“Bugüne kadar memleketin hiçbir kanun ve nizamına baş kaldırmayan, onlara derin itaat gösteren diğer bir tebaaya (Türklere) bugüne kadar bir din reisi seçmek hak ve salâhiyeti esirgenmiştir. Nihayet partilerin yoğun ve yorulmak bilmez mücadelesi ile hükümet yola gelmiş Müftümüzü seçmek hak ve salâhiyeti (10 Eylül 1952) bize de verilmiştir.” 1953 DR. Fazıl KÜÇÜK
Savaşın insanlık dışı olarak kabul edilmesine karşın bazı ülkelerin önde gidenlerince ısrarla sürgit ettiriliyor. Bugüne değin benzer yöneticiler tarafından yaşanan savaşlarda ölenlerin sayısı bilinmiyor. Uluslararası toplumun da savaşları önlemek konusunda başarılı olduğu söylenemez. Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşı durdurmak isteniyor olmasına karşın dış tahriklerle ısrarla sürgit ediliyor. Diğer yandan Filistin’de Neden Yahu’nun silahlı adamları acımasızca soykırımı dünyanın gözleri önünde uyguluyorlar. İsrail’de halkın alanlardaki kirli savaşın sonlandırılması çağrılarına önde gidenlerin kulaklarını tıkadıkları günlerden geçiyoruz.
Yaşanmakta olan kirlenmiş savaşın perde gerisinde emperyal ülkelerin çıkar savaşının yattığı biliniyor. Son dönemde Arap Baharı diye kayıtlara geçirilen kirli savaşın temelinde de aynı amaçlar yatıyor. Bu nedenle 20. Yüzyılda yaşanan savaşların dünya savaşı olarak değil Paylaşım Savaşı olarak bilinmesi gerekiyor.
İkinci Paylaşım Savaşı dünyamızda yapılan uygulamalarla iki kutuplu bir yapının oluşmasına neden olmuştur. Sovyetler Birliğinin dağılmasına kadar bu yapı varlığını devam ettirmiştir. NATO’nun dünya kamuoyunda yalnız kaldığı izlenimini veriyor olmasına karşın iç sorunları ile de boğuşmaktadır. Önümüzdeki Ekim ayında yapılacak seçimle kimin Genel Sekreter olacağının kararının verilmesi ve AB ülkelerinin adayının seçilmesi beklenirken sonradan üyeliğe kabul edilenlerin de ayrı aday çıkaracaklarının tartışması yapılıyor.
Baltık ülkelerinin bu yönlü çıkışları ile 2 AB, 2 NATO yapılarının temellerinin de atılabileceği kuşkusu yaşanıyor. Buna koşut Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un ortalıklara çıkan bu durum karşısında Baltık ülkelerinin liderliğine soyunmak istiyor olması NATO’nun da sonlanmasını tetikleyebilir. Fransa’nın NATO konusunda sıkıntılar yaşadığı ve 1960’lı yıllarda kuruluşun askeri kanadından çekildiği biliniyor. Aynı şekilde Yunanistan’ın da Kıbrıs Barış Harekâtlarını gerekçe göstererek askeri kanattan ayrıldığını anımsatmak gerekiyor.
Nikos Hristodulidis’in Kıbrıs meselesinin çözümüne katkısını vermesini istediği AB’den beklediği olumlu yanıtı alamadığı biliniyor. Böyle bir istek yıllardır BM gözetimindeki müzakere süreçlerine aykırı olacağı gibi uluslararası kuralları da hiçe saymaktır. Üretilen çözüm önerilerinin önünde takoz olacaktır. Rumları AB’ne almakla işledikleri suç için gölge etmemeleri kaydı ile yeterli olacaktır.
BM gözetiminde yapılacak olan müzakere sürecine AB’nin temsilci görevlendirmesi başta süreci yürütme çabası içinde olan kuruluşa hakaret olacaktır. Karşımızdaki unsuru AB’ne alırken işledikleri suçu da hafifletmek çabası olur mu diye sormadan geçmemek gerekiyor. Bu isteklerinin yeni olmayacak tartışılmamış konuların gündeme taşınıyor olmasının göstergesidir.
Kıbrıs meselesinin çözümü için şu veya bu kuruluşları çağırmanın ayak süründürmek olduğunun bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…