Hafta sonu, Atatürk Üniversitesi'nde Güzel Sanatlar Fakültesi'ndeydik.
Sahne Sanatları Bölümündeki tiyatro heyecanına ortak olduk.
Haldun Taner'in 'Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım' oyununu zevkle izledik.
Oyun Yönetmeni ve Bölüm Başkanı Doç. Dr. Pınar Aras, öğretim üyeleri ve öğrencileriyle yine 'harikalar' yarattı.
Yaklaşık 2,5 saat kadar süren oyunu tabiri caizse 'soluksuz izledik.'
Hem güldük, hem de dersler aldık.
Yakın tarihe ışık tutan ve hala günümüzde de var olan ilginç insan tipleriyle, 'oyun tek kelimeyle muhteşemdi.’
ALKIŞLANACAK KADRO
Aynı başarı puanını Öğretim görevlisi Selim Cinisli (dekor, kostüm, aksesuar tasarımı), Fatih Yarşı (Işık tasarım) Öğretim Görevlisi Erdoğan Gögebakan (Dramaturg), Melik Durak (Dans Düzeni), Taha Mataracı (Özgün Müzik) Esra Şen, Amin Saadati, Dilek Aktaş'a da verdik.
Oyunda, yetenekli gençlerin fazlalığı dikkat çekiyor.
Ahmet Uzuner (Vicdani), Taha Mataracı (Efruz), Samet Talayman (Meddah), Levent Gül (Kamil), Lale Kabul'un oyunları alkış topladı.
Kızlara da haksızlık etmeyelim.
Bir gazete satıcısı vardı, tip bu kadar mı güzel canlandırılır.
Danslar, şarkılar hem göze hem de kulağa hitap etti.
Bir bakıyorsunuz masum bir tip canlandıran genç kız, biraz sonra fettan bir tiple karşınıza çıkıyor.
İsim olarak saymak gerekirse, Özlem Millici, Fatmanur İsmailçebi, Gülsüm Yalçın, Belgin Alptekin, Cem Çanakoğlu, Muhammet Özsoy, İbrahim Barulay, Seçil Didem Üner, Serkan Yanar, Hakan Arıcan, Gonca Varol, Bilal Ercan'ın katkısı büyük.
O ne ciddiyet, o ne sorumluluk duygusu.
Emeği geçen herkesi kutluyorum.
Ayrıca bir farkı da dile getirmek istiyorum:
Tiyatroya torunum Azra ile gitmiştik.
'Sıkılır, keyif alamaz' diye endişeliydim.
Oyun sırasında sık sık yüzüne baktım.
Bizim kadar o da oyunu izlemekten mutlu oldu.
Her anını büyük bir keyifle izlediğimiz oyuncuları sonra da ellerimiz kızarıncaya kadar alkışladık.
AYIPLI SAHNE, ATATÜRK ÜNİVERSİTESİNE YAKIŞMIYOR?
GSF'de her yıl böyle güzel oyunlar izleme alıştık.
Ama, bir yetersizlikten daha doğrusu bir 'ayıp'tan söz etmek istiyorum.
O bodrum kattaki, labirent gibi yollardan gidilerek ulaşılan sahne, Atatürk Üniversitesi'ne hiç yakışmıyor.
Yarım kalan o çok amaçlı salon ve sahne, hep 'önümüzdeki yıl bitecek' deniyor.
Bir sonraki yıl gidiyoruz, yine aynı sahne ve benzer çile.
Millet ayakta ve havasızlıktan bunalmış biçimde oyun izliyor.
Bir ordu gibi giderek sayıları çoğalan tiyatroculara artık o salon yetmiyor.
Bunu bir duyurabilsek, daha çok mutlu olacağım.