MENÜ
Erzurum 10°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Mü’min devlete itaat eder, münafık isyan eder !..
Mustafa Damlarkaya
YAZARLAR
26 Ekim 2015 Pazartesi

Mü’min devlete itaat eder, münafık isyan eder !..

   Son  zamanlarda, bazı dış odakların ve onların ülkemiz içerisindeki bazı taşeronlarının, onların yalakalarının, onların ekran koruyucularının, ülkemizin, milletimizin birlik ve beraberliğini bozmak ve vatandaşlarımızın bir kısmını devletimizle ve hükümetimizle karşı karşıya getirerek gibi, çok müthiş bir plan uyguladıklarına şahit olmaktayız.

  Halbuki biz millet olarak böyle dönemlerde hep müspet hareket etmeyi bir şiar olarak kabul etmiş ve uygulamışızdır. Hiçbir zaman menfi hareket bizim hareketimiz olmamıştır. Böyle davranmak Allah rızası için, bir iman hizmeti anlamına gelmektedir.

  Bizler, hiçbir zaman İlâhi vazifeye karışamayız bu da bizim haddimize değildir. Biz, ülkemizin asayişine katkıda bulunmak ve asayişin teminine katkı yapmak ve onu korumak ve hükümetlerimize karşı hep sabır ve şükürle mükellef olmuşuzdur, olmalıyız ve olmaya devam edeceğiz.

  Bizler, Mü’minler olarak Müslümanlar olarak demiyorum, her zaman bozgunculuğa, bölücülüğe, anarşi ve teröre karşı, imanımızın gereği olarak hep ilmi ve fikri mücadele vermeliyiz. Bize düşen görev budur.

  Gerek devletimize gerekse hükümetimize karşı fiili mücadeleden şiddetle  uzaklaşmalıyız hep devletimizin ve hükümetimizin yanında olmalıyız.

  Devlet, milletin manevi bir şahsıdır. Milletler her zaman devletle var olmuşlar onunla ayakta kalmışlardır. Devletsizlik çok kötüdür. Hatta büyük insanlar“ en kötü devlet, devletsizlikten yüzlerce defa daha iyidir” demişlerdir. Devleti olmayıp başka devletlerin esareti altında inim inim inleyen milletlerin şu ortamda perişan ve çok sefil hallerini görmekteyiz.

  Devlet, üzerinde vatan olarak yaşadığımız yerdir. Vatanımız bizim için çok şefkatli bir ana hükmündedir. Her zaman onun munis ve şefkatli kollarında rahat ve huzur içerisinde oluruz. Dinimiz, canımız, malımız, namusumuz ve evladımız her zaman vatanımız sayesinde muhafaza olunur.Bunun için biz, millet olarak vatanımız uğrunda fedâ-yı can ederiz.

  Vatanı olmayanın, evi, barkı, malı, mülkü, namusu olmaz ve tarumar olur. Vatan ve millet, ruh ve beden gibidir.Vatanı olmayan bir millet, harap olmuş bir yer gibidir.Vatanımız ve onun üzerinde oluşan devletimiz, bizlere yüce Rabb’imizin ihsan ettiği çok büyük bir nimettir. Onun için vatanımızı sevmek bizim en esaslı vazifelerimizden birisidir ve ona gereken hizmeti yapmamız bizim en asil görevimizdir.

  Buna göre, kendi çıkarlarını vatanın ve milletin çıkarlarına tercih eden kişi ve kişiler, vatanına ve milletine ihanet etmiş hainlerdir.

Kaldı ki bizim bu cennet vatanımız, binlerce mübarek şehidimizin kanıyla yoğrulmuştur. Bizler bastığımız yerleri, toprak diyerek geçemeyiz. Çünkü onun altında yatan binlerce şehidimizi çok düşünürüz. Eğer bizler vatanımızı korumazsak vatanımız, Allah korusun harap olur viraneye dönüşür, milletimiz mahkum olur ve milletimiz tarihten silinip gider.

  Dinimizde,vatanımıza ihanet etmek devletimize karşı ayaklanmak ve fitne çıkarmak kesinlikle yasaklanmıştır.” Fitne katlden daha şiddetlidir.

(Bakara-191) “ ayetinde böyle buyrulmaktadır. Çünkü vatanı sevmek imandandır.

  Hatta Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) vatanını pek ziyade severdi. Düşmanları kendisini Mekke-i Mükerreme’den çıkarttıkları gün; “Ne yapayım? Ben seni çok seviyorum, ama düşmanlarım beni senden çıkarttılar. ” diye teessürünü ifade etmiştir. Hz. Peygamber’in (S.A.V.) yanında vatandan bahsedildiğinde mübarek gözleri yaşla dolardı.

  Hamiyet-perver her bir insan, vatanına, milletine, devletine faydalı bir fert olmak için gayret etmekten büyük bir zevk alır. Vatan ve milletini ve onun ihtiva ettiği ulvi değerleri, kara sevdalı bir âşık gibi sevmeyen bir insan veya bir millet yok olmaya mahkûm olur.

  Büyük bir âlicenaplık ve fedakârlık yaparak bize meziyetli bir tarih ve eşsiz bir miras bırakan necip ecdadımızı tazim etmek ve onlara layık  bir nesil olmak vicdanî borçlarımızdan biridir.

  Hatta Hucurat Suresi 9. ayet-i Kerimesi’nde, anarşi çıkaran isyan eden ve haddi tecavüz edenlerden, Allah’ın hükmüne boğun eğmeyenlerle, Allah’ın hükmüne boyun eğinceye kadar o taraflarla savaşın buyurulmak tadır. Ancak, devlet yöneticilerinden, farklı düşündüğü hâlde, isyana teşebbüs etmeyen kimseye dokunulmaz.Çünkü “İtaat etmemek başkadır, isyan etmek daha başkadır”.

  Hatta ve hatta,başta Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) olmak üzere bütün ehl-i sünnet alimleri, devlete ve o devleti idare eden hükümete itaat edilmesi üzerinde ısrarla ve tekrarla durmuşlar ve devlete isyan etmeyi kesinlikle yasaklamışlardır. Yine, Hz.Peygamber Efendimiz (S.A.V.) adaletle hükmetmeyen devlet reislerine dahi, isyan etmeyi yasaklamıştır.

  Devlet idarecilerine itaatin ehemmiyeti defalarca teyit edilmiş, milletin birlik ve beraberliğini bozacak her türlü faaliyet İslam dininde men edilmiştir. Vatanın ve milletin korunması, namus ve iffetin korunması,mal ve canın emniyeti hep devletin varlığı ve devamı ile kaim olduğu için, Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.), itaatin ehemmiyeti üzerinde ısrarla durmuş, Müslümanları her türlü isyan ve bozgunculuktan, nifak ve uyuşmazlıktan şiddetle men etmiştir. İtaatte bulunmanın, hikmet ve ehemmiyeti kavramayan nice milletler, Cenab-ı Hakk’ın en büyük ihsanlarından biri olan “devlet” nimetini ellerinden kaçırmışlar, birlik ve bütünlüklerini, istiklallerini koruyamamışlardır. Tarih bunun acı örnekleriyle doludur.

   Peygamber Efendimizin (S.A.V.) ümmetine, devleti idare edenlerden gelecek haksızlık ve zararlara, sabırla mukabeleyi tavsiye etmişler, onları zulme boyun eğmeye davet değil; bilakis isyan yoluyla, devlet ve milletin bütünlüğünü zedeleyecek daha büyük zulüm ve zararlardan kaçınmaları nı istemişlerdir.

  “Bir kimse herhangi bir emirin yapmış olduğu zararlı bir şeyi görürse sabretsin (isyan etmesin). Çünkü her kim devlet başkanından (itaatten) bir arşın ayrılırsa cahiliyet ölümü ile ölür.” buyurmuşlardır.

   Hz. Huzeyfe’den nakledilen bir Hadis-i Şerif’te, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)“Benden sonra benim doğru yolumdan gitmeyen ve benim sünnetimle amel etmeyen hükümdarlar olacaktır.” buyurdular.  Bunun üzerine sahabeden biri “Ben buna yetişirsem ne yapayım, ya Resulallah?” diye sordu. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V. ), “Dinler ve itaat edersin. Sırtın dövülse ve malın alınsa bile dinle ve itaat et”, diye buyurdular.

  Bunun içindir ki Allah Resulü (S.A.V.) Mü’minlere hem sabır hem de sukûnet ile hareket etmelerini, bozgunculuktan şiddetle kaçınmalarını tavsiye etmişlerdir.

   Hatta “Yöneticilerle yönetim işleri hususunda münakaşa etmeyiniz. Ve onlara o konuda itiraz etmeyiniz. Ancak onlardan sarih küfür ve kesin bir münker görürseniz bunu inkâr ediniz. Yâni, kabul etmeyiniz ve hakkı, münasip bir dil ile söyleyiniz.” buyurmuşlardır. Yine, fasık ve zalim olsalar bile, onlara karşı ayaklanmak ve onlarla savaşmak tüm ulemanın icmaı ile haram sayılmıştır.

  Yine geçmişte cereyan eden çok elim hadiseler, elbette ki geleceğe ışık tutan birer parlak ayna gibidir. Milletlerin de bu elim hadiselerden ibretli dersler çıkarmaları gerekmektedir. Geçmişteki hataları yapmamaya çalışmak lazımdır.

  Rum Suresi 42. ayet-i Kerimesi’nde yüce Rabb’imiz “ Ey Muhammed !.. De ki yeryüzünde bir gezin de bakın, bundan öncekilerin sonu nasıl olmuş” buyurmaktadır.

 Yüce Rabb’imiz bu gibi ayetlerde, geçmiş kavimlerin başına gelen elim hadiselerden bizlerin ders almalarını emretmektedir. Bunun içindir ki her vatanperver insan, geçmişten ders almalı, onları her zaman hatırlamalı, Mü’minlerin birlik ve beraberliğine zarar verecek her türlü menfi davranış lardan kaçınmaları gerekmektedir.

  Çünkü dünyadaki gerek nizam gerekse intizam ancak ve ancak itaate bağlıdır.Zira itaat etmek hem intizamın hem de nizamım temeli sayılır.  Düzen ve intizam,aynı zamanda,huzurun, sükûnetin bolluk ve bereketin, birlik, dirlik ve beraberliğin de esası sayılmaktadır.

 Tarihe göz attığımız zaman, bizim ecdadımızın, birlik ve beraberlik içerisinde olduğu zamanlarda, dünyanın en güçlü devletine sahip olduğu, gittikleri her yerdeki milletlere ilim, irfan, eğitim, fazilet, adalet, insanlık ve medeniyet  götürdükleri görülmüştür.

  Ama ne zaman ki içeride kargaşa ve fitne çıkmış, isyan ve azgınlıklar baş göstermiş, ülke kan gölüne dönüşmüşse huzur, refah, birlik, beraber lik ve hürriyetin kaybolduğu, üzüntüyle müşahade edilmiştir.

  Bunun içindir ki bütün müçtehitler, müceddidler ve diğer büyük İslam uleması itaat etmeyi hep uygun görmüşlerdir. İsyan etmekle ilgili sınırları da çok iyi tetkik etmişlerdir.

   Rabb’imizin emrine muhalif durumlarda kimseye itaat etmemişlerdir. Buna rağmen hiçbir surette isyana teşebbüs etmedikleri gibi isyana da teşvik etmemişlerdir.

  Örneğin, mezhebimizin kurucusu büyük alim İmam-ı Âzam Hazretleri de

 gerek Emeviler gerekse Abbasiler zamanında yargıçlık tekliflerini, onların zulümlerine destek olmamak ve Rabb’imize isyan etmemek endişesiyle reddetmiştir. Daha sonra da hapiste şehit edilmiştir.

  Buna rağmen, kendisi bütün baskı,zulüm ve işkencelere karşı Müslümanları kesinlikle devlete isyana teşvik etmemişler ve Müslüman ları bu konuda itaate teşvik etmişlerdir. Eğer isteseydi bütün inananları bal gibi ayaklandırabilirdi.

  Yine, İmam-ı Rabbani Hazretleri de yıllarca kendisini hapislerde tutan,  ehl-i sünnet itikadına şiddetle düşman olan Ekber Şah’a karşı, ayaklanma hazırlığında olan, oğlu Selim Şah’ın yardım talebini reddettiği gibi,onu babasına karşı isyandan da vaz geçirmiştir.

  Ahmed bin Hanbel Hazretleri de Mutezile mezhebine mensup olan halife Mutasım’ın, Kurân-ı Muciz’ül Beyan’ın mahluk olduğuna inanmasını ve bu konuda da fetva vermesini zorlamış, ama bu büyük alim, bunu şiddetle reddetmiş, hapishanede kendisine sopalarla büyük zulümler yapılmış ve orada şehit olmuştur. Bütün bunlara rağmen etrafında çok geniş kitleler olmasına rağmen, onları isyana teşvik edici hiçbir açıklamada bulunmamıştır.

  Yakın zamanımızda vuku bulan hadislerde gerek rahmetli Menderes gerekse rahmetli Erbakan, kendilerine o kadar zulüm yapılmasına rağmen kesinlikle “Bu devlet de bizim, bu Ordu’da bizim” deyip halkı ne galeyana getirmişler ne de sokağa dökmüşlerdir. Rabb’imiz bunlardan razı olsun, Allah’ımız bunlara gani gani rahmet eylesin ve hepsini de Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’e komşu eylesin. Âmin !.. Âmin !..

  Yine bir çok büyük alim, yıllarca nâ-hak yere hapislerde tutulmalarına ve büyük işkenceler görmelerine rağmen hep gerek devlete gerekse devlet adamlarına karşı zarar verecek en küçük bir harekette bulunmamışlar hep müspet hareket metodunu seçmişler, hatta beddua etmeyi dahi menfi bir hareket saymışlar, kardeşlerine acıyla ve şefkatle dua etmişler, çevresindekilere de sabrı ve müsbet hareketi tavsiye etmişlerdir.

 Yine yakın tarihimizde, Bediüzzaman Hazretleri de gerek Şeyh Said’in gerekse bazı aşiret reislerinin kendisine “ Efendim !,, Sizin nüfusunuz kuvvetlidir. Geliniz bu hareketimize iştirak buyurunuz, eğer yardım ederseniz galip geliriz” sözlerine hiç aldırmamış, onlara ‘Türk milletinin asırlardan beri İslam’ın bayraktarlığını yaptığını, bizim böyle bir milletin torunları olarak devlete kılıç çekemeyeceğimizi ve kardeşin kardeşle çarpışmasının şer’ân caiz olmadığını, kılıcın dahildeki kardeşe değil, harici düşmana çekileceğini,teşebbüsünüzden derhal vazgeçiniz ” diyerek onların bu taleplerini şiddetle reddederek devlete bağlılığını göstermiştir.

  Bu örneklere bakarak bugün, din adamı diye geçinenler, çevresinde kileri nasıl devlete ve hükümete karşı kışkırtmaktadırlar ? Nasıl taşeron, dahili ve harici devlet, millet, hükümet düşmanları ile işbirliği yapmakta dırlar? Nasıl eli kanlı terör örgütünün destekçileri ile kol kola olarak her gün ekranlarında onları konuk ederek insan öldürmeyi, terörü ve terör örgütlerini, uydurdukları fetvalarla desteklemektedirler? Bunlar neden acaba Müslümanlara kan ile abdest aldırıyorlar ? Neden Müslümanları kanla, gözyaşı ile yunuyorlar? Neden Müslümanları maddi ve manevi kirlere bulandırıyorlar?

   Bu gibiler acaba İmam-ı Âzam, İmam-ı Rabbani ve İmam-ı Hanbeli Hazretlerinden çok mu büyüktürler ? !..

  Böyle davrananlara nasıl mü’min denir ki ? Bunlar, kafirlerin, Müslümanlara yaptıklarını yapan münafıklardır. Böyle yapanların halleri, Kurân-ı Kerim’de, Cum’a Suresi’nin 5. ayet-i Kerimesi’nde verilen misale benzemektedir. Bu mübarek ayetin nüzulu özeldir, ama hükmü geneldir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim ayetleri evrenseldir ve hükmü geneldir.

  Bu mübarek ayette, ilmiyle amel etmeyenlerin hepsinin hâl ve meselelerinin, böyle çirkin olduğuna bir tenbih vardır. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Doğru yola çıkarmaz.

  Kur’an’ı yüklenenler, Kuran’ı öğrenenler, Kur’an’ı hıfzedenler, Kur’an hafızları, Kur’an’la tanışanlar sonra da onu hamletmeyenler, ona tahammül etmeyenler, onun yükünü ve sorumluluğunu taşımayanlar, onun istediği şekilde yaşamayanlar, onunla amel etmeyenler, onu okumaya, anlamaya, kavramaya çalışmayanlar, onu insanlara ulaştırma sorumluluğundan kaçanlar, kitap yüklü merkepten daha beter, daha aşağı insanlardır.

 Halbuki, Mü’minler nerede olurlarsa olsunlar yüce Rabb’imize ve mübarek Peygamberimize karşı her zaman günahtan kaçınmakla ve kendilerinden olan “Ulu’l Emre” itaat etmekle mükelleftirler.

 Hatta rahmetli Elmalılı Hamdi Efendi, gayrimüslimlerin idaresi altında yaşayan Müslümanların dahi devlete isyan etmelerinin kesinlikle vacip olmadığını beyan etmişlerdir.

  Bugün, diğer milletler, biz dahil, İslam ümmetinin üzerine sineklerin leşlere üşüştüğü gibi üşüşmektedirler. Ülkelerimiz kan, göz yaşı, şiddet, ölüm, huzursuzluk içerisinde kıvranmaktadır. Bunlardan ders almalıyız.

   Bu dış güçler, Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz üçlüsü ile terörist başını idam etmeyip zindana atarak PKK’yı devletleşme yolculuğuna çıkardılar.

  Irak’ın işgaliyle başaramadıkları Türkiye’nin işgalini ve parçalanmasını, ikinci bir projeyle, Suriye operasyonunda gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Cehenneme dönüştürdükleri Suriye üzerinden Türkiye’yi, bir işgal ve parçalama operasyonuyla karşı karşıya getirmeye çalışmaktadırlar.

  Devletimize, vatanımıza, hükümetimize sahip çıkmalıyız. İsyan değil, itaat etmeliyiz. Allah korusun bu vatan elimizden giderse biz nasıl oluruz?

Macaristan’ın, Almanya’nın, Fransa’nın eşiğinde yatıp onlardan ekmek mi dileneceğiz ? Neden bugün bir takım sözde Müslümanlar, eli kanlı terör örgütü ile adeta içli dışlı ve onların yaptıklarının adeta koruyucusu durumundadırlar ?

  Her mü’minin her sıfatı mü’min sıfatı olmadığı gibi, her kafirin her sıfatı da kafir sıfatı değildir.

  Böyle yapanlar, belki bir zamanlar,herkesin saygı duyduğu bir topluluk iken, şimdi herkesin nefret ettiği, tiksindiği bir topluluk derekesine düşmüşlerse elbette bu durum, böyle topluluğun yeni kazandığı sıfatları, kendi özelliklerinin sonucudur.

  Bunlar neden böyle oldular: Çünkü, geçmişte takiyye yaptılar. Allah rızası için çalışmadılar. Dünya malı ve menfaatleri, rant sevgisi, makam, mevki bağımlılığı, başlarını döndürüp onları sarhoş etti de onun için böyle gözden düştüler. En önemlisi de mütedeyyin, büyük kitle indinde itibar ve güven kaybına uğradılar.  

  Bunlar kendilerini değiştirince, Allah da onları değiştirmiş; sevilen, sayılan  bir toplumdan,milletin arasına ayrılık sokan, bu davranışları ile de geçmiş milletlerin cezalandırıldığı bir akıbetle cezalandırılarak vebalı gibi, kendisinden kaçınılan bir topluluk haline gelmişlerdir.Topluluğu bu hale getiren sıfatları değişmedikçe de tekrar eski hale dönmelerinin imkanı yoktur.

   Böyleleri bu topraklarda çok görülmüştür. Bunlar, bu güzel ülkede bir iç savaş bekliyor olabilenlerdendir. Ardından da darbe bekleyenlerdendir. Fakat, beklentilerinin hiç biri gerçekleşmemiştir. Hendek savaşında olduğu gibi, esen fırtına onların çadırlarını uçurdu, kazanlarını devirdi, ocaklarını söndürdü, bu asil millete, bu yüce devlete ve bu milletin hükümetine kurdukları tuzak başlarına geçti.

  Ama, şimdi bütün bir millet, tek ses, tek yürek halinde terörü lanetliyor, terörü telin ediyor. Ülkemizin her tarafında yapılan mitinglerde bu lanet ve telin, bir çığ gibi büyüyor.Teröre lanet edildikçe, elbette pkk ile birlikte

bunlara destek veren, onları koruyan, onları terör örgütü olarak görme yenler de bu lanetten en azami ölçüde nasipleniyorlar. Ama, bu asil ve yüce millet, bunları, şu dört ayda çok iyi gördü. İnşâAllah,1 Kasım’da,   yine bunlara öyle bir tokat indirecek ki sesi taa Kaf Dağı’nın ardından gelecek ve cümle teröristler gibi, gaipten gelen bir çığlık ile çarpılmışa dönecekler, yok olup gideceklerdir.

  Çok aziz ve necip Dadaşlarım ve büyük Türk Milleti !.. Bu cennet vatan bize, yüce Rabb’imizin bir lütfudur. Bu güzel vatanımızı korumak hepimizin görevidir. Biz bununla mükellefiz. Bu ülkemize tüm mazlum milletler muhtaçtır.Türkiye Cumhuriyeti’ni sığınılacak en büyük kale görmektedirler. Unutmasınlar ki yanlış hareket edenler bu vatana ihanet etmiş sayılırlar. Bugünlerde daha çok güç birliğine ihtiyacımız vardır. Bu günlerde, daha çok güçlü olmaya muhtacız. AK Parti’ye değil, ülkemize

diş bileyen düşmanlarımıza karşı güçlü olmak durumundayız.

  Mübarek şehitlerimizin, mübarek kanları ile sulanmış bu anayurdumuz, bu Türkiye’miz, bizim hem can evimiz hem son kalemiz hem de vatanı mızdır. Tarih boyunca olduğu gibi, yine düşmanlarımız tarafından

kuşatılmış durumdadır. İç ve dış ihanet çeteleri, yine alışıldık olan o son vuruşlarını yapmak için beklemektedirler. Çünkü bu vatan hainleri, huzur suzluktan beslenirler, sıkıntıyı, yokluğu, kargaşayı despotizmi pek çok severler. Çünkü, bunların vicdan ve basiretleri körelmiş, sağırlaşmış ve

dumura uğramıştır.

  Bu cennet vatanın ve bu aziz milletin nazlı ekmeğini yiyip bu vatana ihanet etmek için, vicdanlarını yabancılara satmış, ruhsuz, vicdansız,

bu güruh, yine bu vatana ihanet için, öyle görünüyor ki ihanet destanı yazmak için, yine salyalarını akıtarak beklemektedirler.

  Aziz Dadaşlarım!.. Bu vatan hainlerine fırsat vermeyelim.Bölünmeyelim. Bir,pir ve diri olalım.Devletimizin,milletimizin,Hükümetimizin ve Kahraman

Ordumuz’un yanında olalım.

 Bunların istediği,Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti düşmanlığına katiyyen aldanmayalım. 7 Haziran’da bunu birazcık yaptılar. Ama,1 Kasım’da İnşâAllah, yine hezimete uğrayacak lardır.

  Aziz, cefakâr ve vefakâr Dadaşlarım!..Aziz ve necip yüce Türk milleti!..

1 Kasım’da tekrar “Haydi Bismillah” !..

  Allah’ın selamı, bereketi, inayeti ve rahmeti üzerinize olsun. Âmin !..

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi