MENÜ
Erzurum
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Çeçenya ah Çeçenya... (39)
Cahit Okcu (Su Dağları)
YAZARLAR
6 Mayıs 2009 Çarşamba

Çeçenya ah Çeçenya... (39)

Umran ani ve utangaç bir halde geri döndüğünde, Hasan hala gülüyordu. Bir yandan da;
? Abi Allah aşkına bu ne hal böyle!.. Camlara resim mi çiziyordun, nedir? Abi bu elbiseler böyle kurur mu, hep yanacaklar bak!..
? Vay!.. Ne zaman uyandın bakayım sen, çakal!.. Beni mi kolluyordun? Elbiselerini sobaya atayım da gör, o zaman gülmek nasıl olurmuş anlarız.
Hasan hala gülüyordu. Hatta bıraksa kahkahalara boğulacaktı. Neyse ki, Umran'da şöyle bir ne yaptığını düşününce, kendiside  gülmeye başladı.
Hasan hala takılmaya çalışıyordu. Kelimeleri kıkırtılarına karışsa da konuşmasını kesmedi.
? Abi vallaha yok. Seni öyle camda görünce, (bak işte delik bile açmışsın) yavuklusunu kollayan çaresiz delikanlılara benzettim seni. Aha işte!.. Bak!.. Bir de o Tahir ile Zühre'den türkü çığırmaya başlayınca, ne bileyim. Abi sen hiç türkü söyleme ne olur!.. Kalk borazanı çalıyor sandım… Dur abi, valla kızma. Tamam sustum, sustum işte… İnan ben şimdi camı hepten temizleyeceğim. Ama hepten temizlemekte olmaz ki!.. Biri dışardan görür, maazallah!..
? Bak hala gülüyor. Bak birileri duyar Hasan. Kes artık. Oğlum duyan eden olur, ayıp ederiz. Şuna bak, don paça! Sen az mı komiksin yani?..
? Tamam abi. Dur bak camı temizliyorum işte.
Bir an durdu Hasan. Artık gülmüyordu. Ama her an bir şey güldürebilirdi onu. Camın Umran tarafından açılmış kısmı Komutanın evine doğru bakıyordu. Döndü, Umran'a baktı.
? Bu delikten Babür abilerin evinden başka bir yer de görünmüyormuş zaten. Abi Babür ağabeyim şimdiye çoktan çıkmıştır. Bunca zahmet boşuna. Zühre ablam çoktaaan kurutmuştur elbiselerini...
Umran o an adeta çarpıldı. Şaşırdı. Adeta şimşekler çaktı beyninde. Altındaki sedir kayıp gitti öylece. Doğru anladıysa, bu dünyanın sonuydu. Felek kahpe bir oyun daha oynamıştı, belliki!..
? Ne!?.. Diyebildi, Hasan'a. Hem şaşkın hem yalan olması temennisi vardı, bu çıkışında.
Hasan hiçbir şey anlamadı.
'Umran abisi' aniden çok kötü olmuştu. Aniden ayağa fırlamış, çarpılmış gibi düştü düşecek bir haldeydi.
Hala duruma bir anlam veremiyordu.
? Ne oldu ki abi böyle?.. Bir anda kağıt gibi bembeyaz kesildin. Benle mi ilgili? Abi otur şöyle. Dur sana su vereyim.
Umran biraz biraz kendini toparlar gibi oldu.  Nihayet çocuğun bir şeyler sanmaması adına daha da sakin bir sesle sordu;
? Hasan bir an tansiyonum düştü galiba. Neyse geçti, şimdi. Bazen oluyor böyle şeyler. Ha, nerde kalmıştık?.. Evet!.. Hasan, Komutan o karşıdaki evde mi oturuyor?
? Nasıl?..  Bilmiyor muydun abi sen?..
? Demek ki  Zühre?..
? Zühre ablam!.. Ha!.. Abi ona ne olmuş ki?..
? Oğlum ne bileyim, oda o evde oturmuyor mu? Peki Komutan?.. O, evli mi ki?
? Ha!.. Hayır abi… Zühre abla… Ya kafam karıştı. Zühre abla, merak ettiysen hani ... Onlar kardeş. Ama sen nasıl bilmiyorsun bu kardeşliği. Kimse de söylemedi mi?.. Hayret!..
Umran biraz daha toparlar gibi oldu kendini. Sakin görünmeye çalışsa da, hala olayın şokundaydı. Dünya başına yıkılmıştı. Ne kadar aptaldı!.. Nasıl, nasıl fark edememişti bu gerçeği. Onu Halime halalarda rastladıkça, yardıma gelmiş diğer köy kızlarından biri zannetmişti hep. Zaten seyrek geldiği o evde, öyle ev sahibi intibaları da uyandırmamıştı. Geldiği gibi eşik atlamadan dönüp gitmişti hep. Babürşah'la da ne bir kız kardeşi olduğuna dair mevzuları olmuş nede öyle bir intiba hissetmişti. Hatta bu sokakta bir evi olduğunu dahi anlamamıştı. Evet, köyde başka bir evi vardı ama, bu ev Zühre'nin evi miydi, hayret!..
Zühre'ye karşı çok ayıp ettiğini düşünüyordu şimdi. Abisinin can arkadaşından duygusal ilgi görmenin ayıbı çok ağırdı. Kız kim bilir neler neler düşünmüştü hakkında. Hayatta en son ayıplamasına muhatap olacağı kız dı o. Hala nasıl fark edemediğine şaşıyordu. Bu kadar mı gözleri kapalı ve aptalca dalmıştı bu çıkmaza. 
Durup, durup;  "tüh be!.." Diyordu, içinden. Utanıyordu... Değil sokağa çıkmak, giyinip gizlice yola çıkmak istiyordu, artık... Bir anda köy başına yıkılmıştı. Bembeyaz düşler, avucunda kar topu gibi erimişti. Zühre kollarına sığmamıştı işte... Felek yine stepe çevirmişti yolunu. İşin kötüsü, kendi kendini vurmuştu adeta. Neydi o, uykusuz geceler, çeşme başları, baygın bakışlar filan!.. Başka derdin mi yoktu be Umran!.. Sana mı kaldı çalıdan diken ayıklamak!.. Bıraksaydın gölgeyi yırtsaydı dikenler. Sen yürüye gitseydin... Hoşuna gittiyse, mezar mı yoktu yüreğinde!.. Gömüp geçseydin ya!.. Hiç mi gömmediğin olmadı  hasretlerinden… Sana mı kalmıştı doluyla boşu tanıştırmak. İşte gökkuşağına bir adım kala, üstelik yaz yağmurundan kalan acaip bir sele kapılıverdin.
Neyse artık…
Farzet rüzgar taşımısın küfende.
Dostundan, gözlerine bakarak kuyunun ipten özür dilediği gibi özür dile. İpin kavuşmadı, ne yapalım!..  Savaşa dön... Geride kimsesi olmayanlar gibi. Arkaya bakmayanlar arasına katıl, gamsız ve yetkin ol!.. Zaten de kıskanır olmuştu tüfek. Zühre'ye de deki; tek heceyi hecelemeye çalıştım. Meğer sapan lastiğinin bir ucu tetik parmağıma, diğer ucu yüzük parmağıma bağlıymış. Gül tutamaz bu eller. Özür dilerim… Elini tutayım derken düşmem kaderdendir…   

* * *
Hasan Umran'daki bu ani dalgınlığa bir anlam veremese de, O'nun  Zühre'ye ilgisini sezinlemiş gibi oldu. Bir an onları yan yana düşündü ki, gülümsedi... Sırtını Umran abisine dönüp, onların ne kadar birbirine yakışacağını düşündü. Ne güzel olurdu bu birliktelik... Onların birlikteliği adına aklından çok şeyler gelip gelip geçti. Sonra, bu tür düşüncelerinden dolayı ayıp ettiğini düşündü. Zühre ablası, Babür abisi geldi aklına. Onlar ailesiydi. Abisi, ablası, annesi... Bu düşünce güzel olduğu kadar tehlikeliydi de. Babür ağa ailesi için, zindan gardiyanı gibiydi. Umran abisini sevse de, bu durumda ne yapacağı belli olmazdı. Alimallah çeker vururdu belkide... Yüzü kızardı. Neler düşünüyordu böyle!..
Bu arada bu shali yiğidini de harcatmak işine gelmedi!..
Çünkü o da en az Babür komutan kadar yiğit ve acımasızdı. Genç savaşçıların çoğunun efsanesiydi Ümran. Meşhur on yedinci birlik baskınını mı dersin, havaalanı baskınını mı, daha neler neler... Feleğin çemberinden geçmiş bir savaşçıydı o.
 "Bunlar vuruşursa dağın sonu olur" diye, düşünmeden edemedi. "Aman Allah'ım!.."
"Ya Umran abi!.. Sen de başkasını bulamadın mı?.."
 Sonra, son zamanlarda Umran abisinin dalgınlıkları, bir köşeye çekilmeleri ile, bu günkü feveranı arasında ilgi kurmaya çalıştı. Ama hissettiklerini yalanlayamadı. Dosdoğru tamamdı. Nihayet uçlar birbirine kavuşuyordu. Öyle ya!.. Onun köylüler gibi ta erkenlerden kalkıp, camii avlusunda bekleyişleri falan!..
Sonra Hasan'da  Umran gibi;  " vay be nasılda anlamadım!.." Diye, kızmaya başladı kendi kendine. "Ama ya Zühre abla!.."  O farkında mıydı acep?.. "Yok, yok hiç zannetmiyorum!.." O rüzgara benzerdi. Yuva tutmazdı. Onun Adına cevap bulmak o kadar zordu ki!.. Zühre abla!.. Hayır, hayır mümkün değil… Varsa da, hayli platonik kaldıkları kesindi. " Yahu şu işe bak hele!.." Daha Umran'ın, O'nun Komutan'ın kız kardeşi olduğundan haberi dahi yoktu. Nasıl işti bu!..  Şu Zühre abla!.. O asabi abla!.. Dağ aslanı dişisi gibi olan abla!.. Umran abiye kimbilir nasıl bakmıştı da, bu adam aylardır düşünceli, yorgun ve deli gibiydi... 
 Bir an Zühre ablasını gördü kapıda. Elinde çalı süpürgesiyle kapı önünü süpürmeye başlamıştı göya. "Becerebilse bari!" diye, kızar gibi oldu.
Dönüp, aceleyle elbiselerini giyinmeye başladı. Umran hayli sakindi. Toparlanmaya çalışan yenik pehlivan gibiydi. Oralı bile olmadı. Yarı ıslak yarı kuru elbiselerini sırtına geçirdiği gibi dışarı attı kendini.
  Evden çıktığına o kadar memnun olmuştu ki, hapishane firarisine benzetti kendini.
Aceleden oda merdivenlerinde takılıp, az kalsın düşüyordu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Sır almış yumurta gibi çatlamak istiyordu. Derin derin soluklar çekti.
 Dışarı çıkar çıkmaz yalancıktan şöyle bir öksürünce, Zühre'nin dikkatini çekebildi. Şu Zühre abla güzeldi demek!.. Onu hiç evlenip barklanacak, aşık edecek biri olarak düşünmemişti. Ondan hep korkmuştu aslında. Sinirlendimi eline geçeni çöpe atardı o. Umran abisi bu özelliklerini bilmiyordu tabi!.. Ama!..
Hah işte konuşmayada başlamıştı...   
 ? Oooo!.. Hasan efendi bu ne uyku böyle!.. Sabah güzeli!..  Abla kar kürüsün kardeş uyusun. Bak öğlen oldu uykucu. Halam çağırmıştı, daha gitmediniz mi?.. Ben karışmam valla!.. Çıkıp şimdi evin önünü kendi süpürürse gerisini sen düşün hani!.. Hem sana yeni çoraplarda örmüştü. Benden duymuş olma...
Hasan kafasını kaşıya kaşıya aceleyle ablasından çalı süpürgesini aldı.
Zühre çekilip kollarını kavuşturmuş halde, kapı önünde öylece dikilmeye başladı.
 ? Abla vallahi daha önceden uyandık ama, elbiselerimiz kurumadı. Bak hala yarı yarıya ıslağım.
 ? Oğlum, akşamdan tedbir alsaydınız ya!.. Evde her imkan vardı.
Hasta olma sonra Hasan!  Sen iyisi mi git kuru, sonra gelir süpürürsün.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi