“Muhsin Bey’in bu kadar çok sevildiğini bilmiyordum...”
Kim diyor bunu...
Bir TV Kanalında bir gazeteci...
Belli ki...
Dünya’dan habersiz biri...
Takip etse bilirdi ki...
Muhsin Yazıcıoğlu, sağ tandanslı hemen bütün seçmenin en azından ikinci partisidir.
Yani başka partiye oy verse de, BBP Onun için oy verilebilir bir diğer partidir.
Muhsin Bey’de farklı bir kumaş vardı...
Milletin bir parçasıydı.
Ona bakan kendisinde mutlaka bir şeyler bulurdu.
Dün annesini TV’de görünce...
İşte bu dedim...
Hepimizin anası gibiydi anası...
Allah’ı ağzından düşürmeyen, şükür ve hamd terennüm etmekten bıkmayan nur yüzlü bir ana...
Yüzü çile çizgileriyle dolmuş...
Ancak, ruhunun güzelliği suretine aksetmişti...
Dua ediyordu oğlu için...
“Rabbim yavrumu bana bağışla” diyordu..
Seyreden, duyan herkes de amin...
***
Milletin içi yanıyor...
Yanmayan yok gibi...
Hekes, büyük bir merakla sonucu bekliyor ve “umut kesmiyor.”
Allah büyüktür...
Amenna...
Bu olay sebebiyle güzel bazı görüntüler de yansıdı topluma...
Sağ’dan sol’dan bütün partiler mitinglerini iptal ettiler.
Ne güzel...
CHP’li Kadıköy Belediye Başkanı, “Kadıköy’de araçlardan radyo sesi bile duyulmadı bugün” diyordu...
Harika...
Millet olmanın, yüreklerin toplu atmasının bir göstergesi...
Keşke böyle bir olay yaşamadan bu tür birlik, bütünlük görüntülerine de şahit olsaydık...
Ne diyordu, Muhsin Bey...
“Biz aynı kilimin farklı desenleriyiz...”
Enfes bir tarif değil mi?
Aynen öyle...
Milletçe Muhsin Bey’e ve yanındakilere dua diyoruz...
Erzurum ifadesiyle “itim arıyasan, ölim ağlıyasan” noktasında...
Rabbim sevdiklerine bağışlasın...
Amin amin amin...
Karıncalanmanın
Nedenleri...
Bilimsel ismi parestezi olan iğnelenme/ karıncalanma, genellikle en çok bacaklarda ve kollarda duyulan ve periferik sinirlerdeki ya da santral sinir sistemindeki fonksiyon bozukluğundan ileri gelen anormal duyumlardır. Bunlara örnek yanma, karıncalanma, uyuşma, iğnelenme. En sık görülen nedeni duyusal sinirlerin sıkışmasıdır. Böylece sinir beyne duyusal bilgiyi gönderemez. Bu daha çok sinirin vücudun yüzeyine ve kemiğin tam üzerine yakın geçtiği bölgelerde görülür. Örneğin dirseğin üzerinden geçen ulnar sinirinin sıkışması ellerde karıncalanmaya yol açar.
İnsanların sabahları karıncalanma hissi ile uyanmalarının nedeni yüzeysel bir sinirin üzerine yatıp sıkışmasına yol açmalarıdır. Daha az görülen bir nedeni ise anormal plazma kalsiyum düzeyidir.
Özellikle tiroid ameliyatlarından sonra görülen düşük kalsiyum, genel olarak ellerde karıncalanma yaratır. İğnelenmenin bir nedeni de Hipervantilasyon’dur (fazla derin ve uzun süreli solunum) Hipervantilasyon, kanı daha alkalin hale getirerek hücrelerin içine kalsiyumu iter ve plazma kalsiyumunu düşürür.
Ayaklarda görülen iğnelenme, kontrol altına alınmamış şeker hastalığındaki sinir hasarının bir işaretidir. Parestezi ayrıca kronik de olabilir. Yaşlı insanlarda dolaşım bozukluğu yaygındır.
Ayrıca ateroskleroz ve damar hastalıklarında da görülür. Yetersiz kan ve beslenme eksikliği durumunda sinir hücreleri görevini gerektiği gibi yapamaz. İşte bu nedenle parestezi, yetersiz beslenme ve diyabet/hipotiroidizm gibi metabolik hastalıkların da belirtisi olabilir.
Karıncalanmanın daha sinsi bir nedeni de inme ve multipl skleroz (MS) veya motor nöron hastalığı gibi bazı nörolojik hastalıklardır.
Cemil Meriç Diyor ki...
Benim düşüncelerim heterodokstur. Sosyalist değilim. İslamcı değilim. Öyleyse ben neyim? Ben kendimim.
***
Nurculuk, bugünün dünyasında ciddi bir kavga silahı olmaktan uzaktır. Ancak ferdi kurtuluşu sağlıyor. Haydi diyelim ki, bir milyon kişi kurtuldu. Sonra ne olacak? Politika kabul edilmiyor. Fakat dünya şartları politikayı gerektiriyor. Nurculuğu tarihe ve imana bağlı kalmakla faydalı bir hareket olarak kabul ediyorum. Batıya karşı müdafaanın içindeler. Fakat atıl. İslam'da atalet yoktur. Nurculuk bu tarafıyla İslam'a aykırıdır.
***
Nurcular ve sosyalistler birbirlerini tanımalıdırlar. Türkiye'nin kurtuluşu buna bağlı. Fakat fert işi değil. Nurcular sosyalistleri, sosyalistler nurcuları okumuyor. Sağ kendi dışında hiç bir şey okumuyor. Çok garip bir hal bu.
Bir Fıkra
Adamın işi varmış, Ankara'ya gidiyormuş, tam uçağa binerken kulağında bir ses :
-Binme, bu uçak düşecek!
Dönmüş, bakmış, kimse yok, ama içine de bir kurt düşmüş, binmemiş.
İkinci uçağı beklerken kara haber ulaşmış :
-Uçak düştü kurtulan olmadı!
Koşmuş Haydarpaşa'ya, bilet almış, tam trene binecek, aynı ses kulağında : -Binme bu trene, raydan çıkacak! Dönmüş, bakmış yine kimse yok, trene binmemiş, gelmiş eve, sabah gazeteyi açınca tüyleri ürpermiş :
-Tren Eskişehir'de raydan çıktı şu kadar ölü, şu kadar yaralı...
Allah'a şükretmiş, koşup otobüse bilet almış, tam binerken yine o ses :
-Bu otobüse binme, freni patlayacak!
Dönmüş yine kimse yok!
Dayanamamış, bağırmış :
-Sen kimsin yahu? -Ben senin iyilik meleğinim!
Adam iyice kızmış : -Ulan evlenirken neredeydin!
"Kim olduğun öyle bir haykırıyor ki; ne dediğini duyamıyorum."
Ralph Waldo Emerson