“Çoktan takdir ettik ve anladık ki refahımız ve emniyetimiz ancak bayrağımızın altına sığındığımız gün olacaktır. Senelerden beri devam eden Rum tazyik ve işkencesi ancak Ada’nın taksimi ile sona erecek ve senelerdir devam eden huzursuzluk, keşmekeş o gün tarihe gömülmüş olacaktır.” 1958 Dr. Fazıl KÜÇÜK
Güz aylarının gelmesi ile Ada’da yaşanmakta olan uyuşmazlığın çözümü için Rum kesiminde arayışlara girişilerek senaryolar üretilmeye başlanıyor. Crans Montana’da yaşananlardan sonra orası olmazsa başka bir yerde yeni önerilerle görüşmeye başlanabilir türküsünü çığırıyorlar. Bu dönemde ortalıklara atılan benzer çağrılardan günümüze değin olumlu bir adımın atılmadığına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Rum kesiminde yaşanmış olan iç çatışma ve darbeler de çözüme ilişkin çare üretememiştir.
Geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamalara bakılacak olunursa Crans Montana’daki görüşme tutanaklarının kayıp olduğunu Rumların önde gidenleri tarafından dillendiriliyor. Ada’daki çözümsüzlüğü tetikleyen ögelerin başında tutanaklarının çalınmış olması veya bilerek isteyerek kaybedilmiş olmasıdır. Belgelerin kayıp oldukları duyurulmasına karşın Crans Montana’da ki tutanaklar bulunmadan sağlıklı çözüme ulaşmak olası görülmüyor. Kayıp olduğu belirtilen tutanakların toprak konusunu içerdiği belirtiliyor. Bu hareketleri ile müzakere süreçlerine değer vermediklerinin kanıtı oluyor. Buna koşut BM Genel Yazmanı da adada müzakere ortamının oluşmadığını açıklıyor olması görüşmelere havlu atmaya hazırlandıklarının da göstergesi oluyor.
Buna koşut Ada’da konuşlu bulunan BM Barış Gücü Türklerle Rumların birlikte yaşayabileceklerine örnek olarak Pile köyü örnek olarak sunuluyordu. Bu sunum Barış Gücünün işgüzarlığı nedeniyle çökmüştür. Köyde yaşamlarını devam ettirmek ve kolaylaştırmak amacı ile yol yapılması gündeme taşınınca adeta kızılca kıyameti kopardılar. Aynı köylü Rumların Rum kesimine rahatlıkla geçebilmeleri olası iken Türklerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ulaşabilmeleri için her türlü engelle mücadele etmek durumunda bırakılıyorlar. Barikatları aşabilmek için en az zamana gereksinim duyuluyor. Kısacası Türklere insanlık suçu olan işkenceyi yapıyorlar. Bu tür uygulamalarının ilk olmadığı gibi son da olmayacağını kaydetmek gerekiyor.
Tek yanlı olarak gösterilen ve gerçeklerden uzak tepkilere karşın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olan Türkiye gerekli çalışmaları yaparak oldu bitti ile ortalıklara konulan oyunları bozmak için uluslararası alanda haklılığımızın anlatılması çabalarını sürgit ediyor.
KKTC’nin başlattığı yolu genişletme ve açma girişimlerine karşı adeta duvar örer gibi engellemeye çalışmalarına başladılar. Rumların ulaşımının sağlanması için kuzuların sessizliğindeki gibi mırıldanarak açıktan destek oldukları biliniyor. 1964 yılı Mayısa ayından beri adada konuşlu olan gücün aradan geçen sürede çözüm üretmediği gibi 15 Temmuz 1974 Rum yönetimine karşı düzenlenen darbeyi izlemekle yetindikleri biliniyor.
BM Genel Yazmanı görev süresini sonlandırmadan önce Ada’daki uyuşmazlığı çözmeden ayrılmayacağının türküsünü çığırmaya başladı. Emrinde olan ve yanlı davrananlar mı çözecek meraka değer doğrusu.
Uluslararası hukuk ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş Antlaşmalarından kaynaklanan haklarımızdan ödün vermeden çalışmalarımıza ivme kazandırmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…