Dışarda kar yağıyor. Lapa lapa… Tıpkı eski günlerdeki gibi… Eski günler diyince, bu şehrin eski zamanlarını bilenler ne demek istediğimizi çok iyi bilirler. Karın bir mihnete dönüşüp, olanı biteni kendi lehine çevirdiği ve aradaki mesafeleri ulaşılmaz kılarak, sonsuza kadar kalacakmış görüntüsü verdiği günlerdi o günler… Buralarda iklim, böyle zamanlarda kulakları sağır eden bir sessizliğe bürünür, bakışların çoğunu büyük bir ıssızlık kaplardı. Hayata rengini veren neşe ve ahenk odalara kilitlenir, artık neredeyse bahara kadar geceye ve gündüze, dağa, bayıra, ovaya ve her yere beyazlık hâkim olurdu.
Hep böyle geçmiş zamandan söz ediyoruz; zira eskinin o namlı kışlarını kaplayan kar deryaları son yıllarda bir çoğunuzun bildiği gibi, hem zaman ve hem de miktar olarak azaldı. Bu durum akla şu fıkravari şu anlatımı getiriyor:
Hani yaşlı ve halk irfanından nasibini almış bir Erzurumluya, karın sanki gitmeyecekmişcesine bol yağdığı ve oldukça uzun zaman misafir kaldığı bir yıl sormuşlar: “Emi bu kar ne zaman yağmaz?” Cevaba bakın şimdi: “Oğul, para ettiği zaman.”
Latife bir yana, gerçektende kar; kış turizmi açısından para etmeye başladıktan sonra, kendini gizlemeye ve misafirliğini azaltmaya başladı. Gerçi biz de, çevre açısından elimizden gelen kötülüğü yaptık, çarpık kentleşmeyi olabildiğince abarttık ve nerdeyse evlerimizi o “göğsü gül nakışlı, şahin bakışlı” Palandöken’in tepesine yaptık. Yani başta buna izin verenlere, sonrasında da bunu yapanlara insanın “aşk olsun” diyesi geliyor.
Neyse; güya kardan sözedip, sonra da cumartesi akşamı Erzurum Öğretmen Evi’nde, Türkiye Yazarlar Birliği Erzurum Şubesi’nin ve Erzurum Öğretmen Evi’nin ortaklaşa (Bu arada; gece için özel gayretleri olan Rıdvan Canım hocaya, Abdullah Nehir beye ve Çaykur’a teşekkürler…) düzenledikleri “Kar Şiirleri” konulu ve her kesimden büyük ilgi gören etkinliğe getirecektim sözü… Ne var ki; dert bırakmadı ve giriş uzun oldu. Affedeceğinizi düşünüyorum sevgili okuyucular…
Günlerdir oldukça cimri olarak yağan kar, bir güzellik yapıp, adına yazılmış şiirlerin okunacağı gece, tam işin ruhuna uygun bir şekilde yağmaya başladı. Sanki karsız bir Erzurum’da kar şiiri okumanın, gecenin güzelliğini azaltacağına ilahi emirle vurgu yapıyor gibiydi.
Uzaklardan, Türkiye Yazarlar Birliği Genel Merkezi'nden, hemşehrimiz Ahmet Fidan’ın da katıldığı bu müstesna geceyi, bu tür faaliyetlerde çoğunlukla görmeye alıştığımız, eğitim ordumuzun değerli idarecilerinden biri olan Haşim Özcan sundu. Karı simgeleyen mısralar, şairler tarafından seslendirilirken, salonu lebaleb dolduran güzide dinleyicilerin ilgileri hakikaten görülmeye değerdi. Kelimenin dostluğunu yakalamak için çoğu zaman hayatın lezzetlerinden fedakârlık eden şairler, böylece bir anlamda da olsa, yazdıklarının yankı bulduğunu gördüler.
Gelecek yıllarda yine yapılacağını düşündüğümüz (1.si, 2.cisi, 3.cüsü, …..), değişik kesimlerden birçok kişinin katıldığı gecede şiir okuyanlar; Hüseyin Yurttaş, A.Kerim Dinç, Nurullah Genç, Tacettin Şimşek, Ekrem Karadişoğulları, İsmail Bingöl, Metin Akkuş, Hanifi İspirli, M.Yaşar Genç, Fatma Gerez, Namık Fidan, Reşat Coşkun ve Rıdvan Canım’dı.
“Kar Şiirleri”nden sözedip, ellerinize birkaç mısra bırakmadan bu yazıyı bitirmek olmaz diye düşündüğümden, gecede okuduğum ve henüz hiçbir yerde yayınlanmamış “KAR YAĞIYOR” başlıklı şiirimden bir bölümle son verelim cümlelerimize:
“Ve bir hasreti çağrıştırıyor şimdi zaman
Bir incinmişlik örseledikçe ayrılıkla birlikte ruhumu
Bir gidiş damgalarken düşüncelerimi
Çekip gidiyor zihnim bir eski hatıraya doğru
Nice terk edişlere yer açarken yüreğimde
Ancak bir çocuğun bakışlarında yakalayabiliyorum
Hakîkatın nişânesi olan sevgiyi
Ve her geçen gün
Silerken tanıdık yüzlerden sana ait belirtilerini
Bir endişe kaplıyor aniden bütün bir kâinatı
Bir çöküşün habercisi oluyor çektiğim ıstırap
İnsan hem kendini unutuyor
Hem de bütün insanları
Kar yağıyor
Ve alıp gidiyor beni buralardan
Bazen bir isyan kaplıyor gökyüzünü
İçime sığmıyor sevdaya dair korkularım
Bir yanımı geceye
Bir yanımı sana yaslarken oluyor bütün bunlar
Birden her şeyin boşluğa yuvarlandığı hissine kapılıyorum
Kar yağıyor
Ve ben o eski telaşsız yüzünü
Odama dolduruyorum
Ve sen bilmiyorsun her kar yağışında
Seni nasıl ama nasıl özlüyorum”