Eskilerin kıymet bilmek, değerini fark etmek diye niteledikleri özel bir ölçü vardı…
Dostunun değerini bil derlerdi mesela…
Zamanının kıymetini bil dedikleri gibi…
Benzer daha onlarca öğüt…
Buradaki altı çizilecek olan kavram, değer ve kıymettir…
Yeni nesil yazık ki…
Bu mefhumların pek farkında değil…
Aslına bakılırsa…
Eski zamanlarda da harcı alem kullanıldığı olurmuş…
Ki…
Oscar Wilde “Siz her şeyin fiyatını bilirsiniz, değerini değil” diyerek emsalsiz bir tesbitte bulunmuş…
Bu demek değil ki, parasal ölçü yabana atılsın…
Aslına bakılırsa onunda değerini bilmek lazım…
Elbette…
Para her zaman kazanılabilir…
Ama onu harcarken ortaya konacak yaklaşım değer kavramını ortaya koyar…
Bunun için “Budala ile parası uzun zaman bir arada duramaz” demişler…
***
“Bütün kapıları açan paradır” lakin…
Açtığı kapıdan girerken değil, çıkarken bulunduğun hal önemlidir…
“Parasıyla rezil olmak” bu durumlar için söylenmiş olsa gerek…
Konumuz para değil…
Kadir bilmek…
Değer konseptine odaklanmak…
Hep söylüyoruz ya…
Kavramların içini boşaltıyoruz diye…
Maalesef “değer” i de…
Parasal bir ifade ile tanımlayarak o hale düşürüyoruz…
Bakınız etrafınıza…
Yeteri kadar parası olmayan nice irfan ehli değerli insan bir köşede atıl haldeyken…
Parayı bulduğu için önemli olup öne çıkan yığınla değersizler vardır…
Böyle olduğu için de…
Sebep sonuç ilişkisi gereği…
Sayısız musibetle muhatap oluruz…
“Para yağmuru altında çok şeyler delinir” diyenler bu duruma mı işaret etmişler acaba…
***
Değer ile para’yı kıyas…
Muradımız bu değil; ama…
Şunu da söyleyelim müsaadenizle…
Kıymetli insan parayı hizmetçi olarak…
Önem bulmuş olan ise….
Efendi diye tavsif eder…
Yahut konumlandırır…
Yer ile gök kadar arada fark var…
Ne mutlu “değer” bilene…
Veyl, biriktirip sayana…
Sözümüz anlayana!