MENÜ
Erzurum 27°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Erzurum Gazetesi Arşiv
İbrahim Aydemir (Bir Vakitler Erzurum)
YAZARLAR
23 Nisan 2006 Pazar

Erzurum Gazetesi Arşiv

-BİR VAKİTLER ERZURUM- SABRIN DİĞER ADI: İSPİR Asırlar boyu büyük fen, din bilginlerini bünyesinden çıkaran; şehirdeki 16 medreseyi yetiştirdiği müderrislerle ayakta tutan ve Muhammed Hazık ve Haşiizade Ali Efendi gibi onlarca büyük islam münevverlerine ocaklık eden İspir bir başka âzamet yönüdür Erzurum'un.Milattan önce 19. asırda kurulduğunu belirtiyor tarihçilerimiz. İskit Türkleri, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular sırayla hükümran olmuşlar İspir'de.1514'de Yavuz Sultan Selim'in İran Seferi sırasında Mirza Çubuk elinden Osmanlı hakimiyetine girerek, sancak haline getirilmiş. Daha sonra birara Gürcü hakimiyetine teslim olan ilçe, Kanuni Sultan Süleyman'ın ikinci Veziri Ahmet Paşa'nın Tortum çıkartması esnasında, tekrar Türklerin eline geçmiş.O dönemde 300 bin akça mirmiran hassı, 14 tımarı ve 4 zeameti olduğu kaydediliyor tarih kitaplarında. 1. Dünya savaşında Ermeni istilasına maruz kalan İlçe, 25 şubat 1918'de kurtarılarak ebedi Türk yurdu haline getirilmiş. SABRET! İsbir; arapça "sabret" emri, manasında bir kelime. Büyük velilerin nefislerini terbiye ettikleri bu yerde, nefsin taleplerine karşı sabırlı olunması telkininde bulunulduğu ve sabredenlerin de çoğunluğu oluşturduğu için İlçeye bu isim verilmiş.Toprak bakımından ilin en büyük ilçesi olan İspir; kuzeyde Rize, güneyde ise Çoruh Dağlarıyla çevrili.Meyve bahçeleri, bağlar ve bostanlarla adeta tezyin edilmiş bir görüntü veren bu güzel belde; aynı zamanda Koç Köyü Alacabük ve Kırıkhan havzasındaki zengin linyit yatakları ve Ulutaş'da bulunan bakır rezervleriyle de tanınıyor.İhtiva ettiği tarihi eserlerle adeta bir açıkhava müzesi konumunda da bulunan İspir'i bugüne kadar en iyi ve en beliğ biçimde İbrahim Hakkı Konyalı merhum tasvif etmiş. O şöyle anlatıyor İspir'i;"Çoruh ırmağının sağ yakasını takip ederek yeşil ispir'e inerken şahlanmış bir tepenin üstünde umumi heyetiyle bir ehramı (mısır piramitleri) andıran İspir Kalesi, yalnız gözleri değil, pek güzel ve müstesna duruşu ile gönülleri de bir siper—i saika gibi üstüne çeker. İspir, sularıyla, yeşillikleriyle ve kalesiyle hakikaten bu yerlerin incisidir. Hilkatin eli buradan hiçbir lütfu esirgememiştir.Kale, Çoruh'un bir halhal gibi bileklerini süslediği narin bir tepenin üstündedir. İç kalesi ve mescidi tepenin en yüksek yerine bir pırlantalı taç gibi oturtulmuştur."Milattan önce bin yılında yapılan İspir Kalesi'nin yanı sıra, Sanduk, Pehlivan, Senehrek, Zuvans, Mohurgat, Cankurtaran ve Laleli Kaleleri gerçekten görülmeye değer eserler arasında. İLİM İRFAN OTAĞI İlçe'de bulunan 1726'da yapılmış Kadıoğlu ve Sultan Muğisüddin Tuğrul Şah zamanında Atabey Erdemşah tarafından yaptırılan Tuğrulpaşa Camisi'nin kıble tarafında yeralan Hacı Süleyman Efendi Medreseleri, İspir'in bir ilim otağı olduğunu da göstermektedir.Bahçeli köyünde Çirkini, Hacı Abbas;Terekli Kaya dağındaki Deli Baba, Yağlı köyündeki Kavaktepe; Hunut'daki Kara Ahmet Baba, Peteklide Korsar, Pazaryolu ilçe olduktan sonra ora topraklarında sayılan Kavaktepe, Oğuz, Saka Baba, Şeyhin, Korga, Kümbet, Kân, Kırklar, Aşık Baba, Hüseyin Dede, Seyyit Ahmet, Emre Sarı Baba türbe ve ziyaret yerleri, İspir'in manevi bekçileri gibidir.Tarih içerisinde, medrese müderrislerinin yanısıra Erzurum müftülerinin ekserisi bu ilçede yetişmiştir. O dönemlerde Erzurum, daha önceki devremlerde de olduğu gibi Osmanlı hakimiyeti esnasında da bir ilim merkezidir. Zeynel camii yanında bulunan Hacı Halil Ağa; Cennetzade, Rağıb, Muid Efendi, Muvaffakiye, Ayaz Paşa, Dar—üs Safa, Yeğenağa; Kacıroğlu; Narmanlı, Fevziye; Esat Paşa; İslahiye; Muhammediye, Hacı Hamza; Ahmediye; Sultaniye, Şeyhler, Hacı Ali Ağa, Yakutiye ve Hatuniye Medreseleri gibi 21 ilim ocağında büyük din ve fen bilginleri yetişerek, ülkeye hizmet vermişlerdir. İSPİR'İN MÜHİM SİMALARI Cemalettin Ömer Fazıl Efendi, Hazık Efendi'nin babası olan Karabekir namlı Hatuniye Medresesi baş müderrisi Ebubekir Efendi, Şeyh—ül Kurra Mustafa Niyazi Efendi, Sultaniye Müderrisi Hacı Hüseyin Efendi, Sultaniye medresesinde müderrislik ve Erzurum müftülüğü görevlerinde bulunmuş, Ravzat—ül cennat, Şerh—i kelime—i Tevhid; Risale—yi Sadiyye, Risale—yi Ahval—i Kabr gibi mühim eserlerin müellifi olan Kadızade Muhammed Efendi bu ilçenin yetiştirdiği büyük simalar arasındadır. HACI HAŞIL EFENDİ... Daha çocuk denecek yaşlarda Hacı Haşıl Efendi ismini çok duyar, Haşıl'ın bildiğimiz kelime manasında bir insan ismi olarak nasıl kullanıldığını, büyüklerimize sorarak anlamaya çalışırdım. Haşıl bildiğimiz, bol yağla yapılan bir buğday yemeğiydi. Peki, evliya olarak takdim edilen bir zat, niçin böyle anılıyordu?Yıllar sonra Hacı Haşıl olarak anılan büyük mutasavvıfın Haşii Zade Ali Efendi olduğunu öğrendim. Hâşi, Huşû'dan geliyor. Arapça olan bu kelime; alçak gönüllülük gösteren, mütevazi olan manasında. Ama halk; Dünya lezzetini hissetmesin ve nefsi dünyevi taamlara meyletmesin diye, bu büyük veli tatlıyı tuzluya karıştırarak yediği ve bu yemeklerde bir bulamaç halinde haşıl'a benzediği için, onu böyle anıyor olacaktı.Yıllar sonra tanıdığım, büyük velinin torunları olan Sadrettin ve Hayrettin Haşıloğulları; bu mümtaz insanın ne derece önemli ve güzel bir kimse olduğunu teyid ettirdi yüreğime.Tarihçeyi Nusret'de Haşiizade Ali Efendinin hayatı şöyle naklediliyor:"Ülemanın büyüklerinden Hacı Hüseyin Efendi'nin oğludur. Dervişlik yolunu tutarak nefsi ile mücahadeye koyulmuş, bir meczub—u ilahi idi. İbrahim Hakkı ahfadından Şakir Efendiye münibdi (bağlıydı). Şeyhine olan kemal—i rabıtasından "fani fişşeyh" olmuştu. Şeyhi ile oturur, şeyhi ile bakar, şeyhi ile söylerdi. Kendileri veys—üt—tarik ve mazhar—ı ism—i celal idi. İlahi aşkın hararetiyle bütün vücudu yanmışdı. 40 sene belinde zincir, hırkası altında kıldan mamul bir kamis telbis ederdi (giyerdi). Marifetname'yi yanında taşır, ziyaretine gelenlere okuttururdu. Sokakta geçerken başına bir havlu örtünürdü. Büyük ihtimalle bunu kendisini Tan'a (küçük ve mütevazi) göstermeye vesile etmişti. Yanına gelen olursa derhal onun haline inerek güya muhatabının halini söyler gibi nefsi emmare ve levvame'nin afetinden bahseder, bir tarik—i hekimane ile doğru yola davet ederdi. Meşrebi aliyelerine vakıf olmayanlar, söylediği şeylerden bir mana—yı mefhum istimbat edemezlerdi. Sırrına vakıf ve agah olanlar ne demek istediğini anlar, bütün söylediklerinde bir işaret, bir beşaret—i zevk ederlerdi. Keramet—i keşfiyesi lâ tahsadır. Dünya harbinin olacağını 20 sene evvel mezidanından olan bir zata haber vermiş, vefatından sonra o zat da bizlere söylemişti" İSPİR'İN BAYRAK İSİMLERİ VE NEVZAT KÖSOĞLU Günümüzün ilim camiasına da mümtaz simalar sunmuştur İspir. Erzurum tarım ekonomisine eserleriyle yön veren Prof. Dr. Tayyar Ayyıldız bu isimlerin başında yer alır. İlçe'nin en mütebariz şahsiyeti elbette Erzurum eski Milletvekilli Nevzat Kösoğlu'dur. Son yılların iz bırakanları arasında başta gelir. Bir münevver, bir entellektüeldir Nevzat Kösoğlu. İspir'i kaleme alma mevzuunu yıllar evvel Nevzat ağabeyinin bürosunda konuşmuştuk.Dr. Siyami Çelik'le yaptığımız ziyaretin neredeyse tamamı bu konu üzerine oldu. Rahmetli Mithat Enç'in "Uzun Çarşının Uluları" adlı eserinden söz açıp, Gaziantep'in bu eserde ifade edilişiyle; Ahmet Turan Alkan'ın Sivas'ı anlattığı "Altıncı Şehir" adlı eserinin nefasetinden bahsedip konuya girmiştik."Ağabeyi Erzurum'u anlatmakta sana düşer" dediğimizde;"İspir'i ve orada geçen yıllarımı, hatıralarımı yazmayı düşünüyorum" karşılığını vermişti.Bilemiyorum... belki de, yoğun işlerinden zaman ayırıp tez bir vakitte kaleme alacağı İspir'i Sayın Kösoğlu'ndan okumak nasip olur bize... Milli Kültür ve Kimlik adlı eserindeki "Erzurum Edası" başlıklı yazı, Nevzat ağabeyin İspir'i nasıl bir letafette anlatacağına yeter işarettir...Bu eserden bir alıntı yapalım isterseniz:"Lise öğrencisiydik; Lala Paşa'nın yanındaki çay bahçesinde oturuyorduk. Kırçıl sakallı, yaşlı bir hemşehrimiz bize seferberlik'den anlatıyordu; ilgimizden memnundu. Biz,onu, heyecanlı savaş sahnelerine çekmeye çalışıyorduk; olmadı. Geçmişten söz ediyordu, ama geleceğe dönüktü; kıssalardan bir hisse kapalım istiyordu.Dedim ki, "Dayı, yakında üniversite de kurulacak, Erzurum büyüyecek." Bakışında özel bir anlam var mıydı, hatırlamıyorum; dedi ki, "Eyi de, oğul gorğirim dadaşluğ ruhini öldürecehler."Nedense bu sözden biraz alındım. O zaman benim için dadaşlık, biraz yiğitlik, biraz kabadayılık gibi bir şeydi.Bugün hayatın bütününe sinmiş bir çeşni gibi görünüyor; milli hayat üslubumuzun Erzurum'a has bir edası.Ben bu edayı seviyorum ve değişmesin istiyorum."(...) İKİ KÜÇÜK KUZU BÖBREĞİ HİKAYESİ İspir'in mühim bir siması da Nusret Ayık'tır. Nusret bey bugünkü idari bölünme yüzünden Pazaryol'u ilçesine mensuptur aslında.Ayık'la ilgili "iki kuzu böbreği" hikayesi pek meşhurdur. Ayık bir köye görevli olarak gider. İkram tekliflerini bir türlü kabule yanaşmayan Nusret Bey, karnının tok olduğunu, herhangi birşey yiyecek halde olmadığını söyler... Israrlar artınca, " O halde, şöyle küçük iki kuzu böbreği getirin de yiyeyim" der.Tahsin Bayramoğlu... İspir'i, Erzurum'u onun kadar seven bir başkası var mıdır? Uzun yıllar yaptığı İl Genel Meclisi Üyeliği dönemlerinde, Erzurum adına gam çekmek, uykusuz kalmak nedir, yaptıklarıyla gösterdi. Rahmetli Özal'a olan yakınlığını da, Erzurum'a hizmet yolunda kullanan Bayramoğlu, Ilıca yakınlarındaki Petrol Dağıtım istasyonuyla ilgili verdiği canhıraş mücadelesiyle numune bir mücadele adamı olduğuna bir kert daha vurdu. İKİ MUSTAFA ÇAĞLAYAN "Şu Bizim İspir" adlı eserin yazarı, SSK müfettişi Mustafa Yılmaz Çağlayan'ı İspir anlatılırken atlamak olmaz. 1981 yılında neşredilen bu eserde İspir hemen bütün yönleriyle anlatılmış.Bizim olmayan kimi yer isimlerinin sıkça yeralması dışında, "Şu Bizim İspir"de, bizim olan her şey var.Bir başka Çağlayan ise mertlik timsali, dost insan İnşaat Mühendisi Mustafa Çağlayan...DSİ Bölge Müdür Yardımcısı Çağlayan, arka planı olmayan, doğruya doğru, eğriye eğri diyen yapısıyla, tanıyanların ardını bırakmadıkları biri...Tıpkı, ağabeyi Selçuk Çağlayan gibi. Selçuk Bey, İspir Dergisi'nde, İspir'e ve İspirlilere has güzellikleri yazıyor. Babası Selahattin Çağlayan için vefatından sonra yazdığı "Bir çizgi ötesi adam" yazısı tek kelimeyle harika.Halis Altuğ İspir'in bir başka yüzü. Her daim sükunetini muhafaza eden yapısı ve diedikodudan uzak duruşuyla kurduğu dostluk köprüleri muhkem biri... Siyaseti de, ticareti de "önce insan" düsturuna dayayan Altuğ, İspir'in aranan simaları arasındadır.Mehmet Dursun Kaya da öyle... Gençlik yıllarında, yüreğinde tutuşturduğu ülkü kıvılcımını, ilk günkü tazeliğiyle korumağa çalışan Kaya, Erzurum gazetesinin temsilciği ile, Erzurum'dan İspir'e, Oradan da İspirlilere "biz" müştereğinin önemini taşımaya devam ediyor.Yıldırımlar, Akınlar, Orallar, Polatlar, Amiller, Bayramoğulları, Nuhoğulları, Öztürkler... Herbiri İspir'in bir başka güzelliğini yansıtıyorlar. Bunlardan Hikmet Oral mert bir hemşehrimizdi. Erzurum'dan ziyade Ankara'da beraber olurduk rahmetliyle. Ticari münasebetlerden dolayı Ankara'yı, dolayısıyla da Apaydın Oteli kalıcı mekan edinmişti kendisine. Her karşılaştığımızda Erzurum'un ekonomik yapısını anlatan, çözüm teklifleri sunan Hikmet Oral'la vefatından bir müddet önce, kurucusu olduğu Doğu Anadolu İş Adamları Derneği Başkanı olarak, Zafer Pasin, Dursun Şen ve Kars, Erzincan, Ağrı'dan heyete dahil işadamlarıyla, o yıllarda Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel'i ziyaret etmiştik. Demirel'e ailece yakın olan Hikmet Oral ağabey, Demirel'in yakın ilgisini görünce belirgin bir memnuniyet ve duygusallık göstermişti. Gariptir, ecel O'nu Apaydın'da yakaladı. Ağabeyi, İhsan Oral ve kardeşi İsmet Oral, şimdilerde ailenin yaşayan ve yatırımlara yön veren şahısları.İspirin bir başka bayrak ismi Ali Rıza Koç. Erzurum'un son yıllarda yetiştirdiği genç yeteneklerden, beyinlerden biri. Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu Ali Rıza, İngiliz diline olan vukufiyetinden ve aldığı eğitimden dolayı mezuniyet sonrası Turizm alanında çalışmayı tercih etti. Erzurum Gazetesi'nin Ankara temsilciliği görevini de uzun süre başarıyla yürüten Ali Rıza, sosyal ve girişken yapısıyla, Erzurum'un başkentteki doğal temsilcisi gibidir.Ali Rıza'nın yanından hiç ayırmadığı ve Ankara'da Erzurum'un tabii temsilciliğini yapan bir başka isim ise, Ahmet Coşgun'dur. Bir ara Prof. Dr. Zeki Ertugay'a dolayısıyla da Erzurum'a danışman olarak hizmet veren Coşgun aynı zamanda bir kalem erbabı, söz ustasıdır da.İnşaat Mühendisleri Odası Başkanlarından Kemal Öztürk ve babası rahmetli Rahim Öztürk, ekol isimler...Nuri Amil erlik ve gözüpeklik manasında temsil ediyor İspir'i. Gıyasettin ve İsmet Yıldırım, Karasorlu Fikri Demirci, Seyfettin Yazıcı, İsmet Oral, Mehmet Gültekin, Hasan Özaydın, İhsan Öztürk, Fuat Gözüm, Osman Duman, Haydar Akın, Şafak Er, Orhan Karakuş, Hamza Emeç, Ağa Emeç..Dr. Rüştü Kazım Türker, İl Sağlık Müdürü Dr. Ali Daştan,Göğüs Hastanesi Başhekimi Dr. Ayhan Yiğit İspir'in gani gönüllü, dimağı temiz insanlarındandırlar.İspir'e dair söyleyece k sözü olanlardan birisi de 28 Mart Yerel Seçimlerinde Belediye B:aşkanı olan Osman Çakır'dır. özü, sözü bir olan, mertlik ve cömertliği üslup edinen Osman Çakır yalnız ispir'in değil, Erzurum'un da müftehir olduğu simalardandır. Erzurumluk gayretini meşrep edinen Çakır, kelimenin tam manasında "delikanlı İspirlilerdendir".Hayatını İspir'e vakfeden Çakır'la ilçesi önemli bir şans yakalamıştır.Belediye Başkanlık makamını halkı yönetmek için değil, halka hizmet için aracı sayan bir anlayıştadır Çakır. Halykını sever ve bu yüzden de hizmetin en iyisine layık görür.Sohbetlerimizde rüyasının; İspir'i avrupai bir ilçe görünümünde, milli kültür ve irfanın adresi haline getirmek olduğunu söylerdi hep. Dileriz, amacına ulaşır.Çakır İspir'in olmazsa olmaz'larından.. Ona ve İspir'i sevenlere Uzun ömürler diliyoruz. HAZIK EFENDİ BAHSİ "Izdıraba halk ile beyhude gavgadır sebeb / Dünyada asayişe ancak müdaradır sebeb" diyor Hazık Muhammed Efendi.Evliya Çelebi'nin "Hasılı kelam tahsil—i ulum edecek diyar" yani ilmin beşiği olarak tarif ettiği Erzurum'da yetişmiş Hazık Efendi.17 yaşında İbrahim Paşa Medresesine müderris olmuş. Talikatı a'la Tefsiri Beyzavi ve müretteb bir divan sahibi. 18. asırda Osmanlı topraklarının en ünlü alimi ve şairi. Erzurum'u döneminde bütün islam alemine tanıtan büyük insan."Erzurum'un ab—ı tabı nevbahar olsun da gör / Çeşme sâr çeşme pinhân aşikar olsun da gör" beyitleriyle Erzurum sevgisini benzersiz bir mana ve biçimde ifadeye muktedir bir gönül adamı. Hem mevlevi, hem Kadiri dergahlarında nefisini terbiye etmiş çok küçük yaşlarında."Ne gaflettir, ne halettir, ne keyfiyettir ahvalim / Bu manayı bilürken ahiret baki, cihan fani.Heva—yı nefsime uydum o dahi uydu şeytana/ Cihanda kalmadı bir masiyet kim ettim anıGünahkarım,siyehkarım, tebehkarım, sefihkarım / Sezadır olsa şermende benimle nevi insani" beyitleriyle anlatmış bu makamdaki haletini. Kargapazarı dağlarında çileye girmiş günlerce. Nefsi emmare, nefsi levvame makamlarından geçmek için.Ahvalini anlatmış şöylece:"ihtilat nas şimdi çün yasag oldi bana / Guşeyi gam hanemiz cay—i firag oldu banaKargapazarı nişimen oldu gülzare bedel / Nağme—yi bülbül sada—yi zişt—zağ oldu bana"Kargapazarı'nın gül bahçelerinden, karga seslerinin bülbül sadasından evla olduğunu dile getirmiş yükseldiği makamda. İlahi aşk yandırmış özünü."Hasretinle rişte—yi gamda ruz—u şeb ağlarken / Sen yine ağyar ile nuşu şerab ettin yeter" yollu feryatlar etmiş.Halini anlamayanlara:"Aşk—ı mutlakdır eden divaneyi sahra nevred / Gerdiş—i mecnuna sanma sevk—i Leyladır sebep" beytinde, Allah aşkı, aşıkı sahralara düşürür, mecnunun aklı başından gitmiş olarak gezinmesi de leyla yüzünden değil, Allah aşkı sebebiyledir, manasında izahda bulunmuş.Fenafillah'a erişmek yolunda her türlü mücahededen kaçınmamış. Sahrada nefsini yok etmeye çalışan bir veliye, yalnız başına ne yapıyorsun sualini yöneltenin, "demin hüda ileydim, asıl şimdi yalnızım" şeklinde aldığı cevabın manasına yükselmiş.O makamda: "Aşkınla gönlüm nurdur, her bir demi bir surdur / Mey nuş—u cam hurdur geh mes ü geh mahmurdurHerkes bana mahrem değil mahrem olan adem değil/ Küstah olursam gam değil divaneler mazurdurAç çeşm—i can sorma haber sırr—ı enel hak'dan haber/ Dünyaya baksan ser—te—ser her zerre bir mansurdurBi zevk olan erkek dişi, beyhude gerdiştir işi / Kendüsüni bilmez kişi lütf—u hudadan dur'durBak bülbüle gülzarı gör, güllerde mürg—ü zarı gör / Esma içinde yâri gör, biganeden mesturdurHer kişinin ermez eli, erenlere derler deli / Viranedir gönlüm veli, amma yine ma'murdurDidar—ı yare aşıkım, aşkımda amma sadıkım/ Tarh—ı gazelde HAZIK'ım, tab'ım bana mezburdur" gazeliyle ilahi aşkın ateşine tutulanlarca dünyanın nasıl göründüğünü resmetmiş. Kinden, nemimeden, garezden ve hasedden kaçınmaya davet etmiş insanları."Zahida eyleme germiyyet rindana hased / Yada gelmez mi neler eyledi şeytana hased" berceste mısrasıyla bu daveti nakşetmiş sevenlerinin gönlüne.Vaz—ü nasihatlerini şu gazeliyle ne güzel ifade etmiştir o."Geşteyle dehri ser te ser, derd—i dile derman ara/ Ser çeşme—yi heyvani bul, dünyada baki can araAlem habib olmuş sana, nefsin rakib olmuş sana/ Derdün tabib olmuş sana fehmetmeye lokman araBeyhûde gerdiş eyleme, efgân—ü naliş eyleme/ Dâ'vayı dâniş eyleme var mektebe irfan araBu yolda ko canı seri, behude gezme serseri/ Vadi—yi aşka düş yürü var sen de bir sultan araAşıkları sarhoş ider, akilleri bihûş ider/ Her gamzesi medhûş ider, bir afet—i devran araHakkeyle yollarda yüzün, belürmesün izin tozun/ Sür giceler yere yüzün, matlubuni pinhan araHAZIK cihanda ser te ser, eyle heman güş—ü güzar/ Senden seni agah ider, kamili cud insan ara."18. yüzyılda yazılan bütün tezkirelerde, döneminin en büyük şairi olarak tanıtılan ve 20. asrın ilk dönemlerine kadar gazellerinden birkaç tanesini ezbere bilmeyenlerin cemiyet içinde ayıplandığı Hazık Efendi, ne yazık ki, bütün İslam alemi tarafından bilinmesine ve şiirlerinin beğenilip okunmasına rağmen, Erzurum'da yeterince tanıtılamamış, kıymeti ortaya konamamıştır."Erzurum'un nükte sencân—ı sühân erbabına/ Taze vâdi gösterir eş'arda Hazık mıdır?" diyerek, bir manada bu duruma da atıfta bulunan Hazık Efendi, ayarında olduğu Nef'i kadar şöhret bulmamıştır memleketimizde. ÜNİVERSİTEYE DÜŞEN VAZİFE Hakkında araştırma yapan birkaç Üniversiteli uzman dışında, layık olduğu biçimde anlaşılamamış ve yeni nesillere de aktarılamamıştır şiirleri ve hayatı. Erzurum hakkında araştırma eserleri hazırlayanlar ise, onun ismini verip, Ömer Nasuhi Bilmen Hoca'nın aktardığı malumattan derledikleri birkaç beytini nakledip, Hazık Efendi'nin hakkını teslim edememişlerdir ne yazık ki.Hatta son zamanlarda neşredilen, araştırmaya dayalı olmayıp sadece birkaç müelliften alıntı yapılarak hazırlanan risalelerde Hazık Muhammed Efendi'nin şiirleri, asla yaşamamış olan Hazık Ahmet Efendi diye bir hayal şairine bile mal edilmiştir maalesef.Oysa, İbrahim Hakkı'nın farsça hocası da olan Hazık efendi, Nedim'in:"Haddeden geçmiş nezaket yal ü bal olmuş sana/ Mey süzülmüş şişeden ruhsar—ı al olmuş sana" gazeline:"Ateş—i aşkınla bişmiş dil kebap olmuş sana/ Hun süzülmüş çeşm—i giryandan şerab olmuş sana" ... verecek kadar büyük şair ve emsalsiz bir kalem erbabıdır aslında.O, 217 gazel, 10 kaside ve 11 tarihin yer aldığı müretteb divanında, insanların, hakiki kıymetleri göremeyecek kadar nefislerine ram olduklarına da değinmiştir şu beyitte olduğu gibi:"Zamâne kimseye itmez kedersiz ikrâmı/ Mekr dedikleri halkın kerem bozuntusudur"Şöhreti sevmeyen bu mutasavvuf alim, "Nihâli mâsiyetimizin meyvesi melamet imiş/ Bu gülistanımızın hasılı nedâmet imiş" diyecek kadar da dünyayı sevmeyen birisidir."İbrahim Hakkı, Şair Nefi, Sümmani kadar Erzurum üzerinde hakkı olan ve bu şehirin görkemli tarihini; hayatı ve eserleriyle şereflendiren Hazık Muhammed Efendi'nin de layık olduğu şekilde Erzurumlulara takdimini amaçladık. Kim bilir belki de üniversitenin yeni yönetimi, O'nun adına da bir enstitü kurar, divanı ve tefsiri bugünkü alfabeye aktarılarak, hakettiği kıymeti verir. EFSANEVİ KAHRAMAN MÜFTÜ MUSTAFA BAŞKAPAN İspir’in ve yöre halkını daha iyi tanımak ve bilmek için, istiklal Harbi gazilerinden Müftü Mustafa Başkapan’ı ve onun vatan ve millet için sergilediği fedakarlıkları da bilmek lazım.Müftü Mustafa Başkapan, o dönemin efsanevi kahramanlarından birisi. Canını, malını, evlatlarını vatan uğruna feda edecek derecede bir kahraman.Erzurumiyatçı Süreyya Şehidoğlu Çizgilerle Erzurum’da şöyle anlatır onu: Erzurum’un kuzeyindeki bu yemyeşil ve sarp bölgenin sakinleri de tam iki yıl Rus işgalinde kaldı. Bu hürriyetsizlik iki yıl boyunca onlara neler çektirmedi ki. Askere alınmış, şehid olmuştu erkekleri. Böyle köylerin kadınları, mağaralarda, aç, çıplak ölümle cenkleşe cenkleşe ne olacağı belirsiz bir gelecek için çırpınıp duruyorlardı. Onlar Ruslar'ın yurdu terkedeceklerini duydukları zaman, “işte üstümüzde pus kalkıyor” diye hürriyet içinde yaşamanın sevinciyle dolmuşlar, fakat biraz sonra bu sevincin geçici olduğunu anlamışlardı. Kaderin acı günleri daha bitmemişti. Gerçekten kasabadaki Rus kumandanı iki güne kadar İspir’i terkedeceklerini Müftü Mustafa Başkapan’a bildirdi. Ve o akşam da erkek urbası giymiş, ayakları çizmeli “Akan” adındaki bir ermeni kadını, beraberlerindeki üç adam ve yedi katır yükü cephane ile İspir’e geldi. Onları kavi kaleler içinde oturan silahlı ermenilere götürdüğünü Müftü Mustafa Başkapan sezdi. Zaten Ruslar çekildikten sonra ermenilerin görülmemiş bir katliama başlayacaklarını hemen herkes biliyordu. Çünkü bunun örnekleri vardı. O akşam Müftü Mustafa Başkapan, İnyetin Osman’ı çağırarak “yarın yola çıkacak olan Akkan ve mahiyetinin yolunu kes, yüklerini ele geçir silah ve cephanelerine el koy, üstünde bulacağın vesikaları da bana getir” emrini verdi. Osman geceyarısı Keraplı Mustafa’yı da yanına alarak yola çıktı. Şafaktan önce Çoruh üzerindeki Kaban köprüsünde mevzilendi. Şafaktan önce Çoruh üzerindeki Kaban köprüsünde mevzilendi. Biraz sonra akkan ve mahiyetindeki eşkiyalarla çarpışarak, onları, yükleriyle birlikte ele geçirdi. İnyetin Osman, kadının üzerinde saklı olan vesikaları alarak Müftü Mustafa Başkapan’a getirdi. Huntlu Mehmet Efendi’nin gözyaşları içinde Türkçeye çevirdiği vesika; Bayburt'taki ermeni çete başı Antratik’in Hodiçurdaki ermeni işbirlikçilerine olan emirleri içeriyordu. Vesikada şöyle yazıyordu:“Bayburttaki katliamlarımız bitmek üzeredir. O şekilde hareket edin ki, siz oradan, biz de buradan yediden yetmişe kadar, İspirlileri kese, kese; gelecek pazara kadar Kan köyünde birleşelim.”Diğer taraftan Erzurum yönünden Batum Taşnakları başkanı katil Zaven Zakaryan iki katil ermeniyi bu bölgeye göndermişti. Bu iki cani, Tortumlular tarafından yakalandılar. Bunların üzerinde ele geçirilen emir de, yine Müftü Mustafa Başkapan’a ulaştırılmıştı.Ertesi gün 21 Ocak 1933’de Ruslar İspir’den kaçtılar. İkindiye doğru Şiğonoslu Şevket beyle kasabadan Necip ağanın oğlu Bayburt'taki katliamları anlattılar. Birisi satırla doğranmış, diğeri yakılmış insanlarla dolu bir evin üzerinden kendilerini atarak, bir gecede baygın yattıktan sonra kurtulmuşlardı. Rusların çekilmesineden hemen sonra yayılan dehşet verici haber büyük bir şaşkınlık ve panik doğurdu. Herkes ne yapacağını şaşırmış; geleceğin nelere gebe olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu hercümerç, bu şaşkınlık, bu ümitsizlik; Müftü Mustafa Başkapan’ın bütün halkı tellallar vasıtasıyla bugünkü belediye kahvesi önüne çağırdığı zamana kadar sürdü. Daveti işiten İspirliler, büyük küçük dalgalar halinde, belirtilen yere doğru yürüyordu. Bu ne yürüyüştü Rabbim! Kolu kanadı kırılmış, titrek bacaklar üstünde dalga dalga ilerleyen bu kalabalık, hangi ümidin peşindeydi?Beyinleri birer soru makinesi halinde İspirliler, belirtilen yerde toplandı. Biraz sonra dini urbasını giymiş, o bembeyaz sakalı ile bir saygı sembolü halinde Müftü Mustafa Başkapan balkonda belirdi. Ve halka şöyle hitapetti:“Ey müslüman kardeşlerim! Bir zamanlar bu topraklarda Osmanlı bayrağı dalgalanırdı ve onun kanunları hakimdi. Sonra Rusların işgalleriyle onların kanunları cari oldu. Bugün ne o, ne de diğeri vardır. Sadece vicdanın hükümleri mevcuttur. Bütün dindaşlarımın canı, malı, ırzı himayem altındadır. Her türlü şekilde suç işleyenler en ağır biçimde cezalandırılacaklardır. Şimdi sessiz ve sedasız bir biçimde evlerinize dağılarak, bundan sonraki vazifelerimiz için vereceğim emirleri bekleyin.Allah’ın (CC) inayetiyle ırzlarımızı, namusumuzu ve kellelerimizi küffara teslim etmeyeceğiz. Ve bilmiş olunuz ki, dövüşerek ölmek kadınlar gibi teslim olmaktan daha şereflidir. Biz, tarihimizin ve Allah’ın (CC) indinde makbul olanı yapacağız. Hüda, yardımcımız ola. Amin.”Müftü Mustafa Başkapan daha sonra silah arkadaşlarıyla bir araya gelerek, İspir’i ermeni tasallutundan kurtarmak için gerekli olan kararları aldı. Firuz Bey, Şeyhin Hacı Bey, Ahpırınklı Hacı Necip Bey, Cenkerli Ekşioğlu Hacı Süleyman Bey, Kompurlu Hacı Tosun Bey, Konbanatlı Mustafa Bey, Danzutlu Mustafa Hoca, Sakulalı Hasan Efendi, Müftü Mustafa Başkapan’ın oğlu Müftü Ali Başkapan, Kumbasar Süleyman Bey, Çalmaşurlu Bektaş Ağa, Yağcı Hafız Efendi, Fısırıklı Mail Bey ve Şamil Ağalar’dı mücadele ekibinin başında gelenler.Önce vatan dediler.. Önce millet dediler..Onlar İspir erleri, onlar İspir gazileriydiler.Bayrak inmesin, ezan susmasın’dı niyetleri. Can vermeye, ant içtiler..Birer sancak olup dikildiler ve ermeni katilllerinin yüreğine indiler. Allah (CC) hepsine rahmet eylesin.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 DADALOĞLU
 3 Ekim 2013 Perşembe 13:16
SAYIN YAZAR YAZILARINIZI GERÇEKTEN ÖZLEMİŞİZ.YALNIZ İSPİR DEYİNCE CİMİLLİ AİLESİNİ DE UNUTMAMAK LAZIM.HEM ERZURUM SEVDALARINI HEM DE İSPİR'E YAPILAN HİZMETLERİ
 A.KURTULUŞ
 3 Ekim 2013 Perşembe 01:08
Uzun zamandan beri sizleri ve yazılarınızı özlemiştim sayende Erzurum'u çevre ilçelerini ve tarihimize damgasını vurmuş belki de başta kendim olmak üzere tanımadığımız ünlü şahsiyetleri ve onların kişilikleri hayatları ile ilgili vermiş olduğunuz bilgilerden minnettarım ve üzülerek diyorum ki böylesi önemli kişiler ve konuları bilmediğim için Erzurumlu olarak üzülüyorum ve sizden ricam lütfen bizlere ilçelerimizin tarihini turizmini ve kültürleri ayrıca şehrimizde ilçelerimizde yetişmiş tarihte önemli yerlerde bulunmuş yada kişilikleri ile ilgili konularda bilgilendirmenizdir size sağlık,huzur veçalışma hayatınızdaCenab'ı Haktan başarılar diliyorum
 
 2 Ekim 2013 Çarşamba 21:47
eyvallah ağbeyi
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi