MENÜ
Erzurum 16°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bir Urartu Kalesi- Umudum Tepe
Mustafa Damlarkaya
YAZARLAR
11 Temmuz 2016 Pazartesi

Bir Urartu Kalesi- Umudum Tepe

Umudum Tepe, Erzurum’un 18 km. kuzeyindeki, Umudum köyünün (İmidimbaba) 2 km. batısında yer alır.

  Kale, Erzurum ovasını kuzeyden sınırlayan sıradağların ova ile birleştiği yerde, Erzurum ovasına egemen, kayalık bir burun üzerinde kurulmuştur. 

 Tepe üzerinde yıkık duvarların bulunduğu alan, ovadan yaklaşık olarak 100 m. yüksekliktedir. Yüzeyindeki kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla kalenin kurulduğu kayalığın, güney ve güney-doğusunda, ova düzleminde, kaleyi bu yönde çevreleyen bir sur duvarının izleri vardır. Bu izlerin yer aldığı bölüm, kaleye çıkış için en uygun kısımdır. Ayrıca bu noktada, eski devirlerde de kullanıldığı ihtimali olan, bir su kaynağı yer alır. Kalenin su ihtiyacının ise bu kaynaktan veya kalenin batısında akan  çaydan sağlanmış olma ihtimali yüksektir.

  Kalenin yer aldığı kayalık burunun, güney yüzüne oyulmuş ve çok düzgün kaya işçiliği gösteren, bir kale mezarı, kalenin önemini vurgulamaktadır. Yerleşim yerinin farklı yerlerinde, kayalara oyulmuş farklı ölçü ve şekillerde nişler ( duvar içerisinde bırakılan boşluk) vardır. Mezarın üstündeki düz bir alanın kuzeyinde, kaya nişleri ve duvar kalıntılarından oluşan bir bütünün, kutsal alan olma ihtimali çok yüksektir.

  Kayalığın üstünde, yerleşmeye ayrılan kısım çok kısıtlıdır. Bu sınırlı alan üzerinde, bugün hâlâ görülebilen duvar kalıntıları vardır. Bu duvarlar, yüzey kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla 50X 75 m. karelik, dikdörtgen bir alanı çevrelemektedir. Kuzey-doğudaki sur duvarlarından hemen sonra, kaleyi kuzeydeki düzlükten ayıran, 5 m. genişliğinde bir hendek vardır. Kalenin ulaşılması en kolay yerlerinden birisi de burasıdır. Sur duvarlarının çevrelediği alan içinde, çok sayıda taş bloklar görülebilmek tedir. Kale içindeki yapıların kalıntıları olduğu kesin olan bu yıkıntı taşların ne tür bir yapıyı oluşturduğunu anlamak ise mümkün değildir. Ancak taş blokların ölçülerine bakılarak bu yıkıntıların, bir zamanlar, ovayı tümüyle görebilen çok görkemli bir yapının temel kalıntıları olduğu söylenebilir.

   Sur duvarları, belli bir ölçü ve şekil göstermeyen, taş bloklarından örülmüştür. Bu blokların uzunlukları çoğu kere 1 m. yi bulmaktadır. Bazı yerlerde duvarlar, iki-üç taş sırasına kadar korunmuştur. Taş blokların dış yüzeylerinde, çok az bir işçiliğin izleri görülmektedir. Taşlar ise beş ya da daha fazla kenara sahiptirler. Bloklar arasında büyük boşluklar vardır bu boşluklar bazı durumlarda, küçük taşlarla doldurulmuştur.

Tarafımızdan” Kiklopik Yöntem” olarak adlandırılan bu tür duvar örme yöntemi, Van kalesinin yakın çevresindeki Aşağı Anzaf, Zivistan ve Van kalesinin bazı yerlerinde kullanılmıştır. Aynı yöntem, Menua’nın yaptırdığı Yukarı Anzaf kalesinde “Kalsik Urartu Yöntemi” görülebilir. Bu kaleler kesin olmamakla birlikte (M.Ö. 825/810) İşpuini devrine aittir.

  Bu örneklerden anlaşılacağı üzere, Umudum Tepe’de görülen sur örme yönteminin,  M.Ö 9. yüzyılın sonu ile 8. yüzyılın başlarında, İşpuini ve Menua’ın saltanatları sırasında kullanılmıştır. Umudum Tepe’deki, Urartu kalesinin tarihi ise, Erzurum ovasının, Urartu kayıtlarında, Diauehi olarak geçmesi ile ilgilidir.

  Diauehi krallığı, M.Ö 9. yüzyılın sonunda, Urartu’nun, kuzey ve kuzey-batıya yayılmasını engelleyen, en önemli engellerden biriydi. Urartu kralları, kuzeye ve kuzey-doğuya egemen olmak ve yörenin zengin doğal kaynaklarından ( Diauehi kralının,1. Argişti’ye sunduğu vergi, o zamanki Erzurum şehrinin zenginliğinin bir delilidir. : “ … 41 mina saf altın, 37 mina  gümüş, 10.000 mina bakır, 1000 binek atı, 300 baş büyük boynuzlu sığır, 10.000 baş küçük boynuzlu sığırın yanısıra, … altın, 10.000 mina bakır, … boğa, 100 inek, 500  koyun, 300 binek atı “  da yıllık vergi olarak Urartu krallığına ödenmekteydi… Bu durumda, Argişti sedece bir seferinden,diğer ganimetlerin yanında, 20 kilogram saf altın, 18 kilogram gümüş ve 5 ton bakır bakır elde etmişti. Urartu krallığı, ihtiyacı olan altın ve gümüşün bir bölümünü; Erzurum Oltuçayından, Artvin ve Bayburt’tan elde etmekteydi. )  yararlanmak için, bu toprakları egemenlikleri altına almanın, zorunlu olduğunun bilincindeydiler.

  Bu bilinçten kaynaklanan, Menua saltanatının ilk yıllarında, yöreye seferler düzenlenmeğe başlanmıştır. Delibaba ve Hasankale(Pasinler) arasındaki Yazılıtaş yazıtından anlaşıldığına göre, Menua, Diauehi kralı Utupurşini’yi yenilgiye uğratmış ve krali kenti Şaşilu’yi ele geçirmişti. Bu kentin adı, Horasan’ın 20 km. kuzeyindeki Zivin’ de bulunan yazıtta geçmektedir. ( “ Şaşilu kentini ele geçirdim. Bu yazıtı ulu tanrım Haldi için diktim …” ).

   Bu yazıt ve Delibaba ile Hasankale’de bulunan diğer Urartu yazıtlarının konumlarından anlaşılacağı üzere, Diauehi krallığının doğu sınırı Hasankale’ye kadar uzanmaktaydı. Fakat krallığın asıl yayılma alanı, Aşkale ve Tercan arasındaki yöredir.

Bütün bunlar dikkate alındığında, Umudum Tepe’nin yer aldığı bölge, Diauehi krallığının doğu sınırına yakın bir yerdedir. Gerek Menua’ın gerekse ondan sonra gelen kralların, Sevan bölgesine ulaşmak için, kullandıkları birkaç yoldan birisi de bu topraklar üzerinden geçmekteydi. Urartu kralları, Sevan (Gökçe) gölüne varmak için, herhalde, Patnos, Ağrı, Eleşkirt, Zivin, Horasan, Sarıkamış, Kars ve Gümrü (Leninakan) yolunu sık sık izlemiş olmalılar.

         Bundan dolayı, Menua saltanatının ilk yıllarında, Umudum Tepe’nin yer aldığı Erzurum ovasının doğu bölümünü de içerisine almak kaydıyla Diauehi krallığının doğu topraklarını kesinlikle egemenliği altına almış olmalıdır. Diauehi krallığının tümüyle,Urartu topraklarına katılması ise, M.Ö. 786-764 yıllarında, Menua’dan sonra gelen, Argişti 1 devrine rastlamaktadır. Argişti 1, Urartu kayıtlarında,son kez Diauehi adından söz  eder.

  Bu tarihten sonra, bu topraklar, Urartu’dan gönderilen bir prens veya vali tarafından idare edilmeye başlanır. Sözü edilen bu bilgilerin ışığı altında, sur duvarlarının yapılış yöntemin verdiği tarih ile yazılı kaynaklar arasında kesinlikle bir çelişki doğmamakta dır.

  Bütün bu bilgilere göre, Umudum Tepe’deki, Urartu kalesi, Menua devrinde inşa edilmiştir. Çünkü, kale duvarlarında uygulanmış olan “ kiklopik yöntem”in, Menua’nın saltanatının içlerine dek  varlığını sürdürmüş olması, önerilen yapım tarihini mimari açıdan da kuvvetlendirmektedir.

  Bu bilgi ve belgelerin ışığı altında, kalenin yer aldığı kayalığın, güneye bakan yüzüne bir kaya mezarı oyulmuştur. Bu kaya mezarı, iki bölümden oluşmuştur. 1. bölümde, mezarın önündeki düzlükten, kayaya oyulmuş merdivenlerden çıkıldığı anlaşılan, tavanı semer-dam şeklinde olan bir ön oda, 2. bölümde ise, buradan, üç kademeli bir kapı ile girilen mezar odası. Ön odanın uzunluğu yaklaşık 7 m., yüksekliği ise 4 m.dir. Bu odanın doğusunda üç kademeli kapı ile girilen mezar odasının arka duvarı (kuzey) önüne,ana duvara oyulmuş bir seki yer alır. Mezar odasının aydınlatılması, kapının doğusunda yukarıya açılan, yine üç kademeli bir pencere ile sağlanmıştır.

  Kaya işçiliğinin güzelliği ve yapılış yöntemi açısından daha çok Van kalesindeki kaya mezarlarını andıran bir mezar, Umudum Tepe’nin önemini açıklaması yönünden ilginçtir. Bu tip anıtsal kaya mezarlarnın çoğunlukla krallar, prensler ve valiler için yapıldığı dikkate alındığında, Umudum Tepe’deki mezarın, Erzurum eyaletinin yönetimi için gönderilen, prens veya vali için yaptırılmış olduğu söylenebilir.

  Askeri yapı kalıntısı olarak pek zengin olmayan bu yerleşme yerinin, o zaman bu yörenin en büyük kalesi olduğunu söylemek de pek mümkün değildir. Ancak gerek görkemli bir mezarın varlığı ve gerekse kalenin çeşitli yerlerine yayılmış kaya nişlerinin ve belki de bir açık hava tapınağının varlığı, burasının, bölgenin yönetici kişisinin, oturduğu bir saray olduğunu gösterebilir.

  Kaya mezarının kale ile aynı tarihte mi yoksa daha sonra mı yapıldığı sorunu, herhalde bugünkü bilgilerle aydınlatılamaz. Ancak yapılış yöntemi, planı ve kaya işçiliği dikkate alındığında, mezarın kaledeki sur duvarlarıyla aynı tarihte yapılmamış olduğu, büyük bir ihtimalle de Argişti 1 veya Sardur 2 devrine ait olabileceği bir varsayım olarak ileri sürülebilir.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi