Son yıllarda tarihi eserlere dönük bakım ve onarım çalışmaları hayli güzel neticeler doğuruyor.
Bir defa bakımsız kalanı yok gibi.
Özellikle şehir merkezlerinde olanların hemen tamamı elden geçiriliyor.
Sadece eser de değil, yanı yöresi de ihya ediliyor.
Dahası bulunduğu mahalleye bile sırf bu sebepten dolayı çekidüzen verildiğini gözlemliyoruz.
Bunu takdir etmemek nankörlük olur.
Ancak…
Bu hususta gördüğümüz aksayan yönleri atlamak da ayrı bir hatadır.
Öyleyse, gözümüze çarpan önemli bir noktayı aktaralım.
Bazı restore edilen eserler görüyoruz ki…
Eski özelliklerinden eser bırakılmıyor.
Öyle ki, dışarıdan bakan ve eserin eski halini bilmeyen birisi hiç çekinmeden burası eski değil, yeni eser bile diyebilir.
Bence bu çok yanlış.
Orijinalinden koparak düzeltmeye çalışmak, yıkmakla, yok etmekle aynı anlama gelir.
Bunu yapmamak lazım.
Buna örnek verilecek çok sayıda eser biliyoruz.
İsim vermiyoruz.
Zira, hiç değilse geleceğe dönük sevimsiz bir not bizim tarafımızdan düşülmüş olmasın.
Bu kadarı kayda geçiyoruz ki, dikkat edilsin.
Yaparken yıkmamak gerekiyor.
Bize göre bu hal de büyük vebaldir.
***
Bir de tarihi eserlerin bulunduğu yerlerde tanıtım kitabeleri oluyor…
Bunlar eskiden bakır bir levha üzerine alelusul yazılmış olurdu.
Ve çok kısa bilgiler içerirdi.
Şimdi de çok farklı değil.
Belki, daha alayişli bir levhaya işleniyor; o kadar.
Oysa, gelişen teknolojik imkanlar kullanılmalı artık.
Tarihi geçmişini ayrıntısıyla anlatan elektronik defterlerden istifade edilmeli.
Gerçi, bugün olmasa yarın yapılacak ya…
Biz iki masraf yapmadan kestirmeden buna yönelin diyoruz.
“Bu kadar kusur kadı kızında da olur” mu dediniz…
Öyle olsun…
Biz vebal boyutunu düşünerek üzerimize düşeni yapıyoruz.
Gerisi ilgililerin işi…
Demiş olalım.