"Hikâye ünlüdür. Adamın biri emekli olmuş. Ona buna emir verme yetisini haliyle kaybetmiş.
Ne, eskiden olduğu gibi karşısında saygıyla ayakta duranlar, ne bir yere girerken tazimle ayağa kalkanlar... Kimsenin artık önemsediği yokmuş emekliyi.
Adam bu ilgisizlik karşısında bunalmaya başlamış.
O tarihte cami helaları önünde ihtiyacı olanlara parayla su satan ibrikçiler varmış.
Bizim emekli de orada kendine bir yer bulup, ibrikçiliğe başlamış.
Ancak ayrı ayrı renklere boyamış her ibriği; örneğin birini sarıya, ötekini maviye, üçüncüsünü kırmızıya... Sıkışanlar hızlıca önüne gelip ibriklerden birine uzandılar mı, oturduğu yerden:
- Bırak onu sarıyı al, dermiş...
Sarıyı alan olursa:
- Bırak onu, maviyi al...
Böylece emir verme özlemini rahatlatırmış.
Eskiler bu hikâyeden kinaye, ona buna gereksiz yere kumanda etmeye kalkanlara "İbrikçi başılık ediyor", derlerdi.
Küçük ve ezik yönetici profillerinde çok rastlanır bu duyguya. Ellerine fırsat geçti mi, önemlerini kanıtlamak için yapmadıkları densizlik kalmaz.
Çevrenizde çok vardır böyle profillerden.
Alt kademelerde, üst kademelerde, her yerde.
Sanırım en geniş tutku, kişilik tutkusudur bizim toplumda.
Kişilik sahibi olmak, kişilik sahibi olduğunu göstermek, kişiliğini kanıtlamak; gerilmiş dudaklarda, sert bakışlarda, çatık kaşlarda yalazlanır durur...
Peki ama kişilik nedir?
Kimseyi umursamamak, başkalarına üstün ve korkutucu görünmek gibi katı davranışlar dizisi midir? Genellikle böyle ilkel bir rolü benimsemekte aranmaktadır kişilik. Oysa kişilik ancak yaratmakla mümkündür.
Iyi ilişkiler yaratmak, iyi hizmetler yaratmak, önce kendine sonra etrafına saygınlık yaratmak...
Yaratıcı olmayanların kişiliği bir taklitten ibarettir.
Kimlerden korkuyor, kimlerin önünde eziliyorlarsa; onları taklit ederler.
Özellikle bürokraside çok açık görülür bu.
Ve bir toplumda yaratıcılık ne kadar gerideyse, kişilik tafrası da o kadar yukarıdadır.
Hiçbir şey yaratmayan bir insan, neyin kişiliğini taşımaktadır içinde?
Yaratıcılığı burada çok geniş anlamda değerlendirmek gerek.
Çevresinde mutluluk yaratmaktan, bir kilim nakışı yaratmaya; bir yeni fizik formülü yaratmaktan, insanlarda bilinç yaratmaya; sanatı ve doğayı yeniden içinde yaratmaya kadar; insana özgü bir beyin ve gönül dinamizmi olarak, derin bir öz olarak görmek gerek burada yaratıcılığı...
Böyle bir çilesi, böyle bir endişesi, böyle bir yaşam ırmağı olmayanlar, kendi kuruluklarının odunluğunda höthötçülükten medet umarlar.
Ve daha olmazsa kenefe çevirdikleri hayatların önünde taharet suyu satarak ibrikçi başılık ederler..."
Erzurum'da bu tiplerden fazlaca olduğundan bu değerlindirmeye gerek duyduk.
Sahi, sizin ibrikçi başınız kim? Eski siyasetçilerden… Eskimiş memurin tayfasından.
Ya da sivil toplum'un "ne oldum delisi" tiplemelerinden hangisi aklınıza geldi…
Kan şekeri hafızayı etkiliyor
Amerika'daki Columbia Üniversitesi tarafından yapılan yeni bir araştırma, kan şekeri yani glikoz seviyesinde artışların, beynin hafızayı oluşturan hipokampüs bölgesine etki ederek, hafızayı olumsuz bir şekilde etkileyebildiğini ortaya koydu.
Araştırmacılar, kan şekeri, yani glikoz seviyesinde orta seviyede bir yükselme olması halinde bile etkilerin ortaya çıktığını belirtti. The New York Times'da yer alan bilgilere göre, 240 yaşlı üzerinde yapılan inceleme sonucunda, artan glikoz seviyesinin, hafıza ile ilgili bölgedeki beyinsel kan hacmi veya akışını azalttığını ortaya çıkardı. Bu bulgunun yaşa bağlı idrak ve zihinsel gerilemesinin sebebine de açıklık getirdiği söyleniyor, çünkü yaş ilerledikçe glikoz düzenlemesi kötüye gidiyor.
Araştırmanın dışında yer alan başka uzmanlar da sonuçların sadece yaşlılar için önemli olmadığını ve aşırı kilolu veya diyabet hastası genç ve çocukların da risk altında olduğunu gösterdiğini söyledi.
Bu görüş daha önce yapılan başka araştırma sonuçlarını da destekler nitelikte. Uzmanlar fiziksel aktivitenin glikoz düzenlemesine yardımcı ve diyabete engel olması sebebiyle egzersiz tavsiyesinde bulunuyor.
ETKİLİ SÖZLER
Dünya üç gündür; dün, bugün ve yarın. Dün geçti. Yarının geleceği belli değil. Öyle ise; bugünün kıymetini bil!.."
Hasan-ı Basri