Bedenlerin birer ambalaj olduğunu, belli bir süre kullanma zamanına sahip bulunduklarını anlamak için nasihate, tembihata gerek var mı?
Var ki, yapılıyor!
Oysa, çok açık, çok net bir gerçek...
Hakikat bu olsa da, idrak noktasında her beyin ayrı kapasiteye sahip…
Öyle olduğu için, bitmez, tükenmez bir hatırlatma olarak sürgit devam ediyor.
Bu nasihatte o kabilden…
Ey Oğul…
Gayretin, ruhunu kemâle erdirmek, nefsini yenmek ve bedenini ölüme hazırlamak olsun. Zira sonunda varacağın yer kabir çukurudur.
Kabir ehli seni: "Acaba bize ne zaman katılacak?" diye bekleşmektedir. Onların yanına azıksız gitmekten sakın!
Hz. Ebû Bekir (r.a) şöyle demiştir: "Bu bedenler ya kuşların kafesi ya da hayvanların ahırıdır." Düşün! Kendinin hangisinden olduğuna bak! Eğer bedenin, kuşların kafesi gibi temiz ve uçmaya hazır ise, o zaman: "Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak rabbine dön" ilâhî nidasını işitince, cennetin en üst noktalarına ulaşıncaya kadar yükselirsin.
Resûlullah Efendimiz'in (s.a.v) Sa'd b. Mu-âz hakkında şöyle buyurmuştur:
"Sa'd b. Muâz'ın ölümünden Rahmân'ın Arşı sallandı."
Yok, eğer -Allah korusun!- bedenini hayvan ahırına çevirip sadece yeme içme, yatıp uyuma ve dinlenme ile meşgul olursan, şu âyetteki kimselerden olursun:
"Onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da sapık ve şaşkın bir hâldedirler."
Bu durumda, dünyadan ölüp gittiğinde cehennemin bir çukuruna girmeyeceğinden emin olma!
Rivayet edildiğine göre Hasan-ı Basrî'ye bir bardak soğuk su verildi. Hazret bardağı tutar tutmaz bayıldı ve bardak elinden düştü. Ayılınca kendisine: "Ey Ebû Saîd, sana ne oldu?" diye sorulduğunda şöyle dedi:
"Cehennem ehlinin cennet ehline: 'Ne olur bize de o cennetteki suyunuzdan yahut Allah'ın size verdiği nimetlerden akıtın!' diye temennide bulunup yalvaracakları vakit aklıma geldi."