Oldum olası kafamı kurcalayan bir durumu bu gün kaleme almak niyetindeyim…
Camilerdeki imamların, müezzinlerin durumunu…
Hangi kriterlere göre tayin edildiklerini…
Atama, terfi işlemlerindeki kıstasları…
Bu noktada Müftülüklerin aldıkları pozisyonları…
Diyanet İşleri Başkanlığının müdahil olma şart ve gerekçelerini…
***
Bizzat gözlemlediğim kimi imam ve hatiplerle ilgili kanaatlerimin yanında…
Çok sayıda eş dosttan da, konuya ilişkin serzenişler, şikayetler alıyoruz…
Yazmak…
Düşüncelerimizi okurlarımızla paylaşmak artık bizim için kaçınılmaz bir vecibe…
Kaldı ki…
Tanıyanlar bilir, bilmeyenler için küçük bir parantezle “İmam Hatip” mezunu olmamız hasebiyle, konuya daha duyarlı olmamız da kaçınılmaz…
***
Merkez’deki imam-hatiplerden önce İlçelere, İlçe köylerine gönderilen imamların durumunu sorgulamak isterim öncelikle…
Neye göre bunlar tayin işlemine tabii oluyorlar?
Çok yakından tanıdığımız öyle genç ve yetenekli imamlar var ki…
Kıraat bakımından da hitabet açısından da işinin ehli olan…
Camiye cemaate asla kusur etmeyen…
Edep, haya timsali insanlar…
İl’in en ücra bir köyüne gönderiliyorlar…
Yıllar yılı da, kimse dönüp ne haldedir diye sormuyor…
Yine öyleleri var ki, cemaatin yoğun olduğu şehrin merkezindeki camilerde görev yapıyorlar…
Ehilleri tarafından tespitli, kusur üstüne kusur işliyorlar…
Cemaatle münasebetleri berbat…
Vazife yaptıkları Cami’ye karşı en küçük bir ilgi göstermiyorlar…
Buna rağmen, onlar da, yıllar yılı buralarda tutulup, bir sorgulamaya dahi tabi olmuyorlar…
Çıplak gözle bakınca ciddi bir adaletsizlik yansıyor retinamıza…
***
Böyle midir?
Fotoğraf maalesef böyle olduğuna şehadet ediyor…
Kondurmak istemiyoruz; ama durum bu…
Erzurum Müftülüğü için özellikle söyleyebiliriz ki…
Bu konularda sanki en küçük bir hassasiyet taşımıyorlar…
İşin ahlaki boyutu da, estetik yönü de ihmal ediliyor…
İndi-İlahideki durumu dillendirmek büsbütün lüzumsuzluk olur!
En net ifadesiyle müftülük eliyle haksızlık yapıldığı kanaatindeyiz…
Hak teslimi noktasında ciddi ihmaller yapılıyor…
Bir çok imam veya müezzin, “adamım yok ki” serzenişiyle haksızlığa uğradıklarını dile getiriyor.
Eminim, bize kadar yansıyanların onlarca katı Müftülüklere ulaşıyordur…
Ama!…
***
Bu noktada bir de, vaaz edenlerin durumunu ele almak lazım…
Öyleleri var ki, konuşmalarından anlıyoruz, Allah rızası için iki yaprak metin okumuyorlar…
Mektepte, medrese de ne duymuşsa onunla yetiniyor, onu anlatmaya devam ediyorlar…
Kendilerini geliştirmeye, bilgilerini güncellemeye gerek dahi duymuyorlar…
Buna rağmen de, kürsülerden aşağı inmiyorlar…
Yok mudur bunları murakabe eden, denetleyen?…
Bu nasıl iştir Allah aşkınıza…
Bir iki hafta önceydi, bir ağabeyim anlattı…
Hilal Kent tarafında bir Cami’de Cuma namazı öncesi bir hatip öyle üst perdeden esip savuruyor ki…
Bilmediği, cahili olduğu konuları cemaate boca ediyor…
Ziya Gökalp’ten alıyor, Theodor Herzl’e işi getirip, tabir yerindeyse arap saçına döndürüyor…
Tam da cahilce…
Cemaat ne desin!
Bir şey söylemeye kalksa söyleyeni “zındık” ilan ederler Allah muhafaza…
***
Yazacak çok şey var da…
Yutkunmak gerekiyor…
Özetle diyoruz ki, Erzurum’da had safhaya varan bir sıkıntı mevcut…
Alttan alta büyüyen ve camiayı huzursuz eden sıkıntı…
Cemaatin çoğu da durumun farkında…
İş Müftülüğe, Müftülüklere düşüyor…
Hem kamuoyunu aydınlatıcı, hem de, mensuplarını rahatlatıcı açıklamalar yapmak zorundalar…
Bize düşen, gündeme getirdiğimiz bu konuyu takip etmek olacak…
Yapılacak açıklamaları sütunumuzda yayınlamaya hazırız…
Yeter ki, yasak savma kabilinden olmasın…
Yaraya merhem niyeti taşısın…
Bekliyoruz.