Bir kısım ecnebi feylesofları okudukça, “bunlar kesinlikle iman etmişlerdir” diye düşünmeden edemiyoruz..
Öyle ya, söyledikleri şeyler ancak ilahi sırlara aşina ve yatkın ruhlar tarafından dillendirilir…
Örnek bir isim Goethe…
Çok sayıda aforizma sahibi…
Bunlardan birisi mevzuumuzla ilintili…
Diyor ki…
“Günah, yasak olduğu için acı vermez, acı verici olduğu için yasaktır”…
Rabbimizin rahim sıfatına gönderme var…
Bizim bildiğimiz kurani bir hakikati dile getiriyor.
Biz de, “kullarına merhameti çok yüksek olduğundan acı ve ıstırap veren şeyleri yasaklamış” diyoruz…
Zaten, bildiğiz en çarpıcı gerçeklerden birisi de, “en az merhamet gösterenler en büyük günahları işleyenlerdir” tespiti değil midir?
Öyledir ve istisnası da yoktur!
Günah kavramını kayda geçiyoruz ya…
Allah Resulünün ortaya koyduklarından hareket edelim…
Ne buyuruyor: “Üç şey vardır ki: bütün günahların kaynağıdır. Bunlar kibir, hırs ve hasettir!”
Bir din önderi ise, “Günahları küçük görmekten daha zararlı bir şey yoktur. Günahların küçüklüğünü değil de, kimin koyduğu yasakları çiğnemekte olduğunu düşünüp, hayâ etmelidir”
Tefekkür sahipleri günahı farklı yönleriyle ele almışlar; çoğu kez de çarpıcı benzetmeler yapmışlar…
“Günah arıya benzer, onun gibi ağzı ballı, fakat kuyruğu zehirlidir” diyen de var!
“En masum tavrı ve en süslü elbisesiyle çıkar karşımıza günah” diyen de…
***
Mevzuuya yine çok latif bir tembihatla devam edelim…
“Günahtan sakınmak, tövbe ile uğraşmaktan daha kolaydır.”
Ne kadar yerinde bir uyarı…
Öyle ya…
Her günah ardında irili ufaklı nedametler bırakmıyor mu?
O halde…
Bize ait bir kalıbı Hz. Ömer Efendimiz çok daha estetik bir tarzda dillendirmiş…
Biz ne diyoruz: “Ne şeytanı gör ne de ihlası oku!”
Kaldı ki…
Efendimizin ikazı en mühimi…
“Gülerek günah işleyen, ağlayarak cehenneme girer.”
Bu kadar net yani!
Ötesi, berisi, tevili filan yok.
***
Bir de tarif bağlamında günaha yaklaşanlar olmuş…
“İçini rahatsız eden ve başkasının bilmesinden korktuğun şeydir.” demiş bir düşünür…
İşlediğimiz günahları kapatma adına yaptığımız yanlışlar da var…
Kaldı ki, bunlar o günahları silmediği gibi katmerli hale getiriyor!
Bu noktada en net hüküm şudur: “Beraberce işlediğiniz günahın cezasını, ayrı ayrı çekeceksiniz.”
Öyle ise…
Amiyane benzetmesiyle sağa sola kıvırmaya gerek yok!
En kestirme olana bakıp, günahlardan uzak duralım…
Bu hal en faziletli olanıdır üstelik…
Hele bir de, başka bir yanlışa düşüyoruz ki…
O en kötüsü…
“Kendini günahsız bilmek gururu”
Allah korusun!
Bırakın günahsızlık iddiasını, küçük büyük diye ayırım bile felaket getiriyor…
Bunun için de yine din alimleri şu tespiti yapmışlar:
“İnsan için günahları küçük görmekten daha zararlı bir şey yoktur. Günahların küçüklüğünü değil de, kimin koyduğu yasakları çiğnemekte olduğunu düşünüp, hayâ etmelidir.”
Öyle bir illet ki bu…
İşleyenin ardını ilanihaye bırakmıyor!
Bu yüzden olsa gerek, Machiavelli “Günahı vücut değil, irade işler.” diyor.
Bu noktada uyarıcı bir notu dikkatlere sunalım:
Sadi diyor ki; “Ey insanoğlu! Bugün günahlarından korkar isen, yarın bir şeyden korkmazsın.”
Sözün özü budur işte…
Bir de tövbe boyutu var…
Hiç değilse oraya sığınmak ve af dilemek lazım…
İçten, samimi bir biçimde…
Bunun sağlaması mı?
Bir daha işlemeyerek…
Aksi halde Yahya Bin Muaz’ın “Günahlarını terk etmeden Allah'tan af ve mağfiret istemek, yalancıların istiğfarıdır.” Sözünün muhatabı oluruz!