MENÜ
Erzurum 21°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Nusret Cindilli
Çelebi Dadaş
YAZARLAR
6 Ekim 2006 Cuma

Nusret Cindilli

Sevgili ağabeyim Muammer Cindilli Çelebi tipini "Düz İnsan" şeklinde tarif ediyor.

Bugün Çelebi Dadaş tipiyle birerbir örtüşen Rahmetli Nusret Cindilli'yi anlatacağız…

Muammer Cindilli ağabeyimin "tipik bir "Ev herifi" diye niteleyerek kaleme aldığı Babası Nusret Cindilli annemin dayısıdır…

Erzurum'un ova köylerinden eski adıyla Ortuzu yeni adıyla Uzunyaylalı olan Nusret Dayı tam da oğlu'nun tarifiyle "düz adam", bizim ifademizle Çelebi Dadaştır.

"Düz adam" yükselen bir değerdir…

Evini eşini ve işini bilen, namus telakkisi çok yüksek insandır düz adam..

Yine Muammer ağabeyinin ifadesiyle düz adam, yahut Çelebi Dadaş; "Erzurumlu ortalama 'ev herifi'dir." .

"Kadim çoğunluktan biridir, içimizden biridir o. Aşırı iddiadan, hırstan yana yoksul, rızık endişesi taşımayacak, zekata muhtaç olmayacak, fitresini ancak verebilecek kadar varlıklı kimselerdir onlar."Elbetteki NusretDayıyı, O'nda ifade bulan "düz adamlığı" oğlu derecesinde anlatamayız.

Arapların dediği gibi "sahip'üd dari edra bima fih" evsahibi evindekini daha iyi bilir hükmünce sözü Muammer Cindilli'ye teslim ediyoruz…

" Rahmetli babamın şahsında bir Erzurum'lu profili aklıma düştü ve okuyucuyla paylaşmak istedim. Bildiğiniz gibi Erzurum'la ilgili kuvvetli insan profilleri çizilmiş. Evliya Çelebi'mden Necip Fazıl'a, A. Hamdi Tanpınar'dan Nazım Hikmet'e onlarca ehl-i kalem; bu yüce dağların zirve insanlarını hikaye etmişler.

 Uyvar eri Abbas, Erzurumlu Tahsin ve benzerleri zirve insanlardır. Çünkü farklıdırlar. Hususiyetleri vardır.

Hüseyin Avni Bey, Müftü Solakzade ve benzerleri zirve insanlardır. Çünkü farklıdırlar, hususiyetleri vardır. Profili çizilen Erzurum insanımızın çoğu bu cümledendir. Yani ilmiyle, eseriyle, kahramanlık ve önderliğiyle iz bırakmış kimselerdir. Ben bu yazıda ortalama bir Erzurumlu'yu, sıradan bir Dadaş'ı, tipik bir "Ev herifi"ni anlatmaya çalışacağım.

Bir başka söyleyişle, babam Nusret Cindilli'nin şahsında Erzurum yerlisi bir "Düz Adam" ı anlatacağım.

Veya sıradan bir Erzurumlu "düz adam" ı anlatırken, rahmetli babamı da yad etmiş olacağım. Erzurumlu ortalama "ev herifi"ni bilirsiniz.

Kadim çoğunluktan biridir, içimizden biridir o.

Aşırı iddiadan, hırstan yana yoksul, rızık endişesi taşımayacak, zekata muhtaç olmayacak, fitresini ancak verebilecek kadar varlıklı kimselerdir onlar. Şöhretleri komşu, akraba ve alışveriş ettiği kimselerle sınırlıdır onların.

Siyaset, ticaret, sanat ve temaşa hayatının vitrininde yer almazlar, alamazlar... Çünkü dillenmeyi birazıcık afet sayarlar.

Helal kazanmış zengini, kibirli olmayan hanedanı, firavunluk kokmayan ricali severler ve kıskanmazlar.

Bilime ve teknolojiye karşı değillerdir ama; yukarıdan emredilen modernliği ustaca "zehlenirler". (Bu 'zehlenme' neticesi 'asri'lik şehir mezarlığına yakıştırılmış Japine kollu hanımlar 'tanko'diye tesmiye olunmuşlardır.) "Balo" su hariç bütün değerleriyle barışıktırlar Cumhuriyet'in.

''Hemşehri'dir Cumhuriyet' in banisi. Herif adamdır.

Putlaştıranı sevmezler, ama her ihtiram kıyamında ayakta durdukları zamanı fatiha okuyarak değerlendirirler.

Birçoğunun aile geçmişinde Yemen veya Çanakkale'de kalmış şüheda amcalar, dayılar, babalar vardır.

Ermeni zulmünün ya tanığı, ya ikinci elden nakledicisidirler.

Hele birde "Can Verenler" teşkilatında hizmet vermiş bir aile üyesi varsa macerasını iftiharla tahkiye ederler.

Tamamı kuvvacıdır; lakin Şalcı Şöhret Hanımları kısık ve üzgün sesle anarlar.

İktisadi telakkileri sosyal adaletçidir; fakat "Dini gollik" edebiyatı veya zannı ekserisini "Demirkırat" yapmıştır.

Allah'la barışık bir Devlet ve Devlete sevdalı vatandaş isterler.

Yüz-göz olmamak, yaltaklanmamak adına Devlet adamına mesafeli dururlar; ama terör veya vazife şehidi askeri, polisi tekbir ve tehlillerle uğurlamayı ibadet kabul ederler. Onların müdavimi oldukları kahveler sabah namazıyla açılır.

Ekseri yatsı namazını evlerinde kılarlar. Muhakkak bir gazetenin abonesidirler ve 'akşam acansı' nı dinlemeden yatmazlar. Akraba ve dünürlerin dışında, yolcu, talebe ve meczupları iftara çağırırlar sadece.

Cesur insanlardır; lakin kul hakkından korkarlar. Komşu hakkı korkularının başında gelir. İyi adam olmanın ön şartını "geçimli komşulukta" ararlar. Vakarlıdırlar ama akranlarıyla bolca "henek" ederler. Tevazu sahibidirler; fakat kibre karşı kibretmeyi şahsiyetlerinin zekatı sayarlar.

Dükkanlarını besmeleyle, meslek pirine fatiha okuyarak açarlar. Bereket duası kıblegahın altında yahut yanındadır; ama dini terim ve unvanları ticarethane isminde kullanmayı kerih sayarlar.

Alimlere hürmetkardırlar, severler müstefıd olurlar, Lakin el öptürmekten haz duyanlarla başları hoş değildir. Lisanları temizdir; ancak, bir yürek yelpazesi olarak "itoğluit, ermeni diğası, urus tohumu, gavat" sözlerini bol bol tüketirler. Ne hikmetse eski kabadayı ve eşkiyaları anlatırken Köroğlu'nu anlatır gibi şevke gelirler.

Kosunoğlu'nun "ninno " ettiği "başefendi" yi, Tosihli'nin dövdüğü "kolcu" yu Faruk Bey'in sıpırttığı "ölçme memuru" nu Bolu begi misali anarlar. Ben babama " Begi " derdim. Begim seksen küsur yıllık ömrünü Erzurumlu 'düz bir adam' olarak yaşadı. 1980 ihtilalinde tutuklanmıştım.

Kuru hapanda yeni aldığı küçük bir dükkanı satmış ve cezaevine ziyaretime gelmişti. "Oğlum avukat tutacak paramız var. Ama senin yüzünden hapis yatan arkadaşın varsa önce ona avukat tutmamız lazım" demişti.

Tanpınar'ın, Erzurum'lu Tahsin'i; "hayat ölüm için yazılmış kasideden başka bir şey değil" diyordu. Benim begim'in kasidesi, bu düz adamlıktı herhalde. Ben; bizim gördüğümüzden biraz çaplı ticaretlere soyununca, bir "mahalle" hikayesi anlatmıştı begim. (Ortalama bir dadaşın, düz Erzurumlu'nun mühim bir hususiyeti de kuvvetli 'mahallelik' duygusu idi.) O zamanki mahallemizde zengin bir büyüğümüz pahalı ve kürklü bir manto getirmiş hanımına.

Karne döneminin yoksul ve mazlum mahallelisinin diline düşmüş bu manto. Bir ramazan akşamı mahallenin "ağabegi"si (ombutsmanı) komşularını ve tabii zengin mahalleliyi de iftara çağırmış. İftar ve namazı müteakip tandır başında çay sohbeti başlamış. Ev sahibi, "........bey yenge hanım da teşrif etti mi hanemize?" diye sormuş. "Beli" cevabını alınca "Kürklü mantosunu da giyinmiştir herhalde görmemizde mahzur yoksa bir getirin bakalım" demiş. Zengin mahalleli mantoyu getirince "bak..... bey. Duydum ki, 5 altın lira vermişsin bu gösterişli mantoya. Sana 6 lira vereyim; tasadduk et ve kahvelerimizi mantonun ateşinde pişirelim." deyince... bey mahcup bir tavırla " Hikmetine kurban olsun bu manto. Anladım ki, helalinden bolca kazanacak, ama harcarken ölçülü olacağız. Mahallenin evladını, iyalini ifsad etmeyeceğiz." deyip kendi eliyle kürklü mantoyu tandıra atmış.

Rahmetli "yeri geldi" ğinde birçok Erzurum hikayesi anlatırdı.

Bir çoğunu sizde kendi büyüklerinizden dinlediniz.

Yeri geldiğinde anlatılmış hikayeler ne hoştur, ne hikmetlidir.

Babalarımızı yaşatmak elimizde değil elbette. Ama yaşadıkları ve inandıkları değerleri diri tutmak bizim gayretimize bağlı.

 Mekanı, mekanları cennet olur inşallah.

Yaşayanların ömürlerine bereket.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi