
Çoban da elindeki nacakla uzaktan tehditler savuruyor.
İşler karışacak gibi.
YA DUASIZ YOLA ÇIKMIŞ OLSAYDIM
Allah Allah ben bunlara bir zarar vermedim, 'niye böyle yapıyorlar?' derken imdada çarpışmaktan son anda kurtardığım o minibüs sürücüsü ile yolcular yetişti.
Minibüscü "Geçmiş olsun. Büyük bir kaza atlattın. Sen in, ben arabayı yola çıkarayım. Burada kalman sakıncalı olur" dedi.
Allah razı olsun, otomobili çıkardı yola.
Ön ve arka camlar kırıldığı için otonun içi rüzgar alıyor, bu nedenle sürat yapamıyorum.
Neyse geç de olsa Elazığ'daki matbaaya varıyorum.
Meğer çok geç kalmışım ki Süreyya telaş içinde telefonla karşıma çıktı:
- Nerede kaldın, niye geciktin? Bayağı endişelendim.
- Yahu Süroç sen nasıl dua ettin? Ölümden döndüm. Az daha iki çoban ile birkaç hayvanı da ezecektim.
- Ya dua etmeseydim. Başına neler gelecekti onları biliyor musun?
Bu güzel söze daha ne denir?
 
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi