Fatih Erbakan çıkmış, iktidarı Titanic'e benzetmiş. Diyor ki:
"31 Mart seçimlerinde Titanic gemisi buz dağına çarpmıştır ve çok ciddi şekilde su almaktadır. Bu gidişle yapılacak olan ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde Titanic Gemisi'nin batması kaçınılmazdır."
E güzel kardeşim, hoş kardeşim, sevgili Fatih Bey...
* Sen bu gemiyi batmaktan nasıl kurtaracaksın?
* Kaptanlığını sen yapsaydın rotayı nasıl çizerdin?
* O buz dağlarının arasından nasıl geçecektin?
Yok arkadaş, yok! Bunların hiçbirine dair tek kelime yok!
Peki ne var?
* Eleştiri var.
* Batacak, çökecek, yıkılacak var.
* Felaket senaryoları var.
Ama çözüm? Sıfır! Plan? Yok! Proje? Hak getire!
Şimdi size soruyorum sevgili okurlarım:
1. Siz olsanız böyle bir siyasetçiye oy verir misiniz?
2. "Aman ne güzel konuşuyor, kesin bunun bir bildiği vardır" der misiniz?
3. Yoksa "Kardeşim madem bu kadar biliyorsun, çözümün ne söylesene!" diye sormaz mısınız?
Bakın, muhalefet yapmak güzeldir, gereklidir. Ama yetmez!
Siyasetçi:
- Ekonomiyi nasıl düzelteceğini,
- Eğitimi nasıl iyileştireceğini,
- Sağlık sistemini nasıl geliştireceğini de söylemeli.
"Faiz kötü" demekle olmuyor bu işler. E hadi faiz kötü, sen ne yapacaksın? Somut, elle tutulur, gözle görülür planların nerede?
Sevgili siyasetçiler! Bırakın artık şu "Her şey kötü, biz gelsek iyi olur" edebiyatını.
Gelin, açık açık söyleyin:
- Vergileri nasıl düzenleyeceksiniz?
- Yatırımları nasıl artıracaksınız?
- İşsizlikle nasıl mücadele edeceksiniz?
Yoksa bu gidişle, siyaset dili sadece eleştirmekten ibaret kalacak. Ve inanın bana, seçmen bunu yutmaz!
Hadi bakalım, top sizde. Eleştirmek kolay, çözüm üretmek zor. Ama bu ülkenin artık çözüme ihtiyacı var.
Var mı diyeceğiniz?