TEKEL kibritleri vardı eskilerde… Öyle ki, artık koleksiyonlarda yer alacak kadar çok eskilerde. Daha kısaydı ebatları, şimdikilerden. Dış kutusunun ön yüzüne Anadolu’dan bir motif resmi çizili, arka yüzüne “Vasati 40 çöp” yazılı; uzun kenarlı dar yüzeyleri, kibrit çöpünün ucundaki barutu tutuşturan “zımparamsı ecza” ile alelade sıvalıydı. İçinde, yaklaşık kırk çöpü barındıran ispirto renkli ince bir kâğıt ile kaplanmış, şimdikilerdeki gibi sürülerek açılan iç kutusu vardı.
Öyle bir sürtüşte tutuşmazdı bu kibritler. Üstelik çöp, her sürtüşte yırtacak kadar derin bir çizgi oluşturur, işe yaramaz hale getirirdi zımparamsı eczayı.
Çöp başına en fazla dört sürtüş hakkınız vardı. Çünkü, sürtüş esnasında, çoğu zaman, çöpteki barutun bir bölümü -hemen hemen dörtte biri- kopar, kitle halinde alır başını giderdi.
Bazen bütün barut kopup giderdi de yine tutuşmazdı çöp.
Kopan barut parçasının tutuşmuş şekilde uçup, çöpü değil düştüğü yeri, en sıklıkla da sahibinin elini yaktığı bile olurdu.
Pek kıymetliydi o kibritler; tek çöple bir den fazla iş görmek, marifet sayılırdı.
* * *
KİBRİT, sadece tutuşturma aracı değildi.
* * *
İLAÇTI mesela…
Çöplerin ucundaki zehirli barutlar; çiçeklerin etrafında biten istenmeyen otların köklerini kurutmak için kullanılırdı.
Hatta “Köküne kibrit suyu” deyimi de buradan gelir.
* * *
FAL bile bakılırdı…
Yarım yanmış kibrit, ucu tükürük ile ıslanarak tavana atılırdı.
Durursa, ne ala.
Yahut kutunun yanlarına sıkıştırılan iki çöp tutuşturularak, hangi yöne eğileceklerine bakılırdı.
Eğer çöpler yandıkça, eğilerek iki sevgili gibi bir birlerine yaklaşırlarsa, bu bir “vuslat” işaretiydi; aksi de “hasret”.
* * *
OYUN aracıydı.
Televizyonun günlük hayatın önemli bir parçası olup, zamanı zapt etmediği dönemlerde, koca koca adamlar oyun oynarlardı, kibritle.
Bir çember olacak şekilde oturur, aynı kibrit kutusunu sırayla sektirirlerdi. Her bir oyuncunun her turda tek bir sefer sektirme hakkı vardı.
Tam dik durduran, “Bey” olurdu; yarım dik, yani eczalı tarafı üste gelecek şekilde durduran, “Jandarma” olurdu.
Motifi üste getirene “Af”; aksini getirene de “Ceza” verilirdi.
* * *
CEZA?
“Bey” karar verecek, “Jandarma” yerine getirecek.
Mesela, bir tokat!
* * *
KİBRİT, sürekli tur atar, elden ele geçerdi…
Bir turda “Bey” olan, öteki turda “Cezalı” durumuna düşebilirdi. Bir bakmışsın, bu turda “tokat atan”, bir sonraki turda “tokat yiyen” olmuş. Yahut önceki turda “Bey” olan, bu turda ceza verdiğinin insafına kalmış.
Bu yüzden, seyirciler ne kadar dolduruşa getirmeye çalışsalar da, temkinli davranılır; her “Bey” olan ona göre ceza verir, her “Jandarma” cezanın şiddetine kendince ayar verirdi.
* * *
SİYASET de bu kibrit oyununa benzerdi, o zamanlar.
Siyasetçiler, “Mahkemenin kadıya mülk kalmadığını” aklından çıkarmaz; “kantarın topuzunu” kaçırmazdı.