MENÜ
Erzurum
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Ve Kıvılcım Alevle Tanıştı!..
Cahit Okcu
YAZARLAR
19 Kasım 2018 Pazartesi

Ve Kıvılcım Alevle Tanıştı!..

Kıvılcım alevle tanıştı…

Sonuna kadar içilmiş sigara gibi önce dudaklardaydı şimdi çöpte…

 Diz çöktü örsün dudaklarında serenatlar…

Kıvılcım alevle tanışınca diz çöktü…

 Artık ne nazariyat kelamdı, ne aksiyon fıkıh, ne altıncı duyunun gizemi tasavvuftu…  Deniz artık kıyı istemiyordu?  Alın sandallarınızı başınıza çalın diyordu salyalı dalgalar!.. Asıl muhakemeyi kaybeden hakikatti, aslı kaybeden asrın mahkemesiydi, Meryem’in kafatasını  karıncalara atan …

Çöp arayan kendini süpürdü, rüzgar yutan duman üfledi.

Ancak, ne asıl kendini ifade edebildi, ne horoz ibiğine yazılan muska silinebildi…

Martı kovuldu, onları beyaz beyaz uzak gemilere taş atar gibi attı eller.

Kıvılcım alevle tanıştı…

Biri gülün  içine kaynar bir tas su döktü, yanardağ çanağından oyulmuş…

Coğrafyaya iltifat için doğanlar bir yana, tarihe iltifat diye doğanların müştereki, teneke sesinde cin dansı etmek…  Yüreği coğrafyaya benzeyenlerle, aklı tarihe benzeyenlere bir hal oldu!.. Kitap sayfalarından çıkamadı kelimeler. Yatak yorgan uzanmış, mışıl mışıl Fatih’in kedileri gibi…  Hakikat o ki bu kitabın bütün sayfalarında gamzeler açık mezarlar gibi kaldı… Sen çiçeğin kini de ve diye kal ki, çiçeğin kinidir belki de diken diken avuçlarına batan, o kaderin pahası desin, ben bu kırmızıya göğün yarası diyeyim.

Bu güneşler sanki göğün yarasıdır…

Oysa, rüzgara kapılan her hakikat dimdik duran bir yalana çarpmadan önce, ateş böceklerinin ışığında mermi seslerinde ritm tutmuş türkü eyleyen bir Cihat vardı…

Beyaz bayatladı…

Beş duyu altı yön kötürümleri arttı…

Beş duyu altı yön kötürümleri sonuna kadar çakılmış çiviler gibiydi bu kitapta.

Kelimeden çok nokta vardı…

Bu kitabın sayfaları alınları soyularak destelenmişti Asya da…

Keman sesinden firari ne kadar göğüs sızısı varsa, insan içinde çalanı aradıkça kendini bulup durdu!.. Her biri ayrı bir gurbet mektubu kadar hasretle çiçeklenmiş duyular, harami nalları altında çiğnenip gitti işte!.. (Ortadoğu, Myanmar, Çeçenistan, Yugoslavya, Türkistan…)

Hep uzağı saklar ya içinde insan!..

Bir günah mezadıdır geniz…

Ne saklarsa onu arayan, ne toplarsa bir tek kendi eksik!..

Nehrin başını yastığa koyduğu uzak deniz…

Nehir ki birikeceği yerde boğulacağından habersiz!..

İnsan bir nehir işte bir tek köprüleri eksik…

Dünden yarına, patlayanlar, sabredenler, dilenenler…

Dünden yarına…  Yanlış denizlere döküldükçe nehirler…

 Yarınlar bu günü fazla sevmedi Asya da…  Hal yarının duasıdır dersem, anlaşılır sanırım… Kader bir nehir değil elbet, kader namerdi bilse hiçbir su  birikeceği yere akmaz…

Ve renk renk kelimeler; yarına, şafağa, maziye… Pembeli, mavili, karalı…

 Pijamalı kelimeler…

Kelimelerin zor uyandığı yıllar.

Uykuda kalmaya zorlanan kelimelerin üvey anneleri çok… Ve kelimelerin cümle olma vakti hiç gelmeyecek sanırım.  Birkaç ‘uykusuz adam’, birkaç sahil ıslağı, birkaç dışarıda kalmış anahtarsız sarhoş…  Bu kelimeler zaten tohum olamayacak kadar yumuşak.

Yeter sanırım!..

Aman ha!.. Bu Asya’da fazla uzağa taş atma sakın. Bu Bu Asya’da kel çok…

Tespihten yere düşen daneyi hemen böcek diye ezerler.

Nehre benzeyen her insan bir kitap yazar. Okunaklı olmayan kelimeler, eczanesi olmayan reçeteler gibi. Her gün  uğradıkları, ulaştıkları, geri çevrildikleri sokaklar, binalar ve merdivenler sayfa sayfa… Adımlarla yazılan essiz eserler.

Ha arkadaş olan kelamla kalem, ha köprüsüz nehrin kıyısındaki karga yüklü söğüt… Taşlardan mutlusu yok… Her yağmurda yıkanan taşlar, her güneşte kuruyan taşlar… Bu yağmur da bizimdi, bu taşlarda… Bir şey bulamazsak taşları yerdik!..  Bu kitabı kim okur?  Kitapların okuyucusu yok. Yüzü düşmüş bir çocuk, yere bakan bir baba, eve geç gelen bir delikanlı… 

Su dilenen yağmur, kokulara miyavlayan kediler!.. Belki okuyorlar…

İnsanlar torbalara doldurulmuş dilekçeler gibi. Nil’in kenarında keçisini kırpan yaşlı adam, Omdurman köprüsünden dökülen çöplerin insan olduğunu nereden  bilsin…

 Kıvılcım alevle tanışmadan önceydi her şey…

Şarkı dudakta, şırıltı nehirde, gölge çınarda, yorgunluk alın terinde değil!..

Ve!..

Bu yüzden ne yaşadıysak kıvılcım alevle tanışmadan önce yaşadık…

 Kıvılcım alevle tanışmadan önce…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Gürhan ÖZORHAN
 20 Kasım 2018 Salı 10:57
Hüzünlü gözlerim ve gönlüm satırlarınızı okurken sırıl sıklamım.Kaleminiz daim olsun.
 Tevhit Gülseven
 20 Kasım 2018 Salı 10:43
Üstadım sanatınız karşısında derin duygu ifadelerimi arz edemeyeceğim.. Mazuriyet Allah vergisi olan derinliğinizde bir okyanus gibisiniz ve kıyınızdayım.. Selam saygı ve dua ile
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi