Sevgili okurlar, bugün yune sizlerle dilimizin derinliklerine bir yolculuğa çıkacağız.
Hazır mısınız? E hadi bakalım, başlayalım!
1. **NAZIR MI, BAKAN MI?**
- Eskiden "bakan" demezlermiş, "nâzır" veya "vekil" derlermiş.
- Peki hangisi daha havalı? Siz karar verin!
2. **FON MU, AKÇE Mİ?**
- "Fon" deyince kendimizi çok modern sanıyoruz.
- Halbuki ne güzel kelimelerimiz var: Nakit, akçe, sikke, para...
- Hangisini kullansak acaba?
3. **FONLAMAK MI, DESTEKLEMEK Mİ?**
- "Fonlamak" diyoruz da, neden "desteklemek" demiyoruz?
- Ya da "takviye etmek", "malî destek vermek"?
- Bu kadar güzel Türkçe varken, niye yabancıya muhtaç olalım?
4. **KONU MU, MEVZU MU?**
- "Konu" deyince iş bitiyor sanki.
- Ama bir de şunlara bakın: Mevzu, husus, bahis, fikir, kelam, söz, bab, fasıl, mesele, vukuat, hadise...
- Hangisi kulağınıza daha hoş geliyor?
5. **ÖZGÜR MÜ, HÜR MÜ?**
- "Özgür" diyoruz ya, meğer uydurma bir kelimeymiş!
- "Hür", "serbest", "âzâde" varken neden "özgür" diyelim ki?
- Ama bir yandan da halk "özgür"ü benimsemiş. Ne yapacağız şimdi?
Şimdi siz diyeceksiniz ki: "Abi, sen ne diyorsun? Biz bu kelimeleri nasıl kullanalım?"
İşte asıl mesele burada, sevgili okurlar!
Bir yandan dilimize sahip çıkacağız, öte yandan da anlaşılır olacağız. Nasıl mı?
1. Eski güzel kelimelerimizi unutmayacağız. "Nâzır"ı da bileceğiz, "bakan"ı da.
2. Bazen "fon" diyeceğiz, bazen "akçe". Duruma göre!
3. "Fonlamak" yerine "desteklemek" dediğimizde kimse yadırgamasın.
4. "Konu" mu deriz, "mevzu" mu? İkisi de bizim, ikisini de kullanırız.
5. "Özgür" de olur, "hür" de. Yeter ki özümüz gür olsun!
Velhasıl, dilimizin zenginliğini bilelim, ama anlaşılmaz da olmayalım.
Hem eskiyi yaşatalım, hem yeniyi kucaklayalım.
Ne dersiniz, bu dengeyi tutturabilir miyiz?
Haydi bakalım, hep beraber dilimize sahip çıkalım!
Ama sakın ha, öyle aşırıya kaçıp da kimseyle konuşamaz hale gelmeyelim!
Son söz: Dilimiz bizim özümüz, gelin ona hep beraber sahip çıkalım. Ama bunu yaparken de halkın dilinden kopmayalım. Ne dersiniz, bu işin içinden çıkabildik mi?