MENÜ
Erzurum 12°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Dolmaların Dolabı
Ahmet Göksan
YAZARLAR
24 Aralık 2011 Cumartesi

Dolmaların Dolabı

“Açık konuşalım. Rum tarafına itimadımız kalmış değildir. 1960’taki iyi niyetimizin bize ne kadar pahalıya mal olduğunu yine ancak bizler biliyoruz. İkinci bir tecrübeye nasıl girişebiliriz? Kendimizi nasıl emniyette hissedebiliriz? Bunları daima göz önünde tuttuğumuzdandır ki nihai çözüm olmadan Türk askeri Kıbrıs’tan çekilemez”. 1979
                                                                                                                  Dr. Fazıl KÜÇÜK
 
            Son dönemde yaşanan olumsuzluk ve açmazlardan sonra AB’nin geleceği konusunda karanlık tablolar çiziliyor. Buna karşın adı geçen kurumun sonu mu geldi diye tartışmaların da yapıldığını kaydetmek istiyoruz. Bu konunun sürekli olarak en önde gidenler tarafından da konuşuluyor olması bir hayli düşündürücüdür. Kendi içlerinde birlikteliği ve ortaklığı bile sağlayamayanlar oksijen odasına aldıkları birliğin ömrünü nasıl uzatabiliriz tartışmalarını da sürdürüyorlar. Bu tartışmalardan çıkardığımız sonuç, birliğin bir çıkar ortaklığına dönüştüğüdür. Bu nedenle dağılmanın zamana yayılıp buna göre oluşacağını söylemek istiyoruz.
Olayın bir diğer boyutunda birliğin fonlarından ve yardımlarından nemalananların durumu bulunmaktadır. Bu konumda olanlar, dağılmayı önleyebilmek adına özveride bulunabilirler. Birliğin içindeki en önemli husus ise İngiltere’nin tutum ve yaklaşımıdır. İngiltere’yi birlik içinde zorlamalarla duran konumda saymak fazla haksızlık sayılamasa gerek. Bu nedenle de topluluk içinde sürekli olarak Birleşik Amerika Devletlerinin Truva atı olarak görülmüştür. 1960’lı yıllarda birliğin temelleri atılırken İngiltere topluluğun dışında bırakılmıştır. Bir anlamda Avrupa kıtasından dışlanan bu ülke, Avrupa Serbest Ticaret Birliği ve Bölgesini oluşturdu. Bu nedenden olacak AB para birliğine de katılmadı.
Avrupa’da bu türden birlik ve oluşumlar kurulurken Türkiye’nin sürekli olarak kapının önünde tutularak içeriye alınmadığının bilinmesini istiyoruz. 2000’li yıllardan sonra başlayan süreçte Türkiye’ye ne gibi rol veya roller verileceği tartışılıyor. Son elli yıllık tartışmalara baktığımızda bu acı gerçekle yüzleşiyoruz.
Son günlerdeki bir diğer tartışma konusu Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikaları’dır. AB dönem başkanlığını 01 Ocak 2012’den itibaren üstlenecek olan Danimarka konuya ilişkin sorumluluğu almayacağını açıkladı. O1 Temmuz 2012’den itibaren dönem başkanı olacak mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenleri altı ay öncesinden bu sorumluluğu alabileceklerini açıkladılar. Türkiye AB ile olan ilişkilerini altı aylık dönemde donduracağını açıklamıştı. Ortalık yere çıkan bu yeni durum, Türkiye’nin tuzakla karşı karşıya kaldığının göstergesidir. Gelinen bu nokta ilişkilerin altı ay önce veya sonra kopması sorunu değildir. Türkiye’nin bölgedeki konumudur.
Bu tartışmalar sırasında TBMM çatısı altında yaşanmakta olan tartışmaları talihsizlik olarak gördüğümüzün bilinmesini istiyoruz. En acısı da Uluslararası hukuk kurallarına göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde konuşlu bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir milletvekili tarafından işgalci olarak tanımlanmasıdır. Bu söylemi bilgisizlik ötesi ve kastını aşan bir konuşma olarak da göremiyoruz. Adada asıl işgalci olan faşist uygulamaları ile suçları kesinleşen Yunan ordusudur. Bunun yanı sıra uluslararası anlaşmaları yok sayıp savaş suçu da işlediklerini de kaydetmek durumundayız.
Uzun süredir adada turistik olarak görev yapmanın ötesinde bir işlev üstlenmeyen BM Barış Gücünün görev süresi bu defa ilk kez yedi ay uzatıldı. Mendil büyüklüğündeki ülkenin AB dönem başkanlığını üstleneceği ilk ayda adı geçen gücün görev süresi de sona ermiş olacaktır. Bu yaklaşım Birleşik Kıbrıs diyerek halkların kandırılacağı bir anlaşmanın yapılabileceği tuzağına da düşüleceğinin göstergesidir.
Cyprus Mail gazetesine konuşan Rum Dışişleri Bakanı Bayan Markulli, son olarak yapılan AB zirvesinin sonuçlarından memnun olduklarını çünkü “Bütün meselelerde isteklerinin hemen hemen hepsisini almayı başardık” diyordu.   
Avrupa Parlamentosu’nun sosyalist grup üyesi Rum Antigoni Papadopulou’nun katkıları ile “İnsan Haklarına Saldırı: Kıbrıs Konusu” isimli panel geçtiğimiz günlerde Brüksel’de yapıldı. Bay sosyalist tarafından “BM’de 10 Aralık 1948 de İnsan Hakları Bildirisi yayınlandı. Bu bildiri yayınlandıktan 64 yıl sonra, biz Kıbrıslılar hala insan hakları saldırısına uğruyoruz. 1974 de bizim ülkemiz Türkiye tarafından işgal edildi. 27 yıldır devam eden bir etnik temizlik var” diye konuşarak yaşanan gerçekleri ters yüz ediyordu. Dünyanın değişik yerlerinde bu tür toplantıları düzenledikleri biliniyor. Buna karşın bizler ne mi yapıyoruz diye sorduğunuzu duyar gibi oluyoruz. Kaplumbağanın midesi ile devenin işkembesinin büyüklüğünü tartışıyoruz…
Kıbrıs açıklarındaki doğalgazdan Kıbrıs Türklerine de pay verileceği söylemleri yeniden gündeme taşınıyor. Bunun ötesinde 40 millik boru hattının Türkiye’den geçirileceği duyuruluyor. Belirli zaman aralıklarında bu tür haberler yerlerde süründürülerek duyuruluyor. Bu türden haberlere karşı karnımızın tok olduğunu söylemek istiyoruz. Dolaba koydukları dolmaları diledikleri gibi yemeleri gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2025 Erzurum Gazetesi