“Eğer Rum liderliği ENOSİS’i bugün unutmuş olsa, Anayasadan şikâyet etmek için ortada hiçbir sebep kalmayacaktır. Anayasa aleyhindeki bugünkü şikâyetler, şimdiki şekli ve ihtiva ettiği garantilerle bunun ENOSİS yolunda aşılmaz bir mânia oluşundan ileri gelmektedir.”. 1980 Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs’ta konuşlu bulunan BM Barış Gücü’nün görev süresi 31 Ocak 2014 tarihine kadar uzatıldı. (05 Temmuz 2013. 5/2013/392) 2114 sayılı Rapor 13 lehte ve Azerbaycan ile Pakistan’ın çekimser oylarıyla kabul edildi. Mendil büyüklüğündeki ülke bu kararın iki maddesine itiraz etti. İtirazının kabul edilmesinden duydukları memnunluğu da gizlemiyorlar. Bilindiği gibi evlerinden işlerine veya tarlasına bahçesine gitmek için ayrılan Türklerden 1963 yılından bu yana haber alınamıyordu. Kıbrıs Barış Harekâtı öncesinde Makarios’çu Grivas’çı kavgasına tutuşan Rumlar birbirlerini acımasızca öldürdüler. Mezarlığa getirilen yaralı olan Rumların bile canlı olarak gömüldüklerini defin işlemini yapan papazlar doğruluyorlardı.
Barış Harekâtı’nın başlaması ile esir alınan Rum ve Yunanlı askerler güvenlik açısından Türkiye’deki hapishanelere getirilmişlerdi. Olayların normale dönmesi sonrasında bu esirlerin geri götürülerek görevlilere teslim edildikleri biliniyor. Rumlar bu kişileri kayıp olarak tanımlıyorlar ve her 20 Temmuz günü posta zarflarının üzerine 1619 rakamını vuruyorlar. Kendi suçlarını bastırabilmek için Türkiye’ye götürülen esirlerin öldürüldüğü yalanını BM Güvenlik Konseyi’ne taşıdılar. 2114 sayılı Rapora mendil büyüklüğündeki ülkenin isteği üzerine değişiklik yapıldı.
Kayıpların tespiti konusunda yer alan ve sadece “kuzey” sözcüğünün kullanıldığı cümlede değişiklik yapıldı. Değişiklik Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi’ne tam ulaşım sağlanması gereken taraflar arasına Türkiye’nin de eklenmesi şeklinde gerçekleşti. Türkiye’nin yapılan bu eklentiden memnun olmadığını ve olamayacağını söylemek istiyoruz. Bu cümlede ne var diyeceksiniz? Bu cümlede çok şeyler var. Yukarıdaki açıklamaları anımsatmak için yeniden yazma gereğini duyduğumuz için çok şeylerin olduğuna vurgu yapıyoruz. Bu karar üzerine Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi Türkiye’de araştırma yapmak için başvuru da bulunacak. O dönemde Adana ve Amasya cezaevlerinde güvenlikleri sağlanmasına karşın adı geçen illerde araştırma gerekirse kazı yapılacak. Bu yaklaşımı Türkiye’yi köşeye sıkıştırarak zora sokmayı amaçlayan bir yaklaşım olarak da okumak olasıdır.
Böyle bir ortamda çözüm görüşmeleri için geri sayım başladı. Rumlar yeni bir manevra yapmadıkları takdirde Ekim ayında görüşmeler başlamış olacak. Böyyük diplomat havalarındaki Bay Aleksandr Dovner görüşmeler için “zamanın kölesi olmamamız önemlidir” diyor. Görüşmecilerin düzeyinin düşürülmesini ise, “liderler BM temsilcileriyle her gün görüşemezler buna karşın müzakereciler görüşebilir” diyerek düzey konusunu görmezden geliyor. Bu yönteminde denendiği ve sonuç alınamadığı bilindiğine göre zamanın kölesi olmayanlar yeniden köleliğe talim edeceklerdir.
Yarım asırlık görüşme sürecinde Kıbrıs uyuşmazlığının konuşulmadık konusunun kalmadığı sıklıkla yinelendiğine göre sil baştan başlanıyor havasını basmak kölelik ötesi bir durumdur. İki bölgeli iki toplumlu yapının dışında çözüm aranmayacağı da belli olmuştur. Bay Dovner’in Rum tarafının müzakereleri daha yapıcı bir zemine getirebileceklerini söyleyip köşe avukatlığına soyunması uyuşmazlığın özünü bile kavrayamadığının göstergesidir. Yapılacak olan müzakerelerde doğalgaz arayışlarının masaya getirilip getirilmeyeceğini bilmediğini ve kendisinin de bu konuya girmemesi gerektiğini savunuyor. Süreç içinde beklenerek bazı şeylerin görüleceğini de Bay Dovner kaydediyor. O zaman Bay Dovner’e sormak gerekiyor. Bu görüşmelerin yapılmasına neden gerek duyuluyor.
BM’de genel bir ilke kararı vardır. Uzun sürede çözülemeyen sorunların veya uyuşmazlıkların nadasa bırakılarak var olan durumun korunması kabul görüyordu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden küçük devletçikler bile uluslararası toplum tarafından kabul görüyor. Kıbrıs Türklerinin bu haklı durumları neden kabul görmüyor. Kıbrıs Türkleri herhalde Rumlara teslim olmamakla büyük suç işlemişlerdir. Bunun gerçekleşmesi beklentisi içinde olanların avuçlarını iyice yalamaları kaçınılmazdır. Çünkü bizler bu adanın sahibiyiz...
Kıbrıs Türk’ünün bağrından çıkan ve üzerinde yaşadığımız topraklarda var olabilmemiz için kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın 55. Onur yılına ulaşmış bulunuyoruz. Şehitlerimizi rahmet ve saygı ile anıyoruz. Gazilerimize ve mücahitlerimizin de sağlıklı bir yaşam sürmelerini istiyoruz. TMT artık tabu olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle de geleceğimiz olan genç kuşaklara anlatılması ve okutulmasının zamanı gelmiş hatta çoktan geçmiştir. Kişilere göre tarih yazılamayacağına göre doğruları gerçekleri sen kurdun ben kurdum kısır tartışmalarını geride bırakmamız gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız…