Necip Fazıl ne güzel söylemiş:
Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti,
İyi insanlar iyi atlara binip gitti.
Öyle oluyor…
Kendisini yakinen tanıma fırsatı bulamadığımız bir güzel insan daha göçtü…
Mustafa Sungur…
80 yılı aşkın ömrü, mübarek bir davaya adamış biri…
Kur’ana hizmet davası…
İrşad…
Aydınlatma…
Hakikatlere kapı açma ülküsü…
Özü itibariyle insana ihtimam…
Dün cenaze namazını ve defin tablosunu takip ettim…
Başbakan’da katılmıştı…
Herkesin yüzünde bir büyük hüzün vardı…
Konuşanlar, öyle güzel ve içli şeyler söylediler ki…
Etkilenmemek mümkün değil…
***
Uzun yıllar dizinin dibinde bulunan bir hemşerimden dolayı biliyor, gıyaben de olsa Sungur Hoca’yı tanıyorum…
İsmail isimli bir kardeşimiz…
Genç olmasına karşın, alabildiğine olgun…
Ciddi ilmi birikimine karşın o nispette tevazu ehli…
Her sene görüşüyoruz…
Geldiğinde de, Sungur Hoca’dan uzun uzun bahseder…
Keşke tanıma fırsatı bulsam…
Yanına gelip, elini öpsem dediğim çok oldu…
Nasip değilmiş…
Arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim aforizması var ya…
O zaviyeden baktığınızda dahi Sungur Hoca’nın ne mübarek bir zat olduğuna tanık oluyorsunuz…
Rabbim rahmetiyle kuşatsın…
***
Bu kuşağın irşad ekip sayısı hayli azaldı…
Çoğu göçtü…
Kalanlara yakın olmak lazım…
Tabii, kalb-i karabetten bahsediyorum…
Son yılların eyyamcı yaklaşımına bütün kapıları kapatarak…
Hani, siyasi ikbal gayesiyle yönelenler var ya…
Aman ha!
Alabildiğine bu düşünceden uzak durmak şart…
Zira aksi tesiri var…
Kader çizgisindeki hedefi bu yakınlığa vehmedenler ne büyük vebal altındadırlar ki…
Allah muhafaza…
Riyakarlık menzilini sınırsızlaştırdıklarının farkında değiller…
Aslında bu fasılda söylenecek o kadar çok şey var ki…
Bir başka yazı konusu yapalım…
Ve tekraren Sungur Hoca Cenab_ı Hakk’tan rahmet niyazıyla…
Geride kalanlara deryalar ölçüsünde sabırlar dileyelim…