Adam buluttan nem kapıp hastalanan çocuğunun halinden yakınarak,
-bak kapıcının çocuğu çöpten karpuz kabuğu kemiriyor, maaşallah suratına fiske vursan kan damlayacak. Biz titriyoruz üstüne hep hasta, adam çocuğuyla ilgilenemiyor bile, ama sağlıklı..’ der..
Bu hikayeyi herkes bilir..
Herkes özenine rağmen çocuğunun hep hastalandığından bizar olunca bu anekdotu paylaşır..
Biz de anlatırız..
Anlatırız da..
Hiç düşünür müyüz acep..
Kapıcı ya da çocuğu insan değil midir?
Sağlık onlarında hakkı değil midir?
Hakkıdır elbette ama..
Bizde bir diğerinin öbürüne bakışı budur.
Zenginin yoksula, makamlının diğerine..
Maalesef…
**
Aksi de var bu işin..
Kainat zıtlıklarla kaim.
Evi olan köşke, arabası olan uçağa, evine ekmek götüren makama heveslenir.
Hep dahası vardır onlar için, hep dahası.
Şükür yoktur..
Elinde olanla yetinme..
‘Sizin şikayet ettiğiniz, başkasının hayali olabilir’ gerçeğine rağmen.
Entellektül lisan buna şikayet ahlakı diyor.
Halk tabiriyle memnuniyetsizlik.
Oysa..
Takdir eden Allah..
Kamer Suresi 49’uncu ayette tebliğ edilen emir net:
‘Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.’ buyuruyor Cenab-ı Hak.
Kainatın bir ölçüsü, bir disiplini var..
Alçaklı yüksekli dağlar önümüzdeki fotoğraf.
Aslında hayat ve akışkanlık.
**
Gerçekte bu illetten bizi kurtaracak bir reçete var.
İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy muhteşem dehasıyla ölçüyü veriyor:
‘Allâh’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol,
Yol varsa budur; bilmiyorum başka çıkar yol...’
Tevekkül, çalışma ve hikmet.
Hazreti Peygamberin net vurgusu:
“Kul âmentü billahi sümme’stekım”
Allah’a inandım de sonra dosdoğru ol!
**
Bizi harama sürükleyen, bizi şikayet ahlakına duçar eden Kuran ahlakı ile ahlaklanmamamız ve onu bilmememiz.
Rum Suresi 37 ve 40’ıncı ayetlerde kaydedilen hakikatten uzaklaşmamız.
Cenabı Allah,
‘Görmezler mi ki Allah rızkı dilediğine bol veriyor, dilediğininkini de kısıyor? Kuşkusuz bunda iman eden kimseler için ibretler vardır./O halde akrabaya da hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu isteyenler için en iyisidir. İşte gerçek kurtuluşa erenler de onlardır./İnsanların mallarında artış olsun diye faizli ödünç verdikleriniz Allah katında artmaz. Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte (mânevî kârlarını) kat kat arttıranlar onu verenlerdir.’ Buyuruyor ve vurguluyor:
‘Sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra hayatınızı sona erdirecek ve nihayet size tekrar can verecek olan, Allah’tır. Peki sizin o ortak koştuklarınız arasında bunlardan herhangi birini yapabilecek olan var mı? Allah onların ortak koştuklarından tamamen münezzehtir, yüceler yücesidir.’
Kuran-ı Kerim’de tam 123 ayette bu kayıt var.
Hakikat budur..
İnanmak, çalışmak ve yetinmek.
Rızkın Allah’tan olduğuna iman.
Veren o, alan o..
Takdir onun.
Gerisi..
**
Yeri gelmişken bir yanlışa dikkat çekelim.
Halk arasında hamd ile şükür karıştırılıyor.
Hatta kulaklarımızla şahit olduğumuz yanlışlar yapılıyor.
‘Şükredersen dahası gelir, hamd edersen halinden razı durumdasın. Şükr edersen çoğalır, hamd edersen yerinde kalır’ gibi bir yanlış telakki.
Oysa..
İslam Ansiklopedisinde kaydedilen tarife dikkat:
‘Şükür, kişinin kendisine yapılan bir iyiliği bilip sahibine övgü ile mukabelede bulunması ve bunu diğer insanlara da duyurmasıdır. Hamd ise söz konusu iyiliğin kendisine yönelik olma şartı aranmadan bir kimsenin mutlak mânada lutufkârlığının ve iyilik severliğinin dile getirilmesidir. Buna göre hamd şükürden daha kapsamlıdır.’
Hamd dengi olmayan güzelin, iyinin yalnız Hakta oluşunu beyan.
En güzel isimler onundur.
Kuran’da yedi ayette kaydedilen hakikat.
‘El-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn’
Ötesi yok..
İster zengin, ister yoksul olalım..
İster avam, ister havas.
Hakikat şudur:
‘Allah var, ne gam var’..
Sahi ne gam var?...