“Tekrar edelim, hangi tekliflerle karşılarına çıkarsak çıkalım, hatta tarihi ve coğrafi bütün haklarımızdan feragat edelim, yanlarında ‘uşak olarak’ bir lokma bir hırkaya razı olalım yine anlaşmaya hiçbir zaman ne imzalarını atarlar ve atsalar bile, kökümüze kibrit suyu dökmekte devam edeceklerdir.
Rum’un dünkü kafasını değiştirmesi ancak güneşin aksi istikametten doğduğu gün mümkün olabilir”.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs Barış Harekatının 37. yıldönümünde siyasetçilerin bildik söylemleri bazı yüreklerin serinlemesine neden oldu. Ateşli söylemlerin günün anlamına uygun olduğunu kaydetmek durumundayız. Bu güzel söylemler, yıllardır benzer görüşlerin yinelendiği noktada buluşmayı da sağlamış oldu. Bu güne değin statükocu olarak tanımlanarak suçlananlarla aynı noktada buluşulmasını kazanım olarak görüyoruz. Aradan geçen zaman süreci, bazı kişilere de doğrularla gerçekleri öğretmiştir diye düşünüyoruz. Gelinen bu noktadan sonra geleceğe olan güvenin pekişmekte olduğuna da inanmak durumundayız.
Bu güne değin mendil büyüklüğündeki ülkeye karşı Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının yeterince savunulamadığına dikkat çekmek istiyoruz. Karşı tarafa verilen kozlarla uzlaşma zemininin Rumlara doğru kaydığının da bilinmesi gerekiyor.
Geçmiş geçmişte kalmıştır diyerek önümüzdeki dönemde hiçbir kimseye benzemeden uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı birlikte savunmak zorundayız. Bu nedenle söylemle eylem arasında okyanus olduğunun bilincinde olarak çalışılması, gerekli görülmesi halinde de Ulusal Konsey’e işlerlik kazandırılması gerektiğine inanıyoruz.
Yarım asrı aşan bir süredir dünya gündemini uğraştıran Kıbrıs uyuşmazlığında geldiğimiz noktayı çok iyi değerlendirmek herkese düşen bir görevdir. Rumlar, sıklıkla yinelediğimiz gibi Kıbrıs Türklerinin kendilerine teslim olmalarını istemektedirler. Bulundukları konumlarından bir milim dahi geri adım atmamaktadırlar. Konumlarında esneklik göstermek gibi bir düşüncelerinin olamadığına birlikte tanık oluyoruz.
Uluslararası hukuku katlederek Kıbrıs Rumlarını AB’ne alanlar, uyuşmazlığın çözümü konusunda katkı vermesi için özel temsilci atadılar. Temsilci atadıklarını gizlediler ki, Mısır’da yaşamakta olan duyma özürlü sultan bile sonradan duyabildi. Son dönemde Birleşmiş Genel Yazmanı olan kişilerin, “uyuşmazlığın çözümü konusunda ne haliniz varsa görün havasını duyumsatıyorlar. “Biz bu işten bıktık” diyorlar. Bu nedenden olacak AB uyuşmazlığa müdahale etmek kararını almıştır. Bir dönemde yaptıkları benzer atama ile Rumların AB’ne alınmasını sağladılar.
Adada belirli dönemlerde görev yapan özel temsilcilerin uyuşmazlığı çözmek yerine kendi anlayışları doğrultusunda çözme çabasında oldukları da biliniyor. Son olarak atanan AB’nin çiçeği burnundan düşmeyen özel temsilcisi “Türkiye’nin Ankara protokolünü uygulaması durumunda Kıbrıs’ta sorunun çözüleceği” talimatını verdiği duyuruluyor. AB’nin yaklaşımları ile mendil büyüklüğündeki ülkenin yaklaşımlarının bire bir örtüşmekte olduğu, aynı telden çaldıkları bir kez daha ortalık yere çıkmıştır.
Uyuşmazlığın ortalık yere çıktığı günlerden bu yana geçen zaman diliminde dokuz adet kişinin BM Genel Yazmanı olarak görev yaptığı biliniyor. Yine bu sürede uyuşmazlıkla kendilerini ilişkilendiren ülkelerde de pek çok hükümetin göreve gelip gittiği de biliniyor. Olağanüstü çabalara karşın gelinen noktayı da sıfıra sıfır elde var sıfır olarak da tanımladığınızı duyar gibiyiz.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye’nin Kıbrıs’ta çözüm için 2012 tarihinin verilmesini doğru bir yaklaşım olarak değerlendiriyor. Ankara’da İtalya’nın işgüderliği görevini yürüten Carlo Marsili, emekli olduktan sonra konuşmaya başladı. Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Kalkan beldesine yerleşti. Burada yaptığı değerlendirmede “Türkiye’nin AB üyeliğinin Kıbrıs’a bağlanmaması gerekiyor” diyordu.
Mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenlerinden hükümet sözcüsü Bay Stefanos Stefanu, Simerini gazetesinde yer alan açıklamasında Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarını “kabul edilemez açıklamaların müzakere masasında eyleme dökülmesi durumunda müzakerelerin ilerlemeyeceği” değerlendirmesinde bulunuyordu.
AB ile BM, Rum halkının adada uyuşmazlığın çözümünü kabul konusunda endişe duyduklarını gizlemiyorlar. Geçtiğimiz Kasım ayında Financial Times gazetesinde yayınlanan makalesinde İngiltere’nin Dışişleri Bakanı eskisi Bay Jack Straw, “Uluslararası toplum tabuyu kırmalı ve bölünmüş adada kalıcı iki oluşumu düşünmelidir” diye yazıyordu.
Geçtiğimiz gün istifa eden mendil büyüklüğündeki ülkenin hükümetinin istifa gerekçeleri tam olarak bilinmiyor. Bu istifa oturmakta oldukları görüşme masasından kaçabilmek için ortalık yere koydukları yeni bir strateji oluyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…