MÜGE ÇEVİK
ANKARA (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dış politikayı 'Pembe İncili Kaftan' hikayesi ile eleştiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na cevap verdi. Erdoğan, "Suriye'deki Baas rejimi ile benzer zihniyeti, benzer kafayı taşıyan biri bize dış politika konusunda tavsiyede de bulunamaz, yol da gösteremez. Sayın Kılıçdaroğlu, sen Baasçısın. Kendi ülkesini, ekonomisini kötüleyen birisi bize Pembe İncili Kaftan'dan söz edemez" dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin meclis grup toplantısında CHP'yi eleştirdi. TBMM'nin istiklalin sembolü ve teminatı bir kurum olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, "TBMM'yi lağvetmeye, ortadan kaldırmaya, iradesini engellemeye, baskı altına almaya yönelik her girişim doğrudan doğruya istiklalimize yönelmiş bir girişimdir" diye konuştu.
TBMM'nin iradesine kasteden hiçbir girişimin gerekçesi her ne olursa olsun meşru olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Bu yöndeki her girişim hem istiklalimize hem istikbalimize yönelik açık bir saldırıdır. 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü ve 28 Şubat'ı meşru gibi, gerekli gibi göstermek darbecileri değil dönemin siyasetçilerini suçlamak, hiç ama hiç tartışmasız o yapılan darbelere ortaklık etmektir. Siyasetçinin elbette hatası olabilir, yanlışı olabilir; ama siyasetçinin hesap vereceğe mercii TBMM'dir.
Bizzat aziz milletin ta kendisidir. Kendisini milletin yerine koyarak, TBMM'nin yerine koyarak hiç kimse gayrı meşru ve hukuk dışı yöntemlerle siyasetçiyi hesaba çekemez, cezalandıramaz" diye konuştu.
Bugünkü konuşmasında bir zihniyeti işleyeceğini ifade eden Erdoğan, bütün milletin de bunu böyle anlamasını isted6iğini söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti:
"CHP, 27 Mayıs'ın öncesinde müdahaleye su taşımış, hemen ertesinde de müdahaleye alkış tutmuş, hatta silahlı güçlere 'emrinizdeyim' diyerek müdahale karşısında el pençe divan durmuştur. CHP bugün dahi 27 Mayıs darbesinin meşru ve gerekli olduğunu savunarak, ilerici bir darbe olduğun savunarak, 27 Mayıs sürecindeki gaflet ve delaletinden bir adım dahi ileri gidemediğini zaman zaman göstermektedir. 12 Eylül müdahalesinden zarar gördüğü için, bu müdahaleyi eleştiriyormuş gibi yapan CHP maalesef 27 Mayıs'lada 28 Şubat'la da cesaretle yüzleşme vakarını göstermemiştir, gösterememiştir."
"HASTALIKLI RUH HALİNİN İŞARETİ"
Son dönemde gerek 12 Eylül gerek 28 Şubatla ilgili CHP'nin sürekli birbiriyle çelişen açıklamalar yaptığını belirten Başbakan Erdoğan, "Çok ciddi biçimde bir akıl tutulması yaşıyor. Doğrudan darbeleri eleştiremeyen, doğrudan müdahaleye karşı olduğunu söyleyemeyen CHP, konuyu farklı yerlere çekerek adeta minderden kaçıyor. Şunu açık açık söylüyorum; 'darbelere karşıyım ama' diye başlayan her cümle, her ifade doğrudan darbeleri meşrulaştırmaktır ve hastalıklı bir ruh halinin işaretinden başka bir şey değildir" diye konuştu.
CHP'lilerin televizyonlarda, gazetelerde 'Ama o günkü hükümet de çok hata yaptı' diyerek meselenin özünü konuşmak yerine, meseleyi meşrulaştırmaya çalıştığını ifade eden Erdoğan, "Siyasiler hangi hatayı yaparlarsa yapsınlar, bu bir darbenin gerekçesi değildir ve olamaz. Darbeyi, darbe yapanları değil siyasetçileri konuşmak, doğrudan doğruya darbe zihniyetinin bir yansımasıdır. 28 Şubat'la ilgili yargı sürecinin başlamasının hemen ardından 'intikam' kelimesini telaffuz etmek CHP'nin genlerine işlemiş darbe severliğin tezahüründen başka hiçbir şey değildir. İntikam kavramıyla kırdığı potu düzeltmeye çalışan CHP Genel Başkanı şu an itibariyle bile CHP'nin her türlü müdahalenin karşısında olacağı konusunda samimi bir duruş sergilememiş, sergileyememiştir" diye konuştu.
'PEMBE İNCİLİ KAFTAN' CEVABI
Kılıçdaroğlu'nun geçen haftaki grup toplantısında Ömer Seyfettin'in 'Pembe İncili Kaftan' hikayesinden bahsettiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Sayın Kılıçdaroğlu bu hikayeyi okumuş mu okumamış mı gerçekten bilmiyorum. Bu hikayeyi birilerinin ona özetleyerek anlatmasında fayda var. Biz bu hikayenin bu milletin yüzyıllar boyunca arzuladığı, istediği hayalin kurulması ve böyle bir dış politika tavrını anlattığını biliyoruz. AK Parti'nin 9.5 yıl boyunca dış politikada ortaya koyduğu tavır işte o Pembe İncili Kaftan'da hayali kurulan tablodur. Yani ecnebilerin karşısında el pençe divan duran liderlerin olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti değil. Yani Şah İsmail'in önüne, sağında, solunda oturacak bir yer olmadığını görünce büyükelçinin kendi pembe incili kaftanını serip onun üzerinde oturmaya yeltenmesi, çıkarken de o kaftanı almadan çıkması ve arkasından askerler kaftanı getirdiğinde de 'Osmanlının elçileri bile yere serdikleri bir kaftanı tekrar omuzlarına giymezler' diyecek kadar asaletli olan elçilerdir. İşte AK Parti dış politikada hayali gerçeğe dönüştürmüştür. AK Parti bu milletin özlemleri, hayalleri doğrultusunda her platformda, her mesele karşısında dik durmuş, bu milletin, bu bayrağın şerefini, onurunu sarsılmadan savunmuştur. Sadece ülke içinde değil tüm dünyada özellikle de mazlum, mağdur halklar nezdinde Türkiye'nin Osmanlı'nın ahvadı olduğunu her zeminde, her fırsatta gr. CHP bugün dahi 27 Mayıs daröstermiştir. AK Parti'nin dış politika vizyonu ile CHP'nin kıyası bile kabil değildir. Bize Pembe İncili Kaftan okumamızı tavsiye edenler, Yunanistan basınında nasıl alay konusu olduklarını unuttular. Hatırlıyorsunuz Sayın Kılıçdaroğlu iktidara geldiklerine 'Yunanistan ekonomisini de kurtaracaklarını' ifade etmişti. Ne diyorsunuz? Kurtarabilir mi? Yunanistan'ın en büyük gazetesi de 'Dayan Yorgo, Kılıçdaroğlu geliyor' diye haber yapmıştı."
"SAYIN KILIÇDAROĞLU, SEN BAASÇISIN"
Başbakan Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun bir ABD'li yazarın kuyruğuna takılıp 'İsrail'de basın ve düşünce özgürlüğü olduğunu' savunduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Şimdi buyursun Sayın Kılıçdaroğlu, İsrail'in Nobel ödüllü Alman yazar Günter Gras'a koyduğu ülkeye giriş yasağını izah etsin bakalım, neyle izah edecek? Hani dış politikayı 'İsrail'in kirli çamaşırlarını yıkamak' olarak görüyor ya, buyursun İsrail'in bu tavrını da temize çıkarsın. Alman yazar Günter Gras sadece ve sadece İsrail'i ve nükleer silahlarını eleştiren şiir yazdığı için İsrail'e girişi yasaklandı. Hem o Amerikalı yazarın hem de yol arkadaşı Sayın Kılıçdroğlu'nun bu yasağı nasıl savunacaklarını
açıkçası merak ediyoruz. Suriye'deki Baas rejimi ile benzer zihniyeti, benzer kafayı taşıyan biri bize dış politika konusunda tavsiyede de bulunamaz, yol da gösteremez. Sayın Kılıçdaroğlu, sen Baasçısın. Kendi ülkesini, ekonomisini kötüleyen birisi bize Pembe İncili Kaftan'dan söz edemez."
"DİYET HİKAYESİNDE KENDİSİNİ GÖRECEKTİR"
Kılıçdaroğlu'nun en iyi bildiklerini tavsiye etmekten vazgeçmesini ve önce Ömer Seyfettin'in 'Diyet' adlı hikayesini okumasını tavsiye eden Başbakan Erdoğan, "O hikayeyi okursa, Sayın Kılıçdaroğlu orada bizzat kendisini görecektir. Sayın Kılıçdaroğlu o hikayede diyetini ödemeyen bir insanın özgür olamayacağını görecektir. Geçmişiyle yüzleşmediği sürece, geçmişin diyetini ödemediği sürece CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturmasını isteyenlere diyet borcunu ödemediği sürece Kemal Kılıçdaroğlu darbelere karşı çıkamaz, darbelerle hesaplaşamaz. Sayın Kılıçdaroğlu en başta şunu anlamalıdır; aynı zamanda hem Ergenekon'un avukatı hem de darbe karşıtı olunmaz" şeklinde konuştu.
"DARBELERİN KUVÖZÜNDE SADECE CHP YETİŞMİŞTİR"
Kılıçdaroğlu'nun 'AK Parti'yi 28 Şubat üretti' diyerek güya 28 Şubat'ın üstünü örtmeye ve soruşturmayı sulandırmaya çalıştığını söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sene 97, AK Parti nerede? Yok. AK Parti ne zaman kuruldu? 2001. AK Parti'yi bu millet üretmiştir. Nerede? Afyon'da. Peki sizi o genel başkanlık koltuğuna kim oturttu? Siz önce bununla yüzleşin. Bir taraftan genel başkanını ziyarete gidiyorsun, 'aday değilim' diyorsun. Ertesi sabah adaylığını açıklıyorsun. Bu millet ne söylediğinize değil ondan önce ne yaptığınıza bakar. Merak ediyorum bu CHP nereye gidiyor? CHP'ye gönül veren kardeşlerin bunu dikkat etsin, CHP nereye gidiyor. 28 Şubat'a, 27 Nisan'a selam duracaksınız, 27 Mayıs'tan övgüyle bahsedeceksiniz sonra da çıkıp 'AK Parti'yi 28 Şubat üretti' diyeceksiniz. Bu ülkede darbelerin kuvözünde sadece CHP yetişmiştir. Kue CHP bugün dahi 27 Mayıs darsura bakmayın, kimseyi inandıramazsınız. Daha ilk günden 'intikam' kelimesini telaffuz edenler, milyon kere de 'darbe karşıtıyım' deseler samimiyetlerine kimseyi ikna edemezler. Biz intikam duygusu içinde asla değiliz. Süreç, hukuki bir süreçtir. Hukukun gayesi de intikam almak değil, adaleti tesis etmektir.
Ucu her nereye varıyorsa, kime ulaşıyorsa, sorumluların ortaya çıkarılması ve yargılanması için biz üzerimize düşeni yaparız ve yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü halkımıza gittik 12 Eylül'de bize yüzde 58'le bu görevi verdi."
ANKARA (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dış politikayı 'Pembe İncili Kaftan' hikayesi ile eleştiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na cevap verdi. Erdoğan, "Suriye'deki Baas rejimi ile benzer zihniyeti, benzer kafayı taşıyan biri bize dış politika konusunda tavsiyede de bulunamaz, yol da gösteremez. Sayın Kılıçdaroğlu, sen Baasçısın. Kendi ülkesini, ekonomisini kötüleyen birisi bize Pembe İncili Kaftan'dan söz edemez" dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin meclis grup toplantısında CHP'yi eleştirdi. TBMM'nin istiklalin sembolü ve teminatı bir kurum olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, "TBMM'yi lağvetmeye, ortadan kaldırmaya, iradesini engellemeye, baskı altına almaya yönelik her girişim doğrudan doğruya istiklalimize yönelmiş bir girişimdir" diye konuştu.
TBMM'nin iradesine kasteden hiçbir girişimin gerekçesi her ne olursa olsun meşru olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Bu yöndeki her girişim hem istiklalimize hem istikbalimize yönelik açık bir saldırıdır. 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü ve 28 Şubat'ı meşru gibi, gerekli gibi göstermek darbecileri değil dönemin siyasetçilerini suçlamak, hiç ama hiç tartışmasız o yapılan darbelere ortaklık etmektir. Siyasetçinin elbette hatası olabilir, yanlışı olabilir; ama siyasetçinin hesap vereceğe mercii TBMM'dir.
Bizzat aziz milletin ta kendisidir. Kendisini milletin yerine koyarak, TBMM'nin yerine koyarak hiç kimse gayrı meşru ve hukuk dışı yöntemlerle siyasetçiyi hesaba çekemez, cezalandıramaz" diye konuştu.
Bugünkü konuşmasında bir zihniyeti işleyeceğini ifade eden Erdoğan, bütün milletin de bunu böyle anlamasını isted6iğini söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti:
"CHP, 27 Mayıs'ın öncesinde müdahaleye su taşımış, hemen ertesinde de müdahaleye alkış tutmuş, hatta silahlı güçlere 'emrinizdeyim' diyerek müdahale karşısında el pençe divan durmuştur. CHP bugün dahi 27 Mayıs darbesinin meşru ve gerekli olduğunu savunarak, ilerici bir darbe olduğun savunarak, 27 Mayıs sürecindeki gaflet ve delaletinden bir adım dahi ileri gidemediğini zaman zaman göstermektedir. 12 Eylül müdahalesinden zarar gördüğü için, bu müdahaleyi eleştiriyormuş gibi yapan CHP maalesef 27 Mayıs'lada 28 Şubat'la da cesaretle yüzleşme vakarını göstermemiştir, gösterememiştir."
"HASTALIKLI RUH HALİNİN İŞARETİ"
Son dönemde gerek 12 Eylül gerek 28 Şubatla ilgili CHP'nin sürekli birbiriyle çelişen açıklamalar yaptığını belirten Başbakan Erdoğan, "Çok ciddi biçimde bir akıl tutulması yaşıyor. Doğrudan darbeleri eleştiremeyen, doğrudan müdahaleye karşı olduğunu söyleyemeyen CHP, konuyu farklı yerlere çekerek adeta minderden kaçıyor. Şunu açık açık söylüyorum; 'darbelere karşıyım ama' diye başlayan her cümle, her ifade doğrudan darbeleri meşrulaştırmaktır ve hastalıklı bir ruh halinin işaretinden başka bir şey değildir" diye konuştu.
CHP'lilerin televizyonlarda, gazetelerde 'Ama o günkü hükümet de çok hata yaptı' diyerek meselenin özünü konuşmak yerine, meseleyi meşrulaştırmaya çalıştığını ifade eden Erdoğan, "Siyasiler hangi hatayı yaparlarsa yapsınlar, bu bir darbenin gerekçesi değildir ve olamaz. Darbeyi, darbe yapanları değil siyasetçileri konuşmak, doğrudan doğruya darbe zihniyetinin bir yansımasıdır. 28 Şubat'la ilgili yargı sürecinin başlamasının hemen ardından 'intikam' kelimesini telaffuz etmek CHP'nin genlerine işlemiş darbe severliğin tezahüründen başka hiçbir şey değildir. İntikam kavramıyla kırdığı potu düzeltmeye çalışan CHP Genel Başkanı şu an itibariyle bile CHP'nin her türlü müdahalenin karşısında olacağı konusunda samimi bir duruş sergilememiş, sergileyememiştir" diye konuştu.
'PEMBE İNCİLİ KAFTAN' CEVABI
Kılıçdaroğlu'nun geçen haftaki grup toplantısında Ömer Seyfettin'in 'Pembe İncili Kaftan' hikayesinden bahsettiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Sayın Kılıçdaroğlu bu hikayeyi okumuş mu okumamış mı gerçekten bilmiyorum. Bu hikayeyi birilerinin ona özetleyerek anlatmasında fayda var. Biz bu hikayenin bu milletin yüzyıllar boyunca arzuladığı, istediği hayalin kurulması ve böyle bir dış politika tavrını anlattığını biliyoruz. AK Parti'nin 9.5 yıl boyunca dış politikada ortaya koyduğu tavır işte o Pembe İncili Kaftan'da hayali kurulan tablodur. Yani ecnebilerin karşısında el pençe divan duran liderlerin olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti değil. Yani Şah İsmail'in önüne, sağında, solunda oturacak bir yer olmadığını görünce büyükelçinin kendi pembe incili kaftanını serip onun üzerinde oturmaya yeltenmesi, çıkarken de o kaftanı almadan çıkması ve arkasından askerler kaftanı getirdiğinde de 'Osmanlının elçileri bile yere serdikleri bir kaftanı tekrar omuzlarına giymezler' diyecek kadar asaletli olan elçilerdir. İşte AK Parti dış politikada hayali gerçeğe dönüştürmüştür. AK Parti bu milletin özlemleri, hayalleri doğrultusunda her platformda, her mesele karşısında dik durmuş, bu milletin, bu bayrağın şerefini, onurunu sarsılmadan savunmuştur. Sadece ülke içinde değil tüm dünyada özellikle de mazlum, mağdur halklar nezdinde Türkiye'nin Osmanlı'nın ahvadı olduğunu her zeminde, her fırsatta gr. CHP bugün dahi 27 Mayıs daröstermiştir. AK Parti'nin dış politika vizyonu ile CHP'nin kıyası bile kabil değildir. Bize Pembe İncili Kaftan okumamızı tavsiye edenler, Yunanistan basınında nasıl alay konusu olduklarını unuttular. Hatırlıyorsunuz Sayın Kılıçdaroğlu iktidara geldiklerine 'Yunanistan ekonomisini de kurtaracaklarını' ifade etmişti. Ne diyorsunuz? Kurtarabilir mi? Yunanistan'ın en büyük gazetesi de 'Dayan Yorgo, Kılıçdaroğlu geliyor' diye haber yapmıştı."
"SAYIN KILIÇDAROĞLU, SEN BAASÇISIN"
Başbakan Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun bir ABD'li yazarın kuyruğuna takılıp 'İsrail'de basın ve düşünce özgürlüğü olduğunu' savunduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Şimdi buyursun Sayın Kılıçdaroğlu, İsrail'in Nobel ödüllü Alman yazar Günter Gras'a koyduğu ülkeye giriş yasağını izah etsin bakalım, neyle izah edecek? Hani dış politikayı 'İsrail'in kirli çamaşırlarını yıkamak' olarak görüyor ya, buyursun İsrail'in bu tavrını da temize çıkarsın. Alman yazar Günter Gras sadece ve sadece İsrail'i ve nükleer silahlarını eleştiren şiir yazdığı için İsrail'e girişi yasaklandı. Hem o Amerikalı yazarın hem de yol arkadaşı Sayın Kılıçdroğlu'nun bu yasağı nasıl savunacaklarını
açıkçası merak ediyoruz. Suriye'deki Baas rejimi ile benzer zihniyeti, benzer kafayı taşıyan biri bize dış politika konusunda tavsiyede de bulunamaz, yol da gösteremez. Sayın Kılıçdaroğlu, sen Baasçısın. Kendi ülkesini, ekonomisini kötüleyen birisi bize Pembe İncili Kaftan'dan söz edemez."
"DİYET HİKAYESİNDE KENDİSİNİ GÖRECEKTİR"
Kılıçdaroğlu'nun en iyi bildiklerini tavsiye etmekten vazgeçmesini ve önce Ömer Seyfettin'in 'Diyet' adlı hikayesini okumasını tavsiye eden Başbakan Erdoğan, "O hikayeyi okursa, Sayın Kılıçdaroğlu orada bizzat kendisini görecektir. Sayın Kılıçdaroğlu o hikayede diyetini ödemeyen bir insanın özgür olamayacağını görecektir. Geçmişiyle yüzleşmediği sürece, geçmişin diyetini ödemediği sürece CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturmasını isteyenlere diyet borcunu ödemediği sürece Kemal Kılıçdaroğlu darbelere karşı çıkamaz, darbelerle hesaplaşamaz. Sayın Kılıçdaroğlu en başta şunu anlamalıdır; aynı zamanda hem Ergenekon'un avukatı hem de darbe karşıtı olunmaz" şeklinde konuştu.
"DARBELERİN KUVÖZÜNDE SADECE CHP YETİŞMİŞTİR"
Kılıçdaroğlu'nun 'AK Parti'yi 28 Şubat üretti' diyerek güya 28 Şubat'ın üstünü örtmeye ve soruşturmayı sulandırmaya çalıştığını söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sene 97, AK Parti nerede? Yok. AK Parti ne zaman kuruldu? 2001. AK Parti'yi bu millet üretmiştir. Nerede? Afyon'da. Peki sizi o genel başkanlık koltuğuna kim oturttu? Siz önce bununla yüzleşin. Bir taraftan genel başkanını ziyarete gidiyorsun, 'aday değilim' diyorsun. Ertesi sabah adaylığını açıklıyorsun. Bu millet ne söylediğinize değil ondan önce ne yaptığınıza bakar. Merak ediyorum bu CHP nereye gidiyor? CHP'ye gönül veren kardeşlerin bunu dikkat etsin, CHP nereye gidiyor. 28 Şubat'a, 27 Nisan'a selam duracaksınız, 27 Mayıs'tan övgüyle bahsedeceksiniz sonra da çıkıp 'AK Parti'yi 28 Şubat üretti' diyeceksiniz. Bu ülkede darbelerin kuvözünde sadece CHP yetişmiştir. Kue CHP bugün dahi 27 Mayıs darsura bakmayın, kimseyi inandıramazsınız. Daha ilk günden 'intikam' kelimesini telaffuz edenler, milyon kere de 'darbe karşıtıyım' deseler samimiyetlerine kimseyi ikna edemezler. Biz intikam duygusu içinde asla değiliz. Süreç, hukuki bir süreçtir. Hukukun gayesi de intikam almak değil, adaleti tesis etmektir.
Ucu her nereye varıyorsa, kime ulaşıyorsa, sorumluların ortaya çıkarılması ve yargılanması için biz üzerimize düşeni yaparız ve yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü halkımıza gittik 12 Eylül'de bize yüzde 58'le bu görevi verdi."
ERDOĞAN, CHP DÖNEMİNDE CAMİ VE MESCİTLERİN SATILDIĞINA İLİŞKİN 9 BELGE GÖSTERDİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP döneminde camilerin kapatıldığını, satıldığını, ahıra dönüştüğünü söylediklerinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun şiddetle karşı çıktığını belirterek, "1926-1950 arasında 513 camii satılıyor. 327 camii arsası ki bunların da çoğunun üzerinde cami var, bunlar da satılıyor. Bin 70 mescit satılıyor. Bunlarla birlikte kilise, manastır, türbe, mezarlık, imaret, darüşşifa ve benzeri çok sayıda tarihi eserin satışı yapılıyor. Toplamda 3 bin 411 adet
hayrat, vakıf taşınmazının satışı gerçekleşiyor. Bunların tamamının belgeleri elimizde" dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin meclis grup toplantısında CHP döneminde cami ve mescitlerin satıldığına ilişkin 9 belge gösterdi. CHP döneminde camilerin kapatıldığını, satıldığını, ahıra dönüştüğünü söylediklerinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun şiddetle karşı çıktığını belirten Erdoğan, "Ben bu zatın kılavuzunun kim olduğunu bilmiyorum, sıkıntı biraz orda" dedi.
"KILIÇDAROĞLU BİZDEN DİNLEMENE GEREK YOK, SEN O YOL ARKADAŞINA GİT..."
Kılıçdaroğlu'nun kendisine itiraz etmekle kalmayıp, değerli bir ilim adamı olan ve makamının saygın olduğu Diyanet İşleri Başkanı'na da son derece münasebetsiz ve edep dışı bir üslupla dil uzattığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti: "Burayı Sayın Kılıçdaroğlu'nun dikkatle dinlemesini, bilmediği, bilmeden konuştuğu tarihini öğrenmesini tavsiye ediyorum. Şu anda Sayın Kılıçdaroğlu'nun yol arkadaşlığı yaptığı bir zat var. Eski başbakanlardan, eski cumhurbaşkanı Bu zat şapkasını kaptırmaz, şapkasını alır gider ama 12 Haziran seçimlerinde Kılıçdaroğlu ile al takke ve külah yapmaktan kaçınmadı. Şimdi Kılıçdaroğlu'nun savunduğu, sahip çıktığı 28 Şubat'ın özenle dışında tutulmasını istediği zat 1966 yılında Başbakanken CHP'nin camileri kapattığını ifade ediyor. İsmet İnönü Başbakanın bu ifadesi karşısında çıkıyor, 12 Ekim 1966'da bugün Kemal Kılıçdaroğlu'nun takındığı tavrın aynını takınıyor. İnönü 'Acaba cumhuriyetin hangi devrinde camiler kapalı ve ibadet yasak olmuştur? Hiçbir zaman olmamıştır' diyor. Yani bugünkü Kılıçdaroğlu ne diyorsa o günkü İsmet İnönü aynısını söylüyor. Demek ki dersi oradan almış. Bütün CHP'lilerin şeyi budur; 'İbadetinizi mi yapamadınız, ezan mı sustu, namaz mı kılamadınız? Müslüman'ın görevini sadece bu
çevrede kısıtlı olduğunu bilecek kadar bunlar cahil. Sayın Kılıçdaroğlu bizden dinlemene gerek yok. Sen o yol arkadaşına git eğer 'dün dündür bugün bugündür' demezse Sana CHP zulmünü, kapanan camileri o yol arkadaşın gayet tafsilatlı biçimde anlatacaktır. Ama yeter ki 'dün dündür bugün bugündür' demesin."
CAMİLERİN KAPATILMASINA İLİŞKİN MEKTUPLAR
Başbakan Erdoğan, İnönü'nün bu açıklamasının ardından 19 Ekim 1966'da Yeni İstiklal Gazetesi'nin 'vatandaşı ispata çağırıyoruz' diye bir kampanya başlattığını belirten Erdoğan, bunun üzerine gazeteye Türkiye'nin tüm illerinden mektuplar yağdığını söyledi. Diyarbakır'dan bir Hıristiyan Ermeni vatandaşın gönderdiği mektubu okuyan Erdoğan, şunları kaydetti:
"'İnönü'nün yalanlarına karşı yaptığınız ispat çağrısına Diyarbakır'dan haykırarak cevap yazmayı uyruğu bulunduğum Türkiye'ye karşı vazife bilerek sesleniyorum. Ben gerçi bir Hıristiyan'ım. Ama bütün dinlerin karşı olan ve nihayet ortanın solu olduğunu ağzıyla da ispatlayan bu zatın faaliyetini arz edeyim: Müslümanların Kurşunlu Camii veya Fatih Paşa Camii dedikleri ibadethane 1941-1942 yılında depo yapılıp kapatılmıştır. İçerisine pek az miktarda kütüklük, kama, hançer, at eğeri gibi döküntü konmuştur. Avlusunda 8-10 adet hurda at arabası takoza alınmış ve önüne da nöbetçi dikilmiştir. Bu meyanda bizim Latin kilisesine de güya bu camideki mühimmatı koruması bahanesiyle bir manga asker yerleştirilmiş, dini ibadethanemiz için, af edersiniz, tuvalet olarak kullanıyorlardı' diyor. Bunu satırları bir Ermeni vatandaş yazıyor. Sayın Kılıçdaroğlu, bak bunları iyi öğren."
"CAMİLERDE KADIN OYNATILIP, ŞARAP İÇİLDİ"
Başbakan Erdoğan, Çorum'dan, Muğla'dan, Malatya'dan, Ankara'dan, Kayseri'den Karaman'dan, Türkiye'nin tüm il ve ilçelerden gazeteye mektup yağdığını belirterek, Muğla'dan bir vatandaşın 6 caminin depo yapıldığını, 'kadın oynatılıp şarap içildiğini' yazdığını aktardı. Erdoğan, "Bütün bu yürekler acısı hareketlere mani olmak maksadıyla mücadelede bulunan zamanın müftüsü Münir Özsay Vali tarafından görevinden azledilmiştir" dedi.
Erdoğan, Kahramanmaraş'tan bir vatandaşın da mektubunda, '1945 senesinde Maraş Türkoğlu Cumhuriyet Mahallesi'ndeki Ulu Camii kapatılmış, caminin açık kalan kapısından giren hayvleapkasını kaptırmaz, şanlar burasını bir ahır haline getirmişlerdir. Aynı şekilde 1947 senesinde Şeker ve Hatuniye camileri da kapatılmıştır. Şeker Camisi ambar, Hatuniye Camii de karakol olarak kullanılmıştır' yazdığını bildirdi. Erdoğan, Balıkesir'den Çavuş lakaplı Mehmet Altınöz'ün ise, gazeteye çok manidar bir mektup gönderdiğini belirtti. Erdoğan'ın okuduğu mektup şöyle devam etti:
"Sayın muhalefet lideri İnönü, son konuşmalarında, 'Cumhuriyet hükümetleri döneminde hiçbir cami ve mescit kapatılmamıştır, ibadete açık tutulmuştur' diye milletin gözünün içine baka baka utanmadan ve sıkılmadan bu yaştan sonra yalan söyleyerek ve hakikatleri tahrif ederek milleti yanıltmak istemektedir. Balıkesir vilayetinde Zağnos Camii müstesna bütün camiiler kapatılmış, içlerine ot, saman, hayvan semeri, postal, askeri malzeme depo edilmiştir. Bu millet bir daha CHP'yi her ne pahasına olursa olsun tekrar başına geçirip eski aç, sefil ve perişan günlerine dönmek niyetinde değildir. Devirler değişti Paşam, kafalar değişti. Paşam, arayıp arayıp bulamadığınız saf ve aptal köylü kalmadı. Hepsi gözünü dört açtı. Seni de senin devrini de gördü. Ve bugünün kıymetini daha iyi anlıyor. Senin zamanında bu millet çarık alamıyordu, şimdi ayakkabı giyiyor. Bizi artık rahat bırak. Şimdi kazandığımız hürriyeti bize çok görme Paşam. Allah'tan size insaf ve merhamet, millete de sabr-ı celalet ihsan eylemesini dua ederim, çok muhterem Paşam."
9 BELGE
Başbakan Erdoğan, camilerin kapatılması, müzeye, depoya çevrilmesi, metruk halde bırakılarak ahıra dönüşmesi ve bu değişim dönüşümün 19 Kasım 1935'te çıkartılan yasayla başladığını belirterek, ilk belgenin Resmi Gazete'de yayınlanan bu yasa olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Belge bir, 'Camilerin Satışını Mümkün Hale Getiren Yasa; Resmi Gazete. Çıkarılan kanunda şu ifade var. Sayın Kılıçdaroğlu belge konuşuyor, bak. 'Tasnif harici cami ve mescitler ulusal mevzuata göre kendilerinden başkaca istifade edilmek üzere kapatılır'. Bu kanunun çıkmasının ardından Türkiye'nin hemen her vilayetinde, her kasabasında camiler kapatılmaya başlıyor."
Nerede ne kadar cami kapatıldığını, satıldığını, başka amaçlarla kullanıldığını gösteren bir cetvel bulunduğunu belirten Erdoğan, "Belge iki; işte cetvel. 1926-1950 arasında 513 camii satılıyor. 327 camii arsası ki bunların da çoğunun üzerinde cami var, bunlar da satılıyor. Bin 70 mescit satılıyor. Bunlarla birlikte kilise, manastır, türbe, mezarlık, imaret, darüşşifa ve benzeri çok sayıda tarihi eserin satışı yapılıyor. Toplamda 3 bin 411 adet hayrat, vakıf taşınmazının satışı gerçekleşiyor. Bunların
tamamının belgeleri elimizde" diye konuştu.
BAKANLAR KURULU KARARLARI
Üçüncü belgenin İsmet İnönü imzalı bir Bakanlar Kurulu kararı olduğunu belirten Erdoğan, kararda, "Sivas'taki Ulu Camii'nin bakım ve onarım giderleri devlet bütçesinden ödenmek şartıyla devlet müzesi yapılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı'na tahsisi, adı geçen bakanlığın isteği üzerine Bakanlar Kurulu'nca 09.03.1948 tarihinde kararlaştırılmıştır" yazdığını söyledi. Elindeki dosyayı gösteren ve bu dosya içinde camilerin amaçları dışınleapkasını kaptırmaz, şda kullanılmak üzere satışına izin veren çok sayıda Bakanlar Kurulu kararı bulunduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, "Ben belgelerle konuşuyorum. Sayın Kılıçdaroğlu, sen neyle konuşuyorsun? Kılavuzunu değiştir. Bu yanlış kılavuzlarla akıbetin iyi değil. Ben CHP'ye gönül veren kardeşlerime de sesleniyorum; İnanıyorum ki sizin mayanız sağlam ama önünüzdeki genel başkan sıkıntılı" dedi.
"CUMHURİYET TARİHİNDE YANIKLI İZ BIRAKMIŞTIR"
Dördüncü belgede 'millet uyanmasın' diye, camilerin satış ilanı verilirken 'camii ve mescit' yerine 'harap vakıf bina' denilmesi talimatı verildiğini belirten Erdoğan, beşinci belgenin de Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün 'önemli ve acele' notuyla Başbakanlığa gönderdiği bir yazı olduğunu söyledi. Erdoğan, "Yazıda aynen şu ifadeler var; Tarihi ve mimari bakımdan çok değerli olan Üsküdar'da Atik Valide Camii ve müştemilatından Atik Valide Tekkesi ile Efkan Tekkesi, Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu hilafınca Vakıflar Müdürlüğü'ne haber verilmeksizin işgal edilmiş ve yapılan teşebbüs sonunda yalnız Efgan Tekkesi'nin havuzlu odası boşaltılarak içinde hayvan bağlı bulunan Atik Vali Tekkesi odalarının işgaline devam edilmektedir. Bu eserler ve Efgan Tekkesi'nin havuzu emsalsiz, ince ve kıymetli yadigarlardır. Vukuu bulan bu gibi tecavüzler şüphesiz ki layıksız ve acıklıdır. Üsküdar'da birkaç hayvan alacak kiralık bina bulmak zor bir şey değildir. Cumhuriyet tarihinde yanıklı iz bırakacak bu gibi hallere son verilmesini icap edenlere tebliğine müsaade buyrulmasını önemli arz ve rica ederim, Vakıflar Umum Müdürü. Evet, işte buna benzer pek çok hadise bu yazıda da ifade edildiği gibi Cumhuriyet idaresi tarihinde maalesef yanıklı iz bırakmıştır."
Beşinci belgenin Karacabey kasabasından bir vatandaşın Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne yazdığı dilekçe olduğunu belirten Erdoğan, Vakıflar'ın da dilekçeyi Başbakanlığa gönderdiğini söyledi. Erdoğan, "Dilekçede, 'Kazada mevcut camilerin tamamen cihet-i askeriyece işgal edildiğinden bahisle, Ramazan'da cemaatle namaz kılınmak üzere cemaati çok olan Ulu Camii'nin tahliyesi istirham ediliyor. Evet, Karacabey'de namaz kılacak yer kalmamış, ramazanda namaz kılacak yer kalmıyor. Vatandaş Ulu Camii'nin tahliye edilmesini istiyor, ona da müsaade edilmiyor" dedi.
Başbakan Erdoğan, 2. Dünya Savaşı'nı bahane edip camileri askeri amaçlarla kullanan dönemin hükümetinin camilere gereken hürmeti göstermediği gibi buraları tahrip ederek tarihi eserlere de çok ciddi zarar verdiğini söyledi. Diğer bir belgeye göre, Gaziantep'teki Selim Efendi Camii'nin CHP'ye satıldığını belirten Erdoğan, "Ama Kılıçdaroğlu'nun bundan haberi yok. Çok manidar. CHP burayı teşkilat binası olarak kullanıyor. Buyurun belge" dedi.
Bir başka belgeyi daha gösteren Erdoğan, "Edremit'teki Yıldırım Camii de Halkevi yapılmak üzere CHP'ye satılıyor. 300 lira bedelle CHP'ye satılıyor. Ama Sayın Kılıçdaroğlu'nun tabii bunlardan haberi yoktur. Çünkü kılavuzları başka şeylerle uğraşıyor. Kendisi 'geceleri dikkatle geçirin' diyor ama geçirmiyorlar" dedi. Erdoğan, bir diğer belgeye göre, Osmangazi İlçesi Tophane Mahallesi'ndeki camiinin muhafız birliğine teslim edildiğini ifade ederek, "O döneme ait yüzlerce gazete kupüründen biri. 20 Nisan 1936. Cumhuriyet Gazetesi, nasıl? Bleapkasını kaptırmaz, şu ne insafsızlık. Seferihisar'da tarihi bir cami ahır yapılmış. Bu dosya içinde tek parti döneminde camilerin satışına, depo olarak kullanılışına, ahır yapılmasına, ağıl yapılmasına, Halkevi ve parti binası yapılmasına, dair onlarca, yüzlerce haber kupürü
bulunuyor" dedi.
"DİYANET İŞLERİ BAŞKANINDAN ÖZÜR DİLE"
Kılıçdaroğlu'na seslenen Erdoğan, "Sayın Kılıçdaroğu önce Diyanet İşleri Başkanımızdan, o makamdan özür dile. Seni, sana değer vererek Kutlu Doğum Haftalarına çağıran bir Diyanet İşleri Başkanına sen edebe adaba mugayir şekilde ondan 'onurun varsa bunları açıkla' diyorsun. Bunları gel bize sor. Ben de şimdi özellikle grup başkanvekili arkadaşlarımı göreve çağırıyorum. Bunları Meclis gündeminde kayda gidin. İşte belgeler burada. Çünkü bunun cevabını verecek makam biziz, Diyanet İşleri Başkanlığı değil.
Camilerden Diyanet İşleri Başkanlığı sorumlu değildir, camiiler Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün mülkü durumundadır. Diyanet, camilere sadece hizmet götürür. Yani imamını, müezzinini, kayyumunu, vaizini atar. Adeta işletir. Ama bu adam bunu bilmiyor ki? Diyanet İşleri Başkanından cevap istiyor. Cevap verecek mercii Vakıflardır, yani bizden isteyeceksin. Şimdi ben de grup başkanvekillerine diyorum ki; belgeler ortada bunarlı usturuplu biçimde kayıtlara girmekte fayda var. Kendisine de diyorum ki; yanlış adres seçtin. Diyanet İşleri Başkanımızdan ve makamdan özür dile ve bu ülkede ayrımcılığın tarafı olmadığını ortaya koy. Ki ne dersen de bu konuda yerin belli, yurdun belli, her şeyinle ortadasın. Ama bunu bana söylemek düşmez. Çünkü AK Parti 75 milyonu kucaklaşan bir parti. 780 bin kilometrekarelik vatan toprakların kucaklayan bir parti olarak bunu söylemek bana düşmez. Bunu özellikle şu televizyonlarda tartışma yapanlar, köşe yazısı yazanlar ortaya koyacak.
Sayın Kılıçdaroğlu sen tarihinde gurur duymayı bırak da, tenezzül edip önce tarihini öğren. Okumaya vaktin yoksa 12 Haziran'da yol arkadaşın olan o zatın dizinin dibine otur, o sana CHP tarihini çok iyi anlatacaktır. İstediğin kadar inkar et, istediğin kadar pişkinliğe vur, senin tarihin bu milletin yüreğinde hiç bilinmeyecek yanıklı iz bırakmıştır. Bunları belgeleriyle ortaya dökmeye devam edeceğiz. CHP zulmünü anlatmaya devam edeceğiz. Değişemeyen CHP'ye kendi tarihini yine biz öğreteceğiz. Onun için, nereye yanaşıp nerede iskandil attığını çok iyi düşünmesi lazım. İyi düşünmezse anında cevabını bizden alacaktır."