Ne güzel anlatmış Mehmet Hocam…
Seyretmek güzeldir. Hele seyrettiklerini yorumlamak; tadından yenmez.
Gördükleri; değerlendirebildikleri üzerine düşünceler, tefekkürler üretmek…
Ooooo bal kaymaktır adeta…
Okuruz, dinleriz, öğreniriz, değerlendiririz, yorumlarız, üzerine bakış açıları inşa ederiz.
İleri safhalarda görüşümüz bilgimizi, bilgimiz görüşümüzü destekleyerek döner algı çarklarımız…
Bu döngüde gözden kaçırdığımız temel bir nokta olabilir mi?…
…
Üç ilim yolcusu ehil bir zatı ziyarete gittiler. Zat, yüzüne yansıyan şefkat nurlarıyla üçüne de tek tek şunu sordu:
- Gözünde perde var mı?…
Sırayla verilen cevapların hemen hepsi aynı noktada birleşiyordu:
- Evet, gözümüzde perde var.
Çünkü “PERDELERİ AÇMAK”, “GÖZDEN PERDENİN KALKMASI” söylemleri ruhlarına öylesine işlemişti ki; hafızalarına demir atan “GÖZDEN PERDENİN KALKIŞI” kendileri için ideal bir gaye, kutlu bir hedefe dönüşmüştü uzun yıllar içinde.
Zat, ayaklarının altındaki halıyı çekercesine fısıldadı;
- Gözünüzde perde filan yok, çünkü gözün kendisi zaten perde!!!!
***
Gözün kendisi perde ise; ya gördükleri?…
Ya öğrenilenlerin göze göre değerlendirilmesi?..
Sohbetin ilerleyen aşamalarında bir başka şeyi gündeme getirdi zat;
- Çoğunluk gördüklerini yorumluyor, gördükleri üzerine idrakler bina ediyor. Oysa durduğu yeri sorgulamak daha önemli ve hatta işin başı değil mi?..
Bu da keskin ve çarpıcı bir gerçek olarak tokat gibi indi suratlarına…
Gördüklerinden önce durduğu yeri sorgulamak?…
Öyle ya, çoğunluk ufukları ve seyredilen manzarayı anlatıyordu.
Ya o manzaraya bir vadiden, bir dereden bakılıyorsa?…
Ya bir çukurdan gök yüzüne bakılarak hikayeler düzlüyorsa?…
Bırakın dereyi, tepeden seyreden gördüklerini anlatsa ne olurdu ki?..
Paraşütle gezinene göre tepedeki; kendini br şey sanan zavallının teki değil miydi?…
Helikopterle manevralar yapana, yükselip alçalana göre ne kadar basitti paraşütle uçan?…
Uzay mekiğinden fotoğraflar çekene göre helikopter mi?.. Komik, hem de çok komikti…
Zat gördüğü manzaradan çok manzaranın görüldüğü duruş noktasına fırça darbeleri indiriyordu sohbet tablosunu tamamlarken;
- Bir âlemsiniz hepiniz, hem de çok acayip haller gösteren birer alem. Sohbetlerinize, paylaşımlarınıza, yazılarınıza bakıyorum da bu iş bu kadar çorba edilir demekten kendimi alamıyorum. Tasavvuf; Evrensel olana açılmak ve evrensel ilimle evrensel değerlendirmeler yapmak iken, beşeri değerlerinizi ustalıkla bulaştırıyorsunuz ilme… Hem de iyi bir şey yapıyorsunuz zannıyla bulaştırıyorsunuz!.. Hala millet, milliyet, toplumsal değer, insanlık bilinci, bilimsel açılım vb yaklaşım noktalarından hareketle sürüyor değerlendirmeleriniz. Perdelerinize anlam yüklemede maşallah sizin üstünüze yok!… Bilimsel değerlendirmelerle seyredenler; bilimin bugün dediğini yarın yeni bir keşifle yalanlayabileceğini unutmuş görünüyor. Kalbî yaklaşanlar; sezgilerine beşeri duygularının karışabileceğini aklına bile getirmiyor… Kısacası takıntılarınıza ilim cilası çektiğinizin farkında bile değilsiniz!!! Perdelerinizi yıkıyor, temizliyor, bir güzel ütülüyor, tekrar asıyorsunuz pencerelerinize… Oysa size perdeleri yırtmanız, yakmanız, hatta camı- çerveveyi indirmeniiz, hatta evlerinizden kozalarınızadan açık alana çıkmanız değil miydi söylenen?!…
Ziyaretten ayrılan kendi kendine sordu:
- Ya bunca emeklerim, ya bunca çabalarımla ben de gördüklerimin büyüsüne kapılmış ama durduğum, dikildiğim yeri sorgulamamışsam?… Ya vadiden gördüğüm kadarıyla gökyüzünü değerlendirmiş de kendimi uzaydan seyrediyor zannına kaptırmış ve de inandırmışsam?… Eyvah ki ne eyvah!…