Devletin vatandaşlarını her türlü tehlikeden koruma görevi, devletin meşruiyetinin temininde ve toplumların sağlıklı bir şekilde gelişiminde temel bir unsurdur. Bu görev, yalnızca fiziksel tehditlerle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda ahlaki ve ticari tehlikeleri de kapsamalıdır. Hükümetlerin sosyal medya platformları gibi dijital mecralarda uyguladığı yasaklar, bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Instagram ve benzeri platformların yasaklanması, bireylerin dijital ortamda karşılaşabileceği tehlikelere karşı bir koruma refleksi olarak anlaşılabilir.
Bu engellemeler, ticari ve ahlaki açılardan değerlendirildiğinde, devletin düzenleyici ve koruyucu rolünün bir yansımasıdır.
Ticari açıdan bakıldığında, bu platformların kontrolsüz bir şekilde faaliyet göstermesi, yerel işletmeler üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Ahlaki açıdan ise, sosyal medya platformları, yanlış bilgilendirme, siber zorbalık, mahremiyet ihlalleri gibi riskler barındırmaktadır.
Sosyal medya yasaklarını eleştirip bunu özgürlükler bağlamında değerlendirenler, devletin asli görevini göz ardı etmektedir. Devlet, vatandaşlarının refahını sağlamak ve onları her türlü tehlikeden korumakla yükümlüdür.
Bu nedenle, sosyal medya yasakları, devletin ahlaki ve ticari düzeni sağlama çabalarının bir parçası olarak görülmelidir. Özellikle Türkiye’de, sosyal medya platformlarına yönelik düzenlemeler, bu mecraların kontrolsüz güç haline gelmesini engellemeyi amaçlamaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da belirttiği gibi, sosyal medya platformlarının küresel firmalar tarafından kontrol edilmesi, içerik denetiminde hukuki ve mali yaptırımları da beraberinde getirmektedir. Bu durum, sosyal medya platformlarının toplum üzerindeki etkisinin azaltılması ve hukukun üstünlüğünün sağlanması açısından önemlidir.
Avrupa ülkelerinde ise sosyal medya yasaları, devlet müdahalesi olmadan ifade özgürlüğünü koruma amacı taşır. Ancak, kişisel güvenliğin sağlanması da aynı ölçüde önemlidir ve bu dengeyi korumak, her ülkenin kendi önceliklerine göre farklılık gösterebilir.
Dolayısıyla, sosyal medya düzenlemeleri hem ticari hem de ahlaki açıdan zorunlu hale gelmektedir. Bu tür düzenlemeleri özgürlük kısıtlaması olarak görenler, gerçeğin ve toplum güvenliğinin önemini göz ardı edebilirler. Ancak, devletin birincil görevi, vatandaşlarının güvenliğini sağlamaktır ve bu, dijital alanlarda da geçerlidir.
Hasılı, devletin vatandaşlarını her türlü tehlikeden koruma görevi, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda dijital tehlikeleri de kapsamalıdır.
Sosyal medya platformlarındaki yasaklar, bu görevin bir yansıması olarak kabul edilmeli ve doğru bir perspektiften değerlendirildiğinde, devletin asli görevlerinden birini yerine getirdiğinin bir göstergesidir.