MENÜ
Erzurum -6°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Saldırarak Kazananlar, Savunarak Kaybederler
İslamhan Bulutlar
YAZARLAR
24 Ağustos 2024 Cumartesi

Saldırarak Kazananlar, Savunarak Kaybederler

İbn Haldun, tarihe ve topluma bakış açısıyla adeta medeniyetlerin doğasını çözmüş bir düşünür.

Mukaddime adlı eserinde, insan topluluklarının saldırganlık ve savunma pozisyonlarına nasıl geçtiğini derinlemesine inceler.

Bu süreç, sadece tarihsel olayların değil, aynı zamanda toplumların psikolojik ve sosyolojik dinamiklerinin de bir yansımasıdır.

Peki, İbn Haldun’a göre toplumlar nasıl saldırgan bir evreden savunmaya geçen bir sürece girer?

Ve bu döngü nasıl tekrar eder?

Göçebe toplumlar, İbn Haldun’un gözünde adeta doğal bir saldırganlık içindedir.

Bunun temel sebebi, hayatta kalma mücadelesi ve çevrelerindeki yerleşik toplumlara karşı üstünlük kurma arzularıdır.

Göçebe topluluklar, savaşçı kimlikleri ve dayanışma bağları (asabiyet) sayesinde güçlü kalırlar.

Saldırganlık, onlar için bir zorunluluk ve yaşam biçimidir.

Bu topluluklar, kaynaklara ulaşma ve kendilerini koruma güdüsüyle hareket ederken, çevrelerindeki yerleşik toplulukları zayıf olarak görürler.

Zira yerleşik toplumlar, refah ve rahatlık içinde yaşamaya alışmış, zenginleşmiş ve savaşçı karakterlerinden uzaklaşmıştır.

Yerleşik toplumlar, bir anlamda saldırganlıktan uzaklaşıp savunmaya geçmek zorunda kalır.

Refah içinde yaşamaya başlayan toplumlar, savaşma yeteneklerini kaybeder ve dışarıdan gelen tehditlere karşı daha savunmasız hale gelir.

İbn Haldun’un öngördüğü gibi, bu topluluklar göçebelerin saldırılarına daha açık hale gelir ve sonunda onlara boyun eğerler.

Göçebe toplumlar, saldırganlıkla fethettikleri yerleşik düzeni ele geçirdikten sonra, kendileri de yerleşik hale gelir.

Ancak işin ironik tarafı da burada başlar: Saldırgan olarak yola çıkan bu topluluklar, yerleşik hayata geçtiklerinde aynı döngüyü kendileri yaşamaya başlarlar.

Konforun ve refahın getirdiği rehavet, onları savunma pozisyonuna geçirir.

İbn Haldun’un ortaya koyduğu bu döngüsel süreç, aslında toplumların doğası hakkında bize önemli ipuçları verir.

Bir topluluk, ne kadar saldırgan ve dinamikse, o kadar güçlüdür.

Ancak bu güç, yerleşik düzen ve refahın içine girdiğinde zamanla zayıflar.

Göçebe topluluklar, savaşçı kimliklerini kaybedip yerleşik hayata geçtiklerinde, iç dayanışma bağları da zayıflar.

Refahın ve konforun getirdiği bu zayıflık, onların savunmasız hale gelmesine neden olur.

Sonuç olarak, yerleşik hale gelen toplumlar da bir başka göçebe topluluk tarafından fethedilmeye mahkûm olur.

İbn Haldun’un bu analizinde asabiyet, yani iç dayanışma, toplumların gücünü belirleyen en önemli faktördür.

Bir toplum, içindeki dayanışmayı güçlü tuttuğu sürece saldırgan ve dinamik kalabilir.

Ancak bu bağlar zayıfladığında, toplum savunma pozisyonuna geçer ve zamanla çöker.

Bu döngü, tarih boyunca birçok medeniyetin yükseliş ve çöküşünde görülebilir.

İbn Haldun’un bu öngörüsü, sadece tarihsel olayları anlamakla kalmaz, aynı zamanda modern toplumların da dikkatle analiz etmesi gereken bir süreçtir.

Hasılı, İbn Haldun’un Mukaddime’de sunduğu bu saldırganlık ve savunma döngüsü, toplumların evrimini anlamak için önemli bir rehberdir.

Göçebe topluluklar saldırganlıkla güç kazanır, yerleşik topluluklar ise refahla savunmasız hale gelir.

Bu döngü, tarihin her döneminde karşımıza çıkar ve medeniyetlerin doğuşundan çöküşüne kadar birçok süreci açıklar.

İbn Haldun, insan topluluklarının bu dinamik yapısını çözümleyerek bize medeniyetlerin zayıflıklarını ve gücünü gösteren bir harita sunmuştur.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi