Alim...
Âlim, ilim sahibi demek…
Bilen insan demek!
Korkunç bir mesuliyet yüklenen anlamına da geliyor alim…
Bilmenin adabı, haysiyeti, izzeti adına…
Bu yüzden olsa gerek, Peygamberimiz “Kıyamet gününde en ağır azabı görecek olan, Allah u Teala’nın ilminden kendisini faydalandırmadığı âlimlerdir.” buyurmuştur.
Âlimler toplumda numune olduklarından, yaptıklarıyla sorumlu oldukları gibi, yapmadıklarından da mesuldürler. Bunu için de yine Efendimiz (sav), “Ümmetimin helâkı, fenâ âlimler ve câhil âbidlerdendir. Fenâların en fenâsı fenâ âlimler, iyilerin en iyisi iyi âlimlerdir.” buyurmaktadır.
Bununla birlikte bir de, ilmiyle büyüklük taslayanları elemli bir gelecek beklemekte…
Ve büyük bir nedamet…
Ha…
Alimlerin, ilmiyle amil olmayıp, sultan’a hulus çakanlar için de ibretli tespitler var…
En çarpıcı olanı Fudayl bin İyaz’a ait…
Diyor ki…
Nice alimler vardır ki, sultanın yanına dini ile birlikte girer de, çıkarken dininden hiçbir şey kalmaz.
Alim çok kutsandığı için, pozisyonu da çok sorgulanmış…
“Şu ümmet için en çok korktuğum şey, dili ve sözleri ile alim, kalb ile cahil olan kimselerdir.” diyen Hz. Ömer, bu zaviyeden bakmış alimlere…
Bu bakışa bir örnek de ecnebi düşünürlerden…
“Yarı aydınlar, bilgisizlerden daha tehlikelidirler”
Bütün bunlar birer hakikat…
Lakin Alimler için şahika bir gerçek var ki…
Hepsine bedel…
Ne mi o?
“Kıyamet gününde alimlerin mürekkebi, şehidlerin kanı ile tartılır” gerçeği…
Konu üzerine düşünen bir beyinden düşenlerle son verelim…
“Tespihteki imame nasıl ki, doksan dokuz taneyi bir arada tutuyor, âlimler de toplumun bilgisi ve değer yargıları cihetiyle insanları bir arada tutan zatlardır. Eğer bir toplumda ilim ve âlim haysiyeti kaybolmuşsa, o toplum daha felah bulamaz. Bunun içindir ki, bir yer fethedilmeden veya işgal edilmeden önce ilim adamları, dili, kültürü ihya veya gasp edilmektedir.”
Acaba içinde bulunduğumuz hali bu paragraf ölçüsünce tefekkür etsek…
Sonuç ne olur?