“Artık bu nasıl, ne biçim bir demokrasidir diye insanın kendi kendine sormasına imkan var mıdır? Aynı yerde oturanlardan birine görülmedik işitilmedik haklar, imtiyazlar bahşedilirken diğerine imtiyaz değil en ilkel haklar bile çok görülüyor esirgeniyor. İşte bizim Evkafımız bu durumdadır. Rum halkı kilise mallarını Hükümetin en ufak kontrolünü kabul etmeden idare eder ve Hükümet buna ses çıkarmaya cesaret göstermezken, bizimle Türk İşleri Komisyonu’nun raporunda belirttiği en güzel sağlam bir idareye bir türlü yaklaşmak istemiyor.” 1953 Dr. Fazıl KÜÇÜK
AB’nin yaramaz çocuğu rolünü oynayan İngiltere son yapılan Brüksel toplantısından istediği bazı ödünleri almış görünüyor. Bu güne değin kendi konumu diğer üye ülkelerden ayrı gördüğü biliniyor. Birlik içindeki tartışmalarda konumunu korumayı bir kez daha şimdilik kaydı ile başarmış görünüyor. İngiltere’nin Özel Konumunu Kuvvetlendiren anlaşma kararının alınmasında AB istihbarat ve güvenlik servisi Europol’un uyarısının etkili olduğunu kaydetmek durumundayız.
Uyarıda birlik ülkelerine dağılan sığınmacıların birlik içinde büyük bir tehlike oluşturmadığı belirtiliyordu. Adı geçen grubun sorunlusu Bay Rob Wainwright, Birlik üyesi ülke yurttaşlarının Irak ve Suriye’deki terörist yetiştiren kamplardan ayrılarak bölgeye dağıldığını söylerken terörist sayısının 3 ila 5 bin civarında olduğunu belirtiyordu. Gerçek tehdidin kendi yurttaşları olduğunun altını çiziyordu.
Sayısal olarak belirtilen rakamlara karşın yapılan uyarıda “Avrupa’da terör tehlikesi son on yılın en üst düzeyindedir. Dini terör gruplarının Avrupa’da bir yerde sivil nüfusta büyük kayba yol açacak saldırılar planlamasını bekliyoruz” açıklamasından sonra Suriye’den gelen sığınmacıların AB için tehlike oluşturmadığına vurgu yapılıyor. Güvenlik birimleri sığınmacıların tehlike oluşturmadığını kabul ettiğine göre daha fazla sığınmacıyı ülkelerine neden kabul etmediklerine de açıklık getirmeleri gerekiyor.
Bu kısıtlamayı AB gemisinin su almaya başladığının bir göstergesi olarak değerlendirmek gerekiyor. Anadolu’da böyle durumları “ölmüşte ağlayanı yok” diye tanımlıyorlar. Ekonomik açmazla boğuşan Yunanistan’ı kurtarıyoruz savları ile teslim almaya çalıştıkları ortalık yerlere çıkmıştır. Diğer sorunlarının yanı sıra İngiltere 23 Haziran’da yapılacak halk oylamasına hazırlanıyor. Gidişten rahatsızlık duyan bazı ülkeler de birliğin cenazesini kaldırmanın hazırlıklarını yaptıklarını söylemek olasıdır. Brüksel zirvesinde İngiltere’nin elde ettiği kazanımlar görüş ayrılıklarını önlemeye yetmeyeceğini belirtmek istiyoruz. Birliğin kendi içinde bir birlerine daha yakınlaşacağı beklentisinin de boşa çıkacağı yaşananlardan sonra ortalık yerlere çıkmıştır.
Yaşananlardan sonra AB’nin dağılacağı veya dağılmaya hazır noktaya koşar adım gittiği izlenmektedir. Brüksel’de son olarak alınan ve İngiltere’yi rahatlatan kararın AB’nin cenazesinin kaldırılacağı tabuta son bir çivi çakmak olup olmadığına yakında tanık olacağız.
Bu güne değin BM Genel Yazmanı adına gelerek adada görev yapmış olan temsilcilerin genel içerisinde düş dünyasında gezindiklerini söylemek istiyoruz. Şu anda görev yapmakta olan Bay Espen Barth Eide ise bunların şimdilik sonuncusu oluyor. Yaptığı bazı açıklamaları nedeniyle zaman zaman karşı tarafça topun ağzına konuluyor. Karşı tarafın beğenmediği açıklaması sonrasında Türk yanlısı olmakla suçlanıyor. Karşı taraf bu tutumunu olayın başladığı günlerden itibaren sıklıkla uyguluyor.
Ocak 2016 da yaptığı açıklamasında “Din ve Dil ayrılığının olmasına karşın Kıbrıslılık kavramının halen son derece güçlü olduğunu” belirtiyordu. Bu durumda gereğini yapıyor veya yapmaya çalışıyor olsa bile bir gerçeğin altını çiziyor. Kıbrıs Türklerinin çözüm istediğine vurgu yaptıktan sonra çözümün yakında olduğunun havasını yaratmak istenmediğini söylüyor ve “Referandum bu yıl olabilir” diye ekliyordu.
AB ile boğuşmaktan fırsat bulduğu anlaşılan İngiltere’nin Dışişleri Bakanı Bay Philip Hammond’da adada “çözüm için elden geleni yapacağız. İki toplum İngiltere’nin rolünün bulunmayacağı bir sistem üzerinde anlaşırlarsa bundan mutlu oluruz” diyordu. Adada bulunan ülkesine ait iki adet askeri üs konusunda da net olarak konuşmadığı için bu konuşmasını kahvehane konuşması olarak tanımlamak olasıdır…
Kıbrıs Türklerinin çözümden yana olan yaklaşımları kabul edildiğine göre fazladan gölge etmemeleri gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…