Haleti ruhiyemiz bozuldu...
Sıhhatli düşünenimiz o kadar azaldı ki...
Yok denecek gibi...
Aslında bu hali çok da yadırgamamak lazım...
Lakin yine de ihtiyatı elden bırakmak doğru değil.
Yadırgamamak lazım...
Zira...
Ekonomik açmazlar...
Bir türlü bitmek bilmeyen terör illeti...
Bunlar milletin hem fiziki hem de ruhi yapısını alabora etti...
İhtiyatı elden bırakmamak lazım...
Çünkü...
Bizim gidecek bir başka yerimiz; sığnacak limanımız yok.
Bütün bunları şunun için söylüyorum...
Bu son Aktütün baskınından sonra kimi aklı evveller Genel Kurmay’a vuruyorlar...
Gerekçeleri garip...
“Niye önlem almadınız...”
Can havliyle verilen tepkilere tamam da...
Öteden beri Ordu düşmanlığı yapanların yanında yer almanın vebali düşünülmez mi?
Bizim bir başka ordumuz mu var?
Bindiğin dalı kesmek tam da buna denir...
Orta yerde bir savaş var...
Öyle kimilerinin söylediği gibi düşük yoğunluklu filan da değil...
Yoğunluğu hayli yoğun bir savaş.
Hemi de yetmiş düvele karşı verilen bir savaş.
Böylesi bir ortamda savaşın karargahına vurmanın kime yarayacağı hesap edilmez mi?
Dedik ya...
Ruhi yapımız bozuldu...
Orduya var gücümüzle destek olacağımız bir zaman dilimini yaşıyoruz.
Hepimize düşen: bedbinliği, bıkkınlığı üzerimizden atmak; bütün enerjimizi bu iğrenç savaşı yürüten sivil ve askeri birimlerimizden yana harcetmek olmalıdır...
Siyasi saiklerle hükümeti eleştirmek veya bazı münferit uygulamalardan dolayı ordu düşmanlığı yapmak, ihanet belki ağır olur; ama en hafifinden gaflettir.
Lütfen gözlere inen akılları başlara alalım...
Aklı gözünde olanların salim davranmaları mümkün değildir...
Ordu...
Adı üstünde Türk Ordusu...
Peygamber Ocağı...
Üstelik dün kurulmuş bir ordu da değil...
Milattan Önce 209'da Tanrıkut Mete tarafından kurulmuş, ikibin küsür yıllık düzenli bir Ordu...
Daha ne demek lazım...
Bilmem ki...