MENÜ
Erzurum -1°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Görmez gündemi değerlendirdi
Araştırma İnceleme
18 Mart 2012 Pazar 12:42

Görmez gündemi değerlendirdi

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, CNN Türk’te usta gazeteci Taha Akyol’un hazırlayıp sunduğu “Eğrisi Doğrusu” programına konuk oldu. Son günlerde gündemde tartışılan 4+4+4 eğitim sisteminden, Diyanet’in varlığına ilişkin tartışmalara kadar gündemdeki pek çok soruyu yanıtlayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, önemli açıklamalarda bulundu.
ERZURUM
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, CNN Türk’te usta gazeteci Taha Akyol’un hazırlayıp sunduğu “Eğrisi Doğrusu” programına konuk oldu. Son günlerde gündemde tartışılan 4+4+4 eğitim sisteminden, Diyanet’in varlığına ilişkin tartışmalara kadar gündemdeki pek çok soruyu yanıtlayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, önemli açıklamalarda bulundu.
“KURAN KURSLARI, ÖRGÜN DİN EĞİTİMİNİN BİR ALTERNATİFİ DEĞİLDİR…”
Meclis Milli Eğitim Komisyonunda geçtiğimiz günlerde kabul edilen 4+4+4 tartışmalarının din eğitimi üzerinden yürüyor olmasının kendisini üzdüğünü belirten Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bu konuda ilkesel bir tavır içinde oldukları vurgulayarak “yaygın din eğitimi müesseselerimizi asla örgün din eğitiminin alternatifi olarak görmüyoruz” dedi. Türkiye’de eğitim tartışmalarının her fırsatta din eğitimi üzerinden yapılır olmasını da değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bu tartışmaların bir “hayrı” da beraberinde getirdiğine dikkat çekerek şöyle konuştu;
“Yakın tarihimize baktığımızda ne zaman biz temel eğitim meselemizi konuşmaya başlarsak temel eğitimi bırakıyoruz, din eğitimini burada nereye koyacağız diye bir tartışma başlatılıyor. Cumhuriyetin başında bu tartışmayı çok yaptık. Medreseleri kapattık. İstanbul’daki büyük medreselerdeki öğrencilerin hepsini götürdük Darülfünun Fakültesine kaydettik. Sonra da Darülfünun Fakültesini kapattık ve kapatırken de tarihe şöyle bir not düştük. “Öğrenci bulunamadığı için kapandı.” Aslında öyle değildi. Bu tartışmayı 60’da tekrarlamışız. 71’de 12 Mart muhtırasından sonra yaptığımız ilk iş, din eğitimini yeniden düzenlemek olmuş. İmam hatiplerin orta kısımları o zaman kapandı. 12 Eylül’de aynı tartışma… 28 Şubat’ta aynı tartışma… Şimdi de aynı tartışma…
Biz bütün bu tartışmalardan ve yaşananlardan iki şey çıkardık. Çok zengin bir müktesebat kazandık. Bugün Rusya, oradaki Müslümanların din eğitimini nasıl vereceğini araştırmak için Türkiye’ye geliyor. Endonezya, Türkiye’deki din eğitimi modelini almak için heyetler üstüne heyetler gönderiyor. Pakistan çırpınıyor adeta. Gelin bizde okullar açın diyor.”
“BİR ÇOCUK RAHATLIKLA HEM TEMEL EĞİTİMİNE DEVAM EDİP HEM DE BİR SENE İÇİNDE HAFIZ OLABİLECEK…”
Yeni eğitim sisteminin imam hatip okulları ve hafızlık müessessine yansımalarını da değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, imam hatiplerin orta okullarının yeniden açılacak olmasının din görevlilerinin kalitesini artıracağını belirtti. Başkan Görmez şunları söyledi;“Şu anda mevcut haliyle yani sekiz yıllık kesintisiz eğitimde üç yıllık dört yıllık bir imam hatip müfredatıyla her hangi bir camimizin mihrabını bir gencimize teslim etmemiz mümkün değildir. Bu noktada ortaokulların yeniden açılacak olması bir kazanım olacaktır. Bizim zorlanacağımız Anadolu’nun geleneğinde tarih boyunca var olan hafızlık müessesesidir. Biz şimdi zaten hafızlık sistemini tamamen değiştiriyoruz. Bir sene içerisinde çocuk rahatlıkla hafız olabilir. Yani bir sene dediğim iki yaz bir kış oluyor. Çok rahatlıkla onu bitirir. Bu vesileyle hem temel eğitiminden mahrum kalmamış olur. Ama zaten ikinci kademeden sonra zannediyorum bir de açık öğretim imkânı verilecek.”
“KURAN ÖĞRENİMİNİN YENİ EĞİTİM MODELİNDE SEÇMELİ DERS OLARAK OKUTULMASI BÜYÜK BİR ZENGİNLİK OLACAKTIR… BU, İNSANIN EN TABİİ HAKKIDIR…”
İslam dünyasında fen ilimleri ile din ilimlerinin birlikte öğretildiği çok nadir okullar olduğunu belirten Başkan Görmez, yeni eğitim modelinde seçmeli ve isteğe bağlı derslerin varlığının da büyük bir zenginlik olacağını kaydetti. Başkan Görmez şu ifadeleri kullandı; “Milli Eğitim Bakanlığımız ne düşünür ben bilemem. Ben Diyanet İşleri Başkanı olarak çok rahatlıkla sürekli bu talepte bulunacağım. Ayrıca isteğe bağlı velisinin izniyle Kur’an öğrenme, reşit ise kendisinin talebi ile. Bu, insanın en tabi hakkıdır. Din eğitiminde önemli olan şey evrensel insan haklarına riayettir. Ona riayet ettikten sonra bu hakları özgür bir şekilde kullanabilmeli diye düşünüyorum.”
“YÜZYILLIK GÖNÜL KIRGINLIKLARIMIZI TEDAVİ EDECEK EN BÜYÜK İLAÇ, HEPİMİZİN YÜREĞİNDE SAKLI OLAN İMANDA MEVCUT…”
Bu yıl ki Kutlu Doğum haftasının ana temasının “Hazreti Peygamber, Kardeşlik ahlakı ve kardeşlik hukuku” olacağını söyleyen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, temanın neden kardeşlik vurgusu üzerine seçildiğini şöyle anlattı; “Biz aslında kardeşlik derken sadece Kürt Türk kardeşliği, Çerkez Laz kardeşliğini değil. İslam kardeşliğini kastediyoruz. Kardeşliği bir edebiyat konusu olmaktan, bir retorik konusu olmaktan kurtarmamız lazım. Bu hem bir ahlak konusu hem de bir hukuk konusu. Hukuk derken de ben manevi hukuku kast ediyorum. Yüzyıllık gönül kırgınlıklarımız var bu ülkede. Yaralar açtık. Bunu telafi etmemiz lazım. Bunu telafi edecek en büyük ilacın hepimizin yüreğinde sakladığı imanda mevcut olduğunu düşünüyoruz. Hazreti Peygamberden hareketle bir kardeşliği yeniden inşa etmek, yeniden ihya etmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öyle bir hal aldı ki “Sen benim kardeşimsin” dediğimiz de bile insanlar rahatsız olmaya başladılar. Çünkü bir retorik olarak algılanmaya başladı. Hazreti Peygamber öyle yapmıyor. Hazreti Peygamber Mekke’yi fethetmiş. Kendisine savaş açmış, kendisini yerinden yurdundan etmiş, her türlü zorluğu sıkıntıyı önüne çıkarmış insanlara ne diyor biliyor musunuz? “Ey Mekkeliler! Bugün beni kerim bir kardeş olarak göreceksiniz.” “Siz benim kardeşimsiniz, ben sizi affettim.” demiyor. “Bugün benim sizin için ne kadar kerim bir kardeş olduğumu göreceksiniz.” “iyilik sever bir kardeş olarak göreceksiniz.”
Bize ilham veren Hazreti Peygamberin bu tavrı olmuştur. Dolayısıyla bu tavrı güncellemek istiyoruz. Bu çağa taşımak istiyoruz.”
“ARTIK, KÜRTÇE VAAZ KONUSUNDAKİ TARTIŞMALARI ABES SAYACAK KADAR İLERİ BİR NOKTADA OLMAMIZ GEREKİYOR…”
Kürtçe vaaz konusuna da açıklık getiren Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, konunun artık tartışılmayacak kadar ileri bir noktada olunması gerektiğini söyledi. Her dilin Allah’ın bir ayeti olduğunu vurgulayan Başkan Görmez, “benim dilim ne kadar muhteremse, kardeşimin dili de o kadar muhteremdir” diye konuştu. Başkan Görmez şöyle devam etti;“Açıkça ifade ediyorum. Bana bir görev veriliyor. “Hakkâri’nin köyünde sen imamlık yapacaksın.” Ben oraya vardım. Benim görevim ne? Yasaların bana verdiği görev din konusunda toplumu aydınlatmak. Allah’ın verdiği görev ne? Allah’ın verdiği görev o insanlara din-i mübin-i İslam’ı tebliğ etmek. O insanlar benim dilimi anlamıyorlarsa, ben o görevi nasıl yerine getireceğim. Dolayısıyla onların anlayabileceği bir dil ve üslûp ile anlatmak zorundayım zaten. Bunun için zaten fiili olarak ahlakın güzelliğini, kardeşliği anlattıktan sonra, mühim olan içeriktir. Mühim olan hangi dil veya hangi kalıpla anlattığımız değil. Zaten bizim görevlilerimiz vaazlarda Kürtçe biliyorsa, vatandaşa rahatlıkla Kürtçe konuşuyorlar.”
“CAMİYLE CEMEVİNİ BİRBİRİNE ALTERNATİF OLARAK GÖSTERMEK BİZİM İNANÇ BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜ BOZAR…”
Alevi vatandaşların cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasına ilişkin talebini de değerlendiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Cemevlerinin varlıklarını sürdürmesi, inkişaf ettirmeleri, hukukî bir statü kazanmalarında herhangi bir sorun yok. Ancak bütün tarihi, bütün kültürü, bütün kaynakları, hatta nefesleri, sözleri, deyişleri dahi dikkate aldığımızda camiyle cemevini birbirine alternatif olarak asla göstermemeliyiz. O bizim inanç bütünlüğümüzü bozar” dedi.
Aleviliğin İslam’ın içinde farklı bir yorum olduğunu ve bunun da yüz yıllardır böyle süre geldiğini anlatan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Diyanet olarak bizim, Alevi vatandaşların burasını ibadet mekanı olarak tanıyın dediği mekanı, ibadet mekanı tanımak veya tanımamak gibi bir haddimiz yok” ifadelerini kullandı. Ancak konunun bilimselliğine dikkat çekerek şöyle devam etti;
“Eğer dünyanın herhangi bir yerinde bir inanç gurubu neye taparsa tapsın, neye inanırsa inansın, ben bu mekânı kendim, kendi inancıma göre ibadethane olarak kabul ettim derse, buna hiç kimsenin bir şey diyeceği yoktur. Ama eğer bunu söyleyen insanların, Müslüman olduklarında zerre kadar şüphemiz yoksa, eğer İslam’ın farklı bir yorumu olarak varlıklarını sürdürmeyi bin yıldır iftiharla ifade ediyorlarsa, eğer bunu söyleyen topluluk Hak, Muhammed, Ali çerçevesinde bir inanç dünyası oluşturmuşlarsa, eğer bunu söyleyen topluluk ehl-i beyt yolunu takip ettiklerini ifade ediyorlarsa, Hz. Aliyyül Murtaza, Hz. Fatime’tüz-Zehra, İmam Hüseyin, Hz. Hasan, 12 İmam… Bunların yolunu takip ettiklerine inanıyorlarsa, kelimelerimi özenle seçiyorum, eğer bunu söyleyen topluluk, 4 kapı 40 makamı kendine erkan edinmişlerse, eğer bunları söyleyen topluluğun tarihi ve kültürünü ifade eden yüzlerce eser günümüze kadar gelmişse, eğer bunları söyleyen topluluğun binlerce sözü, nefesi var ise o zaman bu iddia ile karşımıza çıkan insanlara deriz ki: “Bu bir bilgi konusudur. Bu artık sizin şahsi görüşünüz olmaktan çıkmış, bilimsel bir konudur”. Dolayısıyla bir inancın 1400 yıllık tarihinde İslam’ın dışında bir mabet olarak tanımlanmamışsa bugün de böyle tanımlamak mümkün olmaz.”
 
Son günlerde entelektüel çevreler tarafından tartışılan yeni Anayasada Diyanet’in rolü, kız çocuklarının genç yaşta evlendirilmesi ve 28 Şubat’ta Diyanet’te yaşananlara da değinen Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in konuşmasından başlıklar şöyle;
“HER MİHRAP GÖREVLİMİZ EN AZ BU TARTIŞMALARI YAPAN ENTELEKTÜELLER KADAR VESAYETE KARŞIDIR…”
“Diyanet’in varlığını yokluğunu tartışmak dini bir mesele değildir. Nitekim yakınlarda platformlar düzenlendi. Bence anahtar kavram vesayettir. Eğer vesayet üzerinden gideceksek zaten Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan hiçbir mihrap görevlisi de vesayeti istemez. Her birimiz en az entelektüel dostlarımız kadar her türlü vesayete karşıyız. Ama vesayet adı altında Diyanet’i ortada bırakmak doğru değil. Sosyolojik bir gerçekliği görünmüyor en azından. Ama farklı yasa çalışmalarında, zannediyorum 15-16 farklı yasa taslağı çıktı, farklı kurumlardan, farklı sivil toplum örgütlerinden. Biz bunların hepsini topladık. Çalıştık arkadaşlarımızla. Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza, Sayın Meclis Başkanımıza, ana muhalefet liderine bunları götürdük. Paylaştık. Bu dönemde belki birkaç önemli adım atılabilir. Bunlardan bir tanesi sizin dediğiniz gibi yarı özerklik.
Kamu tüzel kişiliği yok. Kamu tüzel kişiliği konuşulmalı. Yani düşünebiliyor musunuz? Diyanet bir camiye sahip değil. Herkes caminin sahibini Diyanet zannediyor. Hayır. Bütün camiler hazinenindir. Diyanet’in bir camiye sahip olmak yetkisi bile yok yani. Neden? Çünkü kamu tüzel kişiliği yoktur. Vakıflarla olan ilişkiler düşünülebilir. Bunlar üzerinde zaten hem fikir, düşünce adamları, hem anayasa hazırlayıcıları, hem de biz Başkanlık olarak çeşitli öneriler üzerinde çalışıyoruz.“
“BİR BABANIN KIZINA YAPACAĞI EN BÜYÜK ZULÜM ONU KÜÇÜKKEN RIZASINI ALMADAN EVLENDİRMEKTİR…”
Bu başlı başına nikah akdini de yok sayan bir şeydir. Nikah akdinde biliyorsunuz, iki taraflı bir rıza vardır. İki taraflı bir rıza esastır. Bir hanım kızımız koşarak gelir Peygamberimize “Babam beni zorla kardeşinin oğluna veriyor efendim” der. Resul-i Ekrem’de babasını çağırır derki; “Bu kızı zorla evlendiremezsin” “Peki” der o da. Bunun üzerine kız der ki; “Efendim, şimdi ben amcamın oğluna varabilirim”. Hz Peygamber diyor ki; “Kızım madem varacaktın neden babanı şikayet etmeye geldin”
“Babalar bu konudaki yetkilerini öğrensinler diye geldim ya Rasulallah” diye cevap veriyor. Kızınızı razı olmadığı erkeğe vermeyin ve asla küçük yaşta evlendirmeyin. Bir babanın kızına yapacağı en büyük zulüm onu küçükken rızasını almadan evlendirmektir.”
“28 ŞUBAT, DİYANET ÇALIŞANLARININ ÖZGÜVENİNİ ORTADAN KALDIRMIŞTIR…”
“Bütün kurumlar nasıl bir süreçten geçtiyse Diyanet de öyle bir süreçten geçti. Doğrusu nev-i şahsına münhasır bir hizmet yürüttüğü için etkilenmemiştir, yıpratılmamıştır, yıpranmamıştır demeyi çok isterdim. Bilhassa o zaman tedavüle çok farklı bir şekilde sokulan irtica kavramı, yasaların Diyanet’e verdiği görevi yerine getirmeyi dahi zorlaştırmıştır. Çok abartılı, mübalağalı kontrol sistemi, her şeyi merkezden planlama çalışmaları aslında bütün ara dönemlerde yani hem 1960’da, 71’de, 80’de ve 28 Şubat’ta Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çalışanların özgüvenini ortadan kaldırmıştır. Ama bütün bunlar Diyanet’in kurumsal hafızasında arızi kabul edilmiştir ve bir müddet sonra tamamen normale dönmüştür.” (DİYANET.GOV.TR)
 
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi