MENÜ
Erzurum 15°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kentte Bir Yürüyüşten Çıkarımlar...
İsmail Bingöl
YAZARLAR
15 Kasım 2011 Salı

Kentte Bir Yürüyüşten Çıkarımlar...

 
                                                                       "Ve nefret kenti kuşattığında yüreğine tutun"
 
            Bir hüzün yürüyüşü bu... Sessiz ve düşünceli adımlarla mesafeleri adımlayışımız... Her geçtiğimiz noktada hüzünden bir işaret bıraktığımız... Gâh iki damla yaşla... Gâh mahzun bir bakışla... Gâh kırık dökük iki mısrayla... Yaşadıklarımıza... Yaşayamadıklarımıza... Uzak iklimlere gönderdiklerimize...
            İçinde; bütün bir dünyanın gizlendiği sözü söyleyecek birini bulamamışlığın acısını beraberinde taşıyan bir yürüyüş bizimkisi... Hüzün yürüyüşü... Caddelerde başlayıp, "kalbe daha yakındır" denilen sokaklarda, şehrin terk edilmiş, bibaşına bırakılmış, sesleri yok edilmiş, öksüz ve yetim, yıkık ve harap sokaklarında devam eden...
            Bir sabah vakti, masmavi bulutlarla süslü, açık ve berrak bir gökyüzü altında sürerken bu yürüyüş... Gökyüzüne ser vermiş dağların eteğinde kurulu şehre melûl melûl bakarak geçmişi sorgularken... Ve akşam olunca, yıldızlar hikâye ederlerken kendilerine bakıp dilek tutanları... Düşünürken; hayalleri tükenmiş, umutları; zorlu hayat yürüyüşünde yarım kalmışları... Öyle bir iç çekiş kopup gider ki sizden... Yarılacakmış sanırsınız yüreğinizi... İşte öylesine bir yürüyüştür bu... Bir hüzün yürüyüşüdür bu...
            Göğsünü dolduran sitem rüzgârlarını haykıracağı bir can ve bir mekân bulamamış genç kızın, cihanı velveleye vermesi gereken bakışlarında tüllenendir bu... Bir titrek bakıştır. Bir acı yalvarıştır. Bir iç döküştür. Atılan taşın yerini bulmayışıdır. Zamana direnemeyen bir gülün erken boyun büküşü, soluşu, bir yaprağın, kendini tutmasını beceremeyen ağaca kahredişidir. Bir hüzün yürüyüşüdür bu...
            Kendinin ve başkalarının hayatını yazmak için çabalarken kulak verilen bir iç sestir. Her kelimede yeniden tekrarlanan, her cümlenin bitişinde yeniden sorgulanan bir sestir bu... "Biz hüznün çocuklarıyız, siz sevinçlerin... Biz hüznün çocuklarıyız ve hüzün, şerli kalplerin civarlarında yer tutmayan bir ilahın gölgesidir. Biz hüzünlü ruhların sahipleriyiz ve hüzün küçük ruhların alamayacağı kadar büyüktür. Biz gözyaşı döker, biz ağlarız. Ey gülenler; kim gözyaşlarıyla bir kere yıkanırsa hayatın sonuna kadar pak olarak gider." (Halil Cibran, Fırtınalar,s.43)
            Ruha ulaşan her nağmenin ruhtan bir parça koparması... Kopan her parçada sapsarı bir yalnızlıkla buluşulması... Buluşulan noktada başka yalnızlar için ağlanılması... Ve yenilgilerin savurduğu hayatlar için üzülmeyi başarabilmektir bu yürüyüşün amacı. "Biz ağlarız, çünkü dulun perişanlığını, yetimin bedbahtlığını görürüz. Sizler gülersiniz. Çünkü, altının parlayışından başka bir şey görmezsiniz. Biz fakirin inleyişini, mazlumun feryadını işittiğimiz için ağlarız. Siz kadehlerin çın çın seslerinden başka bir şey duymadığınız için gülersiniz." Halil Cibran, Fırtınalar, s.44)  O işte... Hüzün yürüyüşü...
            Yürüyüş... Ve bu kentte... Kirlenen... Kirletilen... Kirliliği günbegün artan bu kentte. Bu kent, bildiğiniz o kent ( o şehir) değil. Evler; seslerin birbirine karıştığı o evler değil. Sokaklar; o eski sokaklar değil. Caddeler; alıştığınız, selâm ve muhabbetle yüklü caddeler değil. Ve en önemlisi; dostluklar; samimiyetten kaynaklanan, o eskimeyen, araya menfaatin, paranın ve makamın girmediği dostluklar değil. Her birimiz, bir kuytuda nisyâna terketmişiz hayatı anlamlı kılanları. Arkadaşlıklar, akrabalıklar, kardeşlikler, yeni zaman boyutunun pespâye şeklini almak üzere..."Yenildik sana ey zaman, bu kesin fakat yine de / Yine de demek isterim derdimi ." üç beş cümle ile de olsa…
            Ama siz yine de bırakın hüzün yürüyüşüne kapılanları... Dile getirdiklerini atın bir kenara zamanı geçmiş bir eşya gibi... Siz yürüyün kamusal alanlarda belirlediğiniz hedeflerinize doğru... Bu yazılanları da, zor zamanda yazılmış hezeyanlar olarak kabul edin...
            Siz yürüyün... Yine de yürüyün… İnsana dair ne varsa geride bırakarak hedeflerinize doğru…
 
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 ahmet bayburtlu
 29 Kasım 2011 Salı 17:30
Erzurumu, mert,doğru,insani özellikleri gelişmiş dadaşların diyarı olarak tanıdık,hep öyle kalır inşallah..
 ali
 18 Kasım 2011 Cuma 19:28
Çok güzel bir yazı elinize sağlık.Ama suçun yüzde 51'i Bizlerindir.Bizler anne baba oalarak çocuklarımıza Erzurum adına ne verdik.Bu şehrin maneviyatından ne kattık,hoşgörüsünden saygısından sevgisinden muhabbetinden bu çocuklara ne kattık ki bu çocuklarda böyle oldular.Cadde de yürürken selam yok saygı yok niye çocuğa öğretilmedi ki bu senin büyüğündür bu senin küçüğündür diye.Çocuğa Erzurum'luluk nedir öğretmedki ki...!!! Dadaşlık nedir bilmiyorlarki.Bildikleri bir kaç şey var internet kafe telefon vb şeyler.Erzurum muhafazakarmış ne alaka çocuklarımızı gençlerimizi Allah aşkına deyin bir cuma namazına bir bayram namazına götürebiliyorumuyuz???Çocuklarımıza bayramlaşmayı öğretemiyoruz biz ya.Bayram nedir bilmiyorlar. Bütün vebal bizlerindir.Ne ektiysek onu biçeceğiz.Çünkü bizler çocuklarımıza birlik beraberlik de öğretmedik.bu sebeple çok şeyide kaybettik.yani müstehakız.dostluk da öğretemedik.sebebi etrafımızda ki dostlarımızla olan ortamlarımıza çocuklarımızı sokmadık
 Ömer BUDAK Birlik Haber Sen Gnl.Bşk.Yrd.
 18 Kasım 2011 Cuma 15:40
Değerli üstadımız saygı değer abimiz yazınıza istinaden bende bir ekleme yapmak istiyorum: Biz artık öyle insanlar olmuşuzki kendi yetişdirdiği değerine sahip çıkmaz hale gelmişiz. Ben çok sevdiğim şehrimden çıkıpta sendikal görevim için Ankara' ya geldiğimde büyük heves ve umut içerisindeydim Türkiye'nin her yerinde bir çok hemşehrim var benim yaptığım bu toplum yararına işte bana destek olurlar hatta Erzurum tamamı ile beni destekler bende şehrime elimden gelen en büyük desteği veririm ümidi içerisindeydim. Fakat gelin görünki hangi hemşehrimin hatta akrabamın kapısını çaldıysam bana sırt çevirdi. Hatta ve hatta bu konuda siz şahsınızdan da destek istememe rağmen siz beni değilde bir başkasını kıramayacağınızı o oralardayken sana destek vermem uygun olmaz diyerek beni kibarca geri çevirdiniz. Şimdi biz değerlerimize bu şekilde sahip çıkmaz isek şehrimizden daha çook giden olur, giden de maalesef dönen olmaz. Bizim de hüzünlenmek için bir nedenimiz kalmaz. Saygılarımla...
 Mehmet NAS
 17 Kasım 2011 Perşembe 11:05
Şehrin yalnızlığında,hepimizin suçu yok mu? Birbirimize tahammül edemedik, erzurumu paylaşamadık ya da erzurumda buluşamadık. Herkes ama herkes bir diğerinin önüne geçmekte yarışıyor. en iyi benim şeklindeki ruhi sapmalar yüzünden erzurum herkes için içinde küçük, dışarıdan ise büyük göründü. Tüccarı, sanatçısı, siyasetçisi önce ben diyor. Herkes kendini özel yaratılmış sanıyor. Kimse kimseyi beğenmiyor. asgari müşterek de yok azami müşterek te..O sebeple ağıtların artık anlamı yok. Erzurumdan önce erzurumlular önce kendilerini bir tedaviden geçirmeli. Erzurum yalnızlaşmıyor, Erzurum, dadaşsoyluluğuna turist kalan kimliğinde erzurum doğumlu olrak yazan, aslında erzurum'un aslıyla buluşamayanlardan uzaklaşıyor. hülasa netice budur ve hülasa çare de yoktur..Nefsine tapanların olduğu yerde gönüller nasıl buluşacak sayın yazar nasıl?
 M.YAŞAR
 16 Kasım 2011 Çarşamba 21:50
Sayın üstadım, haklı olarak çok büyük bir serzenişte bulunup, hüzünleniyorsunuz. Şehirdeki, beşeri münasebetlerin yavanlığından, bir çok zengini varken halkın sefalet içerisinde yaşamasından, o şehir hayatının renkli iken, renksizleştiğinden, komşuluk ilişkilerinin bittiğinden, arkadaşlıkların ve dostlukların olmayışından, münasebetlerin para ve makama göre şekillendiğinden. Gurbette bir Erzurumlu olarak size katılmamak mümkün değil sizin gibi bende hüzünleniyorum. Ama, yinede toprağımı, çocukluk arkadaşlarımı,dostlarımı,komşularımı, şehrimi çok özlüyorum. Sevgi ve saygılarımla
 ahmet sobacı
 16 Kasım 2011 Çarşamba 21:29
Bu ne hüzün be sevgili dostum...bu ne melankoli... Yüreğimi titrettin.Ne kadar duyarlısın, taşına toprağına bağlısın aziz dost...yaşlanıyormuyuz ne...Gençler umutlarını ,yaşlılar hatıralarını hep dillendirirmiş...Sevmek ne güzel şehrini,insanını,taşını ,toprağını...Ben ne kadar Erzurum lu olmasamda çok hüzünlendim,doldum-taştım aziz dost.Her ne kadar taşınsamda-kalsamda sevdalınız bir yürek var yanıbaşınızda...
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2025 Erzurum Gazetesi