“Aileler matem içinde. Her taraf simsiyah, her ısızız baykuş sedaları ile çınlıyor. Zulmet, cehalet, ümitsizlik, karanlık, işte etrafımızda dolaşan kabuslar.
Bu gaflet, bu mezellet nedir Yarabbi?
Ey genç nesil, artık de ki: Kafidir. Yapılan haksızlıklar son haddini bulmuştur. Evet, biz müstemleke halkıyız fakat Afrika vahşileri değiliz. Avrupa’nın göbeğinde yaşıyoruz. Bizler de onlar kadar düşünen çalışan insanlarız. Bizim de kafamız bir Avrupalının kafası kadar işler ve çalışır”1942
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Her ülkenin ulusal günleri doğal olarak büyük bir coşku ve heyecanla kutlanıyor. Fransa’nın da ulusal günü 1789 devriminin başlangıcı olan 14 Temmuz’dur. Anılan günde kutladıkları bu bayramın adı “Kardeşlik Bayramı”dır. 14 Temmuz 1789 tarihinde Paris’in içinde Bastille Hapishanesinin kalkışmacılar tarafından işgal edildiğinin yıldönümüdür.
Her yıl büyük coşku ile kutlanan “Kardeşlik Bayramı” bu yıl yapılan saldırı sonrasında kalleşliğe doğru evrilmiş bulunuyor. Kutlamaları kalleşliğe eviren kişinin İslami bir terör örgütü ile bağlantısı olduğu açıklandı. Acele olarak yapılan bu türden açıklamayı hedef şaşırtma olarak değerlendirmek olasıdır. Geçmişte yaşanan benzer olaylar sonrasında yapılan açıklamaların doğru olmadığı kısa sürede anlaşılıyordu.
Ulusal gün kutlamalarını kalleşliğe eviren kişinin Müslüman odluğunun açıklanması sonrasında Yüce dinimiz İslam, terörle birlikte anılmaya başlandı. Öncelikle eline silahı alan kişinin dini inancının bu noktada fazladan önemi yoktur, olmamalıdır. Bu yönde yapılan suçlamaların bir kastı belirtmek için kullanıldığını kaydetmek istiyoruz. Terörün din ve inanç ile ilişkilendirilerek açıklanması kadar anlamsız bir yaklaşım olamaz. Terör terördür.
İngiltere’nin AB’nden çıkma kararı sonrasında yaşanan siyasi alandaki depremin etkisi artçı sarsıntılarla devam ediyor. 26 yıl aradan sonra Theresa May’ın Başbakan olması ile İ-kinci Demir Lady diye tanımlanan dönemde başlamış oluyor. “İyi bir İngiltere” sözünü vererek göreve başlayan Bayan May’ın Dışişleri Bakanlığına atadığı kişinin bu güne değin yaptığı dengesiz çıkışları belleklerde tazeliğini korumaktadır.
“İyi bir İngiltere” sözünü vermesine karşın Başbakan eskisi Tony Blair’in döneminde Irak’taki tutumu konusu baş ağrıtacak gibi görünüyor. İngiltere’de Irak işgalini soruşturan Komisyon, savaşın barışçı seçenekler tükenmeden başlatıldığını, Amerika ile körü körüne ortaklık yapıldığını ilan ediyor. Raporun açıklandığı saatlerde ölen askerlerin ailelerinden, “Tüm dünyanın dikkat etmesi gereken tek terörist var o da Tony Blair. Savaş tam bir fiyasko idi. Hükümetten özür bekliyoruz.” Tepkileri yükseliyordu. Günümüzde de devam eden terör saldırılarının temelinde o dönemde yaşanan sorumsuz çıkışların olduğu kabul ediliyor.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın üzerinden geçen 42 yıl geride kalmıştır. Uluslararası o dönemde neden barış harekatı yapılması gerektiği konusunda ortak bir noktada buluşamadı. Yunanistan’ın 15 Temmuz 1974’de Makarios’a karşı geçekleştirdiği askeri darbe ne yazık ki bu güne dek net olarak sorgulanamadı. Gerçekleştirilen darbe ile savaş suçu işlendiğini kaydetmek gerekiyor. Bu nedenle de Türkiye sürekli olarak işgalci olarak tanımlanıyor. Hatta 21 Mart 1979 tarihinde 2659/79 Dosya numarası ile Yunanistan Yüksek Mahkemesinin kararı görmezden geliniyor. Alınan bu karar ile yaşananlardan darbeci albayların sorumlu olduğu kaydediliyor. Bu noktada Türkiye’nin müdahalesinin haklılığı kendiliğinden ortalıklara çıkıyor. Bu konun uluslararası alanda yeterince savunulduğunu ne yazık ki söyleyemiyoruz.
Aradan geçen kısa süre sonra (İ-kinci Cenevre görüşmelerinde alınan karar uyarınca) iki bölgeli yapının oluşabilmesi için Viyana’da yapılan görüşmeler sonrasında güneydeki Türklerin kuzeye kuzeydeki Rumların da güneye geçmeleri kararlaştırıldı. 1975 yılında uygulanmaya konulan anlaşma ile terk edilmek zorunda bırakılan toprak konusunun ne şekilde çözümleneceği açıkta bırakılmıştı. Bu nedenle konu sürdürülmekte olan müzakerelerde en büyük engel olarak karşımızda duruyor. Kaba hatları ile toprak ve mal mülk konusunda bu noktada bulunuyoruz. Bu konu aşılmadan adada çözümün olamayacağının anlaşılması gerektiğini yineliyoruz.
Gelinen bu aşamada yürü-tülmekte olan görüşmelerde yumurtasız omletin nasıl yapılacağı konusunun tartışıldığının bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…