Bir haberden yola çıkalım…
Bir vatandaş elinden tuttuğu kızını bir tören maksadıyla orada bulunan Bakan Taner Yıldız’a götürüp “al bunu okut” direktifinde bulunuyor!
Bakan Bey sabırlı ve güzel bir insan…
Sahipleniyor; ilgileneceğini söylüyor.
Resimlerden görünen şekle bakılırsa, baba rolündeki zatı muhterem taşı sıksa suyunu çıkaracak çapta…
Maşallah medeni cesarette kavi!
Pardon!!!
Bu kibar bir tanım oldu…
Öyle ya, edepsizliğin, utanmazlığın adını değiştirip, medeni cesaret diyoruz çoğu kere…
Evlenip barklanmış da…
Çalışıp evladına bakmıyor; kolayına kaçıyor!
Sanki Taner Bey mecbur.
Bu anlayış son yıllarda öyle arttı ki.
Tembelliğin zirve yaptığı zamanlardayız…
“Sosyal Devlet” kavramını farklı yorumladığımızdan oldu bu hal!
***
Oysa herkesin bildiği bir tarif var:
“Sosyal devlet, fertlerin sosyal durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev sayan devlettir. Sosyal devlet, devletin, sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik
hayata aktif olarak müdahalesini gerekli gören bir anlayıştır. Sosyal devletin en belirgin özellikleri, kişiyi ekonomik hayatta yalnız bırakmaması, ekonomik hayata müdahale etmesi, herkes için insanlık onuruna yaraşır bir hayat seviyesi sağlamaya yönelik bir devlet biçimi olmasıdır. Sosyal devlet, sosyal adaleti gerçekleştirmek, bireyin ve toplumun refahını sağlamak ve sosyal güvenliği oluşturmak amaçlarını taşır. Sosyal devletin ana öğelerinden biri millî geliri artırmak; bunun için yatırım yapmak, Sosyal adalet kuralları içinde kalkınmayı sağlamaktır. Sosyal devletin ana öğelerinden diğeri millî gelirin adaletli dağılımını sağlamaktır. Sosyal devletin bir başka öğesi özgürlüklerin gerçekleşmesi için maddi imkân sağlamaktır. Bir diğer sosyal devlet öğesi ise bireyleri sosyal güvenliğe kavuşturmaktır.”
Bu tarife baktığınızda son on yılda ciddi anlamda mesafeler alınmış…
Sosyal Güvenliği olmayan vatandaş kalmamış…
Milli gelir 10 bin doların üstüne çıkarılmış.
Kalkınma trendi ülke sathında dengeli bir biçimde yerleşik hal almış.
Bunun yanında çalışamayacak derecede olanlar; hastalar, dullar yetimler, sakatlar ekonomik cendere altından uzaklaştırılıp, ciddi ölçüde müreffeh bir düzeye getirilmiş…
Bu hal; yazık ki yanlış anlaşılmış; hali vakti yerinde olanlar, çalışma gücü kudreti bulunanlar da, “devlet bize baksın” gibi utandıran bir beklentiye girmiş…
Oysa, millet olarak bu anlayışa ne kadar da uzaktık.
“Aç gezer dik gezer” bir tarzdan, “devletten götür götürebildiğin kadar” noktasına geldik!
***
Bir yerlerde yanlış yapılıyor…
Hem öyle ki, millet olarak binlerce yıla sari ahlaki kodlarımızı ters yüz edecek kadar büyük yanlışlar.
Hükümet uygulamaları iyi niyetli ve vatandaşı koruyup kollayan bir kıvamda…
Ancak, istismar kapıları da ardına kadar açık bırakılmış.
Bu hali ortadan kaldıracak yeni düzenlemeler şart.
Bakın, sosyal devlet tarifinde ne deniyor: Sosyal devletin ana öğelerinden biri de millî gelirin adaletli dağılımını sağlamaktır.
Bunun açılımı, hak etmeyene hazineden imkan tanımamak…
Bakan Bey’e kızını götürüp adeta fırça da atarak “al bak” dedirten istismar alanı genişliğidir…
Oysa, ona sağlanacak kolaylık bir başkasının hakkını gasp anlamı taşıyor…
O halde…
Bu konuda çok daha titiz davranılmalı; hazineden hakiki ihtiyaç sahiplerine aktarım sağlanmalı…
Öbür türlüsü, her yönüyle büyük vebal!