‘Kime oy verek?’
Klasikleşen seçim sualidir..
Herkes birbirine sorar..
Çoğunlukla büyük yerine konulanlara yöneltilir bu soru.
Biz, siz, onlar, bu suale ne cevap verirsek verelim, herkes bildiğini okur..
Ama herkes birbirini dinlemiş ve birbirinin sözüne uymuş görünür.
Literatür karşılığı ‘riya’dır.
Ve bu suali sorup, akabinde bir de tamam ekleyerek, verilen karşılığa uyacağını beyan eden, ama hesabına göre oy veren herkes bu tanımın içindedir..
‘Riyakar’…
Buna ister köy kurnazlığı deyin..
İsterseniz hoş geçim..
İkisi de aynı kapıya çıkar..
Riyakarlık..
Modern yaklaşımla buna mazeret olarak mahalle baskısı gösteriliyor.
Dışlanma endişesi ve korkusu..
Bu yüzden herkesin kalben ve icraaten olmasa da birbirine lafzen yakın durma anlayışı..
Ta aday adaylığı sürecinde başlıyor bu..
Mebus ya da başkan olmak için aday adayı olanlar delegelere ya da üyelere giderek oy istiyorlar..
Hepsinin aldığı karşılık; - ne demek, oyum senin’
Ancak öyle olmuyor..
Ama herkes birbirini kandırıyor, ya da kandırdığını zannediyor..
Sonra adaylık..
‘Hangi partiye oy vereceksin..
Ağabeyi bilmiyorum ki, birini de de verek..’
Cevap bu..
Ne ki netice farklı..
Hele bir de seçim sonrası var..
Şahsiyetini her şeyden önemli sayanlar hariç, çoğunluk seçilene oy vermiştir..
Bu görüntü verilir..
Oy vermeyenler, oy verenlere karışır, hatta destekleyenlerin önüne geçerler..
Sonra da talep yağmuru başlar..
Oy gizli ya nereden bilecek seçilen..
Ve böyle gelir, böyle gider..
Ve böyle gelir ve böyle gider de, bu meşrep sahipleri yaradanın kaydını hiç hatırlamazlar..
Hak divanında riyakarlığın cezasını..
Verilecek hesabı..
İki günlük dünya karı için iki dünya yıkılır aslında..
İki dünya yıkılır..
Oysa delikanlıca, hayır insanca, hayır mümince, bir tavır sergilense, destek isteyene, oy bekleyene doğru söylense, hiçbir şey kötü olmayacak..
Doğruluk önce düşünceye ve ifadeye, sonra da seçim sonucuna yansıyacak..
Ne var bunda..
Doğruyu söyleyen endişelenmeyecek, doğruyu duyanda küsmeyecek..
Ve seçen de seçilende hesabını kitabını buna göre doğru biçimde yapacak..
Herkes konumunu, durumunu ona göre ayarlayacak..Yerini tanıyacak..
Ne ki öyle değil..
Ne ki böyle..
‘Ağabeyi oyumuzu kime verelim..
Felana..
Emrin olur abi..Ne demek..’
Sonra..Biri kandırılır da..Kim? Allaha inanan için kandıran..Kaybeden o olur da kazandığını zanneder..
Birde başka bir tiplemesi vardır seçmenin..
Durur durur, seçim zamanı gelince ‘yükünü tereğe yıkar..’
Bir oy için naz eder de eder..
Kabadayı kesilir..
Seçim zamanını ganimet bilir..
Hatta eğer size bir gizli husumeti varsa, temsil ettiğiniz partiye, ya da adaysanız nefsinize acabalarını, niçinlerini yağdırır..
Bir hesaba çeker ki sizi sormayın..
Bir hesaba..
Bizim hani ‘ Verdiği bir fitre, titre babam titre’ diye bir sözümüz var ya..
O misal..
Oy verecekse, ya da vermişse ağzınızdan burnunuzdan getirir..
Doğrusu, kime oy cereceksiniz sualine verilecek cevap Nasreddin Hoca gibi olmalı esasında.
Bizim İrfan ve izanımızı temsil eden Nasreddin Hocaya atfedilen bir fıkra vardır ya hani.
Gerzeğin biri, hocam der
-Şu adam bir tepsi baklava götürüyor..
-Bana ne der, hoca..
Gerzek durmaz,
-Hocam size götürüyor, diye karşılık verince
Hocadan tokat gibi cevap alır:
-E o zaman sana ne..!
İlgimizi, tercihimizi dürüstçe, erce, dadaşça yapabilsek keşke..
‘Sözüm doğru olsun, odun gibi tek’ diyen şairin dediği gibi..
Öyle olsa, ne halk incinir, ne hak..
Ah keşke..
Ve keşke..
Şu birbirimizi kandırma illetinden veya kandırdığımızı zannettiğimiz yaklaşımdan kurtulsak..
Ah keşke..
Vah keşke..