Evet beyler, bayanlar, bugün size bir halk ozanının sözlerinden yola çıkarak, toplumumuzun nasıl da yozlaştığını anlatacağım. Hazır mısınız? Başlıyoruz!
Düşünün, bir zamanlar safiyetin, dürüstlüğün, mertliğin kol gezdiği bir toplum varmış. Sonra ne olmuş biliyor musunuz? Önce süte su karışmış. Yani saflık bozulmuş. Ardından söze yalan bulaşmış. Ve nihayet, mideye haram girmiş.
Şimdi size soruyorum: Bu üçlü saçayağı bir araya gelince ne olur? Elbette, insan bozulur!
Ama durun, durun! Hemen "Vay efendim, eskiden her şey güzeldi de şimdi mi kötüleşti?" demeyin. Bu bir nostalji çığırtkanlığı değil. Bu, bir gerçeğin tokat gibi suratımıza çarpılması.
Bakın etrafınıza. Her gün gazetelerde, televizyonlarda ne görüyorsunuz? Yalan dolan, hile hurda, rüşvet, yolsuzluk... Peki ya sosyal medyada? Sahte hayatlar, filtrelenmiş gerçekler, trollük, linç kültürü...
İşte tam da bu noktada, o bilge ozan bize aslında neyin yanlış gittiğini gösteriyor. Diyor ki: "Önce küçük yalanlarla başladık, sonra büyüttük. Önce azıcık hileye göz yumduk, sonra normalleştirdik. Ve bir de baktık ki, artık haram helal dinlemez olmuşuz."
Peki çözüm ne? Hadi bakalım, kolay gelsin! Bir çırpıda düzelecek mi sanıyorsunuz? Tabii ki hayır! Ama belki de işe, kendimizden başlayabiliriz. Küçücük bir dürüstlük, minicik bir samimiyet... Kim bilir, belki de bu, kartopu etkisi yaratır da, toplumun geneline yayılır.
Sonuç olarak, o ozanın sözleri bize bir ayna tutuyor. Ve bu aynada gördüğümüz manzara hiç de iç açıcı değil. Ama umudumuzu yitirmeyelim. Çünkü nasıl ki bozulma süte su katılmasıyla başladıysa, düzelme de temiz bir bardak sütle başlayabilir.
Hadi bakalım, kim bu temiz bardağı doldurmaya talip?