Kıymetli okuyucularım, değerli kardeşlerim! Nazargâh-i İlahi’nin tecelli merkezi, La mekânın mekâna bakan yüzü Kâbe’de, Beytullah’ta ve İki cihanın Sultanı Hz. Muhammed Mustafa(SAV) Efendimiz’in beldesindeyim.
17 Günlük Umre yapmak üzere rahmet beldesindeyim.
Allah’ın rahmetine, Sevgili Peygamberimizin Şefaatine nail olmayı Yüce Allah’tan niyaz ediyor, Mukaddes Topraklardan okuyucularıma, kardeşlerime ve bütün İslam âlemine sevgiler ve selamlar sunuyorum.
Gönüllerde bir sevda olarak tüllenen, aşkı kalplerimizde bir meşale gibi yanan sevgili Peygamberimize kavuşmanın heyecanı ile nerde ise kalbimiz duracak gibiydi. Rüyalarımızı süsleyen, gönüllerimizde şafak şafak tüllenen sevdaya doğru tarifi imkânsız bir duygu ve iç âlemin seziş, duyuş ve heyecanı ile yürüyorduk.
Cennet-ül Baki Kabristanı: Sahabe-i Kiramın ber hayat oldukları bir cennet bahçesidir. Mana âleminin madde âlemine bakan yüzü Cennet-ül Baki Kabristanı, ruhumuzu aydınlatan manevî bir ışık mesabesindedir.
Onbir ihlâs, bir fatiha ve bir yasin-i şerif okuyarak mescid-i saadet' e doğru yürüyorduk. Bu âdetimiz Medine-i Münevvere'de kaldığımız müddetçe her gidiş ve gelişlerimizde devam edecekti. Cennet-ül Baki Kabristanı' nın önünden geçişimiz, ziyaret ve dualarımız, Ruh-i Paki Muhammed (S.A.V.)'e uğrayıncaya kadar nurdan bir havuz mesabesindeydi.
Cennet-ül Baki'den ayrılıyor, Kubbe-i Hadra'nın (yeşil kubbenin) gönlümüze, iliklerimize kadar inen ruhanî tesiri ile ürperiyorduk. Gözyaşları arasında edeple yürürken adımlarımızın nasıl kalkıp indiğinin farkında değildik.
Cihanın hürmetine yaratıldığı, karanlık geceleri nuruyla aydınlatıp insanlığın kurtuluşunu müjdeleyen, âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz’i büsbütün hissetmeye başlamıştık.
Bu lâhutî güzellik karşısında gözyaşlarımız bir çeşmeydi. İştiyakla dolu bir hasretin vuslat anı yaşanıyordu. İki cihan sevgilisinin huzurunda bir çocuk gibi ağlayışlar dinmek nedir bilmiyordu. Misk ü amber kokusunun mest olmuş hayranları, sevilmeye lâyık olanların en sevimlisinin huzurunda kendinden geçiyordu.
Sevgi muhabbetten gaye Muhammed,
Muhammed'siz neye yarar muhabbet.
Bu aşkın uğruna bendeki gayret,
Gönül tezgâh’ında nakış nakış ben.
(N. Özkılıç
Allah Rasülü’nün sevgisiyle dolup taşan âşıkların, mecnunların diyarında kanatlanmış uçmuştuk. Nurdan deryaları bu sevgiyle geçmiştik.
Cenab-ı Hakk'ın ihsan ettiği sevgili Peygamberimiz ile âlem-i manada görüştüğüm bir gecenin ardından yazmış olduğum bir şiirle gönül ummanından katreleri yudumlamak istiyorum:
CAN MÜLKÜNDE
Can mülkünde bir sultan,
Gördüm elhamdülillah.
Dost bağına bahçıvan,
Oldum elhamdülillah.
Destur aldım yoluna,
Girdim dostun koluna,
Parmağımı balına,
Bandım elhamdülillah.
Gittim canan iline,
Hayran oldum diline,
Nûr çağlayan gölüne,
Daldım elhamdülillah.
Duydum tatlı sözünü,
Sürmelenmiş gözünü,
Doyana dek yüzünü,
Gördüm elhamdülillah.
Âşık fakir Nurullah'ım,
Allah affede günahım,
Göründü gözüme şahım,
Buldum elhamdülillah.
Nurullah ÖZKILIÇ