MENÜ
Erzurum 16°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Şehir Sırrını Yenilemeli
İsmail Bingöl
YAZARLAR
9 Mart 2011 Çarşamba

Şehir Sırrını Yenilemeli

Bir direnci yaşatmak gibidir; bir şehri belleğinde, anılarında yaşatmak... Bir tutkuyu, bir sevgiyi, ömür boyu sürdürmek sevdasında olunan bir dostluğu belki de... Şehir anlaşıldıkça, her mesafede, her durakta çözüldükçe, şehir giderek anlam kazandıkça, şehre dair bilinenler de çoğalır ve yeni zamanlara, yeni iklimlere, yeni anlatımlara kapı açılır.
Uzaklaştıkça seneler, ayrıldığımız ve bir zamanlar yaşanılan şehir, toplam bir görünüşten ziyade, bölünür, parçalanır ve her detayda yeni bir görüntüsüyle çıkar şehir sevdalısının karşısına... “İçindeyken fark edilmez de güzelliği, uzaklaşınca ağlanır bir kelimeye hasret (...) Katlanarak akan duru bir su olunca zaman, kendi denizine çeker kürekleri şehir. (...) Şehir size atanız olduğunu hissettirerek gelir.” (İskender Pala)
Tarihe malolmuş ayrıntılar deşilir, açılır ve tekrar tekrar bakılır içeriğine... Her bakış ve her bakış sonucunda meydana gelen çözülüş, ayrılıp gittiğimiz (ya da hâlâ yaşanılan) şehre ait bağlılığı daha da körükler; şehrin yeniden keşfedilmesini ve onunla ilgili yeni verilere ulaşılmasını sağlar. Terketmeyle, bırakıp gitmeyle kurtulamazsınız şehirden. Bir “kurtuluş”u doğurmaz her ayrılış... Hatta; uzaklaşırken bile, şeyhinin emriyle seyyah olmuş bir derviş gibi, ipi şehrin elindedir. Yeri geldikçe kendini okutur, hatırlatır.
İnsanın mazisinde gizli olan hayatına el koymuştur bu ilk şehir. Aradan yıllar geçmiş olsa da, bir gün aniden çeker getirir kendine... Yeni yüzünü, yeni tavrını, yeni şeklini göstermek, geçmişte yaşananları; mekânlarıyla, insanlarıyla yeniden duyurmak için... Çekip gitmek çare değildir; şehirden kurtulmak için...
Şehirlerin kurtuluşu ve gelecekte de ismini, ününü ve varlığını devam ettirmesi için şehir sevdalıları ya da daha açık bir ifadeyle şehirlilik bilincine erişmiş insanlar gereklidir. Ancak onların çabası, işin üzerine ciddiyetle eğilmeleri neticesinde şehir; geçmişini elinde tutarak, "yenilenme sürecine" uyum sağlayarak ayakta kalabilir ve kendinden bekleneni verebilir. Bu durumu daha ayrıntılı bir şekilde, şehir üzerine düşünen ve düşündüklerini kalemi aracılığıyla topluma yayan bir yazarın dilinden anlatırsak:
“Çevresine giderek daha fazla duyarsızlaştırılan insanımızın doğup büyüdüğü, yaşadığı, sevdalandığı, evlendiği, yaşlandığı; kısacası yıllarını yollarına bir halı gibi serdiği semtlerini(şehrini) sevmesi iki şeye bağlıdır. Birincisi çevresine duyarlı olmasına, yani ilgisinin canlılığına; ikincisi de, çevresi hakkında bilgi sahibi olmasına.
Ancak toplumun ilgi ve bilgi düzeyleri birbirine eklemlenebilirse, insanların yaşadığı çevreye sahip çıkmaları ve bir şehirlilik bilinci oluşturmaları mümkün kılınabilir. Şehirlerimizin içine yuvarlandığı sahipsizlikten kurtulmalarının yolu da, şehre yönelik bilincin oluşturulması ve diri tutulmasından geçmektedir.
Bu bilincin oluşturulması için semtlerin tarihleri ve o tarihten bugüne kalan eserlerin üzerindeki anlamsızlık örtüsünü çekip alarak, onları yeni bir anlam halesiyle donatmak, insanların çevrelerini kendi muhayyilelerinde yeniden şekillendirmelerine ve onun tarihi ile kendi hayatları arasında bağlantılar kurmalarına yardımcı olacaktır.” (Mustafa Armağan)
            Şehir, tamamlayıcısıdır da hatıraların... Onsuz anlatımlar yarımdır çünkü... Mekânın bıraktığı iz hakkında ne söylenebilir şehirden söz edilmeyince... Takılır geçmişin ardına bir şehirde geçirilen günler ve o günlerde yaşanan, insan olduğumuzun ispatı bağlılıklar, karşı konulmaz duygular, dostluklar, arkadaşlıklar...
Ve şehir sevilmelidir bütün bunlar adına... Ki; çözmek için kendimizde güç bulalım. Onu yaşatmak içinse aşk… Çözülmesi azalmış ya da son bulmuş şehirlerin, giderek bir bilmece halini alacağı ve meçhuller bahçesinde kendine ayrılmış yeri dolduracağı unutulmaya!
Tıpkı; "Şehir bir muammadır, çözüldükçe yeniler sırrını” sözünde belirtildiği gibi...
Sırlarıyla ilgilenilmeyen ve ruhunda gizlediği muammaları çözmek için uğraşılmayan şehirler, şehir olmaktan çıkar, birer beton yığınına dönüşürler. Ve bu şehirler; isimleriyle yaşasalar da, artık o eski şehir değildirler. Çünkü; bizim bahsettiğimiz şehir ya yıkılmıştır ya da hoyrat ellerden, bakmasını bilmeyen gözlerden kendisini gizlemiştir.
           
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 şehir
 9 Mart 2011 Çarşamba 16:29
eğitim şart ya hani gerçekten de öyle...eğitimcilerimizin eğitimsiz olmaları yüzünden şehirlerdeki gurbetçi hocalar yüzünden ailelerin duyarsızlığı yüzünden nesiller şehirlere duyarsızlaştılar... ama erzurum da bence o ruh hala devam ediyor bizler Erzurum'da olduğumuzdan dolayı o ruhun farkında değiliz.biraz başka şehirlere Erzurum dışına çıktığımız zaman farkı hissedebiliyorsunuz.Zararın neresinden dönülürse karlıdır.Erzurum'umuz içinde bu böyle nereden dönsek karlıyız herkes bir an önce bir şeyler yapsa bu ruhu arttırrarak devam ettirebiliriz bence.Öğretim görevlileri danışmanlar hocalar öğretmenler iş adamları vs herkes bir parçasına baksa tamam !!!
 Zeki Öznili
 9 Mart 2011 Çarşamba 10:12
Erzurum'un sırrı mı kaldı? Hoyratça yok ettiler Erzurum hafızasını.. Erzurumlu dediğimiz o yere göğe sığdıramadığımız Erzurumlular seyretti..Bir ruhsuz şehir kaldı geride..Sadece adı Erzurum..
 Tahsin
 9 Mart 2011 Çarşamba 09:01
Usta Kalem, Usta düşünür analizine katılmamak mümkün değil.Özenle seçilen,cümleler, yapılan doğru analiz ve varılan sonuç! Harika ama yıkılan, hoyratlaştırılan bir şehrin bu güne gelmesinde düşünenlerimizin ya da; sadece düşündüklerini yazanların sence, suçu yokmu?
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2025 Erzurum Gazetesi